Felsefe Akımları

Ateizm, Ateizm Nedir, Ateist Kimdir? (Felsefe Akımları)

ATEİZM

Tanrıyı inkar eden ya da ona İnanmaya karşı çıkan felsefi öğretiye ateizm (tanrı tanımaz­lık) adı verilir. Teizmin tezlerini reddeden ve tannyla ilgili herşeyin bilimsel-deneysel araş­tırmalar sonucu dünyada ortadan kalkacağını savunan görüş sahiplerine ateist denir. Ate­izm, bununla birlikte kutsal ve ilahi hakikatle­re “bigane” kalan ve onların varsa bile biline­meyeceğini söyleyen agnostisizmle kanştırılmamalıdır. Agnostisizm pasif bir “tanrısızlık” iken, ateizm aktif bir “tanrı tanımazlık”tir. Çok eskilerden beri varolan ateizm ancak ça­ğımızda salgın bir hal almış ve 19.yüzyılda Ni-etzsche’nin ‘Tanrı öldü” sözüyle doruğuna ulaşmıştır. (Tabii ki, burada “Ölen” Hıristiyan­lığın Tann anlayışıydı, zira Hıristiyanlık Tanrı’yı sekülerteştirmeyi başaran ilk “dîn” olmuş­tur.)

Ateizmin en büyük çıkmazı kendi başına bir “tez” olmayıp bir “anti-tez” olarak ortaya çık­masıdır. Teizm ya da tanrıcılık olgusu ateiz­min varlık şartıdır. Ateist, ne olursa olsun ag­nostiklerin yaptıkları şekilde dinden ve tanrı­dan kopamaz; bir ateiste her zaman “hangi Tanrı’yı İnkar ettiği makul bir biçimde sorula­bilir. Çağımızda en sıkı ateistler Russel’in ön­cülüğünü yaptığı mantıkçı pozitivistler olmuş­tur. Onlar, ya Tann’nın varolduğunu söyleme­nin anlamlı, fakat yanlış bir önerme olduğunu ya da anlamsız (saçma) ve bu yüzden ne doğ­ru, ne de yanlış olduğunu öne sürerler. Ancak yüzyılımızın ortalarında mantıkçı pozitivizmin yıldızının giderek sönmesi sonucu dine, meta­fiziğe ve tanrı kavramına karşı yeni bir ilgi uya­nışı söz konusu olmuş ve metafiziğin, irrasyo­nel olanın rasyonel yolla analiz edilemeyeceği tezi giderek yaygınlık kazanmıştır. Metafizi­ğin,, dinin, bilimin alanları ve geçerlilik öğeleri farklı olup onları birbirinin ölçütleriyle yargı­lamanın yanlış olacağı kanaati yaygınlaşmış­tır, örneğin, bilimin Tanrı’nın varlığını kanıt­lamada ölçü olarak kabul edilmesi nasıl yanlış bir uygulamaysa, bilimi teolojik yoldan İspat etmenin de anlamsız olacağı söylenmiştir (ö-zellikle ikinci dönem felsefesiyle Wittgensteİn ve Wittengenstcinciler). Ne var kî, bu tezler de, Tanrı kavramının işlerinin İnsan düşüncesi­nin ekonomisi içinde radikal bir yeniden ifadelendiritmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Ya­ni artık burada Tanrı ya dilsel bir scmlbol ya işe yarayan bir araç ya da sosyal açıdan gerekli bir İşlevdir. Tanrı Batı düşüncesinde gerçek­ten Ölmüştür. Felsefe ve medeniyet tarihi açı­sından bakıldığında ateizmin Tanrı’nın varlığı­nın inkarından çok, belli bir topluluğun inan­dığı Tanrı anlayışını reddetmek veya buna inanmamak şeklinde olduğu ortaya çıkar. Ni­tekim antik Yunanda buna benzer ilk davra­nış sofist Protagoras tarafından sergilenmiş­tir. Tanrıları konu edinen bir eserinde Prota­goras, “İnsan aklının Tannları idrakten aciz ve sınırlı” olduğunu ileri sürmüş ve Yunan top­lumu bu yargıdan dolayı onu inkarcılıkla suçla­yarak sözkonusu eseri yakılmıştır. Kendisi ise Pericles’in koruması altında canını zor kurtar­mış ve Atina’dan sürgün edilmiştir. Aynı şekilde Sokrates de* içindeki daima onların sesine uyarak Yunan toplumunun tapındığı Tanrıla­rı eleştirince ölüm cezasına çarptırılmıştır. Öte yandan, daha önce Yunan toplumunda geçerli olan çoktanrıcı inanışı (politeizm) şid­detle eleştiren Ksenophanes tektanncı inanışı savunmasına rağmen, toplumun tanrılarını İn­kar etmek durumunda kalmıştır. Hatta Anak-sagoras, Atina yakınlarına düşen bir göktaşı­nın yeryüzünde bilinen cinsten bir madde ol­duğunu ileri sürünce, Atinalıların gökcisimle­rini de birer tanrı kabul eden anlayışlarıyla ça­tışmış ve Çanakkale’ye sürgüne gönderilmiş­tir. Orta Çağda olduğu gibi Yeni Çağlarda da birçok düşünür benzer şekilde Tanrı anlayışla­rı dolayısıyla ateist olarak nitelendirilmişler­dir. Sözgelimi Galilc, Bruno, Campanella, Spinoza, Voltairc gibi birçok düşünür aynı suçla­mayla karşı karşıya kalmışlardır. Bu ve benzer düşünürlerin ateistlikle suçlanmaları, gerçek­te Tanrı İnanışını reddetmeleri dolayısıyla de­ğil, İçinde yaşadıkları toplumun İnanışların­dan farklı bir tanrı inanışını savunmalarından dolayıdır.

Aslında ateizm, varoluşun ve değerinin in­san tarafından bizzat ortaya konulduğu veya konulabileceği düşüncesini ileri sürerek bir Tanrı tasavvur etmenin İnsan varlığı ve özgür­lüğüyle bağdaşmayacağını vurgulamaya çalı­şır. Ateizmin geleneksel dini bütünüyle ser­best bir biçimde ve çoğunlukla panteist anlam­da yorumlayanlara karşı bir suçlama tarzında kullanılması bundandır. Nitekim ateizmle suç­lanan Epikürcüter buna karşı çıkarak, halkın İnandığı Tanrıları savunmayanların değil, ter­sine toplumun tasavvurlarını tanrılara izafe edenlerin ateist olduklarını ileri sürerler. Hat­ta ateistlikle suçlanan Lukianos, Hıristyanları, Epikürcüler gibi ateist olarak kabul eder.

Ateizm kavramının çelişik anlamlarda kulla­nılması, biryönüyle bazı filozof ve ilahiyatçıla­rın kavramı rastgele ve keyfi kullanmalarıyla ilgilidir. Gerçekte bunlar evrenin ilk nedeni olan Öncesiz-sonrasızve sonsuz Varlık hakkın­da kendileri gibi düşünmeyen herkesi ateist olarak nitelendirmişlerdir. Aynı şekilde birço­ğu da panteizmde ateizmin biçim değiştirmiş bir türünü görme eğilim ve isteği duymuşlar­dır (Örneğin Spinoza).

Hıristiyan Orta Çağ Skolastiğinde ateizm di­ni inançlardan ayrılarak sapkın olma, dalalete düşme şeklinde tanımlanmıştır. Yeni Çağda Picrre Bayie ise, her türden ateizme karşı hoş­görülü davranılmasını İster. Bayle’a göre, in­san davranışını. Tanrı düşüncesi gibi teorik dü­şüncelere dayandırmak doğru değildir. Ayrıca ahlaklılık, ahlaki kişiliği gerçekleştirmek, Tan­rının varlığına inanmaksızın da mümkün olma­lıdır. Fransız Aydınlanmasında, bu tutum ve anlayış d’Holbach ve La Mcttrie’nin “L’homme machine: makine insan” soyutlamasında ortaya çıkar ki, nitekim Fransız Devrimiyle “akıl” Tanrı olarak ilan edilecektir.

XIX. yüzyıla gelindiğinde genel olarak her türlü Tanrı İnancı, pozitivist felsefenin getirdi­ği anlayışın etkisiyle şüpheyle karşılanacak, hatta ateizm çeşitli yönlerden kanıtlanmaya çalışılacaktır. Yüzyılın sonlarına doğru Hacc-kel, Danvincilik’ten hareketle tanrısız bir ta­bii dini, bilimin önemli bir sonucu veya verisi olarak kabul edecektir. Nitekim onun Veltrat-sel: Dünya denen muamma” (1899) adlı eseri kısa sürede 400.000 baskıyı gerçekleştirmiştir.

II. Dünya savaşı sonrasında etkinlik sağla­yan Varoluşçu Felsefe, özellikle Fransa’da or­taya çıkış biçimiyle ateizme doğru güçlü bir eğilim doğurmuştur. Sartre’ın genel olarak eserlerinde, özel olarak da Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir (1946) adlı eserinin vurgula­mak islediği temel ilke, insanın özgür varlığı ancak Tanrı varolmadığı ya da Tann’yi inkar eltiği sürece mümkün olur ve gerçekleşebilir. Bir başka Varoluşçu filozof Martin Heideg-ger Hümanizm Hakkında (1951) adlı eserin­de, 1912 yıllarından önce Rusya’da Radişçev, Belİnskiy, Çernişcvskİy, Dobrolyubov gibi ba­zı düşünürler, ateizm konusunda düşünceler İleri sürmüşlerdir. Lenin, kapitalist güçler kar­şısında çalışan İşçi sınıfının İçinde bulunduğu sefalet ve sömürü durumunun derin kökleri­nin din inanışı olduğunu belirtmiş ve 1917 Rus Devriminden sonra ateizm devlet tarafın­dan resmen teşvik edilmiştir.

Bütün bunlara bakılarak ateizmin ilk temsilçileri olarak şu düşünürler sayılabilir: Heraklc-itos (“evren, hiçbir tann tarafından yaratılma­mıştır”), Demokritos, Epikuros, Lucretius. Bu­na rağmen Antik Çağ düşünürlerinin, çok azı tam anlamıyla ateist olarak nitelendirilebilir. Buna karşılık XVIII. yüzyılda Dİderot, Bayie, Helvetius, d’Holbach, La Mettrie ve başka Fransız filozofları; XIX. ve XX. yüzyılda Feu-erbach, Marx, Engels, Lenin ve diyalektik maddeci tüm filozoflar ateist olarak görülür­ler.

En geniş anlamıyla alınırsa bir ateist, “tanrısı olmayan adam”dır. Böylece, yorum yapmaya oldukça yatkın olan bu kavram bütün kültür­lerde genel olarak indi olarak değerlendiril­miştir. Çoğu kez politik nedenlere veya kişisel çıkarlara bağlı çekişmelerde, kıskançlık, suçla­ma, yerme veya hakaret anlamında, hatta sö­vüp saymak için kullanılmıştır. Diğer taraftan bilim ortamlarında bile karşıt görüşlerin etki­siyle de taraflar birbirlerini ateist olmakla suç­lamışlardır. Mesela batı’da Tanrı’nııı varlığına yeni kanıtlar getirmiş olan Descartcs bir dö­nem “Ateist” sayılmıştır.

Ateizmin yaygın bir akım olmaktan çok, prensipte kişisel bir inanç özelliğine sahip ol­duğu görülmektedir. Böyle bir eğilimin ilkel insan topluluklarında doğal olarak bulunduğu­nu iddia edenler de çıkmıştır. Ancak bu iddia doğrulanmamış, tersine ne kadar ilkel durum­da olsalar da insan topluluklarında Tanrı kav­ramının her zaman var olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca ateizm ile dinsizlik de bir tutulmamalı­dır. Çünkü bunlardan birincisi insanların kut­sal saydıkları inanç sistemlerine değil, çok da­ha saldırgan bir tutumla, inanç kavramının menşei olan Tanrı fikrine savaş açmıştır. As­lında ateizm, geliştiği ortamlar açısından bi­limsel, liberalİİlikten başlayıp komünistlikdcn geçerek anarşistliğe kadar varan bir dizin için­de politik, işçi, öğrenci, köylü kesimlerindeki anlamıyla sosyolojik; düşünce ortamlarındaki gelişmesiyle felsefi ve humanistik olarak çeşit­li bölümlerde ele alınarak da incelenebilir. Bu takdirde bu bölümlerin her birinde, insanları ateizme İlen çeşitli motif ve dinamikler de açıkça belirlenmiş olur. örneğin pozitivizm, Tanrı’yı inkâr etmekten çok tanrı kavramı kar­şısında prensip olarak ilgisiz kalmaktadır. Bu­nunla beraber birçok pozİtivist bilim adamı, dolaylı yorumlar yaparak pozitivizmi kendi ki­şisel ateist kanaatlarına bir kanıt mekanizma­sı olarak kullanmışlardır.Günümüzdeki ateistler arasında içlerinde Nobcl ve diğer bilim ödülleri almış Jean Ros-tand, Alfred Koestler, François Jacob, Jean— Paul Sarlre, Levi-Strauss gibi bilim ve sanat adamları; Eugene lonesco, Roger Garaudy (eskiden) gibi hümanistler, Bertrand Russell gibi filozoflar vardır. Ancak dikkat edilirse derhal görülür ki, ateizm; yaygın bir mezhep ya da bir “İnançsızlık İnancı” olamamış, ancak en önce kendi değerlerini yıkmış bazı saldır­gan zekaların anonim insan tabiatıyla sürekli ve tek başına sürdürülen bir savaşından öteye geçememiştir.

ErolÖZBİLGEN-Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları: 1/88-90.

Ateizm

Ateizm kelimesi Yunanca da “Tanrı” anlamına gelen “Theos”tan türemiştir. Bu kelimeden de “Tanrı inancına sahip olmak” ya da “Tanrı ya inanmak” anlamına gelen theism anlayışı ortaya çıkmıştır. Ateizm kelimesi de İngilizce “theism” kelimesinin başına “a-” ön takısının eklenmiş hali olup Türkçe’de “tanrı tanımazlık” anlamına gelmektedir.

İnançsızlık denilince hemen akla ateizm gelmemelidir. Mesela insanların çoğu inanç sahibi ve bir dine mensup olmasına rağmen diğer dinleri reddetmektedirler. Diğerleri de aynı şekilde davranmakta, sadece kendi anlayışlarını savunarak karşısındaki inanışları yanlışlamaya çalışmaktadırlar.

Felsefe tarihinde dindâr olmadığı halde Tanrı inancına sahip olan düşünürler de bulunmaktadır. Buna karşın günümüzde çok sık rastlandığı gibi -özellikle Batı dünyasında- görünüşte dindâr olduğu halde gerçekte Tanrı’ya inanmayan pek çok kişi vardır. Bu durum, gerek teizmin ve gerekse ateizmin tanımlanmasında birtakım güçlüklerin bulunduğunu göstermektedir.

Tanrı’nın varlığına inanan ve bu inancını da ifâde eden kişiye mümin denmektedir. Böyle bir Tanrı kavramına inanmayan kişiye ise ateist denmektedir. Yâni bir anlamda ateist, ilâhi dinlerin ifade ettiği biçimde, varlığının öncesi veya sonrası bulunmayan, evreni yaratan ve yasalarını belirleyen, irade ve kişilik sahibi olan, her şeyi yapma, bilme ve görme kudretinde bulunan, insanlara hayatı bahşeden bir varlığa inanmayan kişidir.

Diğer bir deyişle ateist, hem düşünce seviyesinde hem de günlük yaşantısında söz konusu Tanrı’nın varlığını reddeden bununla birlikte peygamberi ve ahiret inançlarını da kabul etmeyen kişidir.

Ateizmin Çeşitleri

Tanrı inancını kabul etmeyen Ateistler de dindârlar gibi kendi aralarında farklı gruplara ayrılmışlar ya da en azından aynı sonuca varsalar da ateizmi farklı yorumlamışlardır. Dolayısıyla bir tek Ateizm tanımından söz etmek de doğru olmayacaktır.

*1. Mutlak Ateizm

Bazı Ateistlere göre “Ateizm”, Tanrı’yı reddetmekten öte, zihinde Tanrı fikrine sahip olmamak demektir. Bu anlayışa göre insan, doğuştan Tanrı kavramına sahip olmadığı için reddedecek bir şeyi de bulunmamaktadır. Bu tür bir Ateizm, Mutlak Ateizm olarak tanımlanmış ve taraftarlarına da “Mutlak Ateist” denmiştir. Bu anlayışı savunanların arasında Baron D’Holbach (1723-1789) ve Charles Bradlaugh gibi düşünürler bulunmaktadır.

*

2. Teorik Ateizm

Ateizmin birinci yaklaşımından biraz farklı olarak “Tanrı’nın varlığını reddetmek.” şeklinde de tanımlanmıştır. Aslında Ateizm denilince akla bu tanım gelmektedir. Felsefede önemli olan ve Tanrı inancına ağır eleştiriler yönelten Ateizm biçimi de budur. Yani düşünerek tartışarak zihni bir çabayla Tanrı’nın varlığını reddetmek ve ilgili iddiaları çürütmeye çalışmaktır.

Teorik ateizm de denen bu anlayış doğrultusunda dindârların iddiaları ve Tanrı’nın varlığı lehinde getirdikleri kanıtlar eleştiri konusu olmuş, bu süreçte Tanrı nın varlığını çürütmeye yönelik karşı tezler ileri sürülmüştür.

Teorik ateizmde Tanrı’nın varlığı inkâr edilmekle kalınmamış, bu kavramla ilgili olarak gündeme gelen mucize, vahiy, peygamberlik, kutsal kitap, ölümsüzlük ve ahiret hayatı gibi inançlar da eleştirilmiş ve reddedilmiştir. Ayrıca bu tür bir ateizmde sadece teistik Tanrı kavramı hedef alınmamış, bunun yanı sıra mistik, mitolojik, transandantal (aşkın) veya antropomorfik anlayışlarla, panteizm ve Deizm gibi, bir şekilde Tanrı inancına yer veren diğer ekoller de reddedilmiştir.

* 3. Pratik Ateizm

“Sanki Tanrı yokmuş gibi yaşamak” veyâ “Tanrı’yı günlük yaşama sokmamak” biçiminde tanımlanmıştır. Bu tür bir Ateizmde kişi daha ziyâde günlük yaşamındaki tavır ve davranışlarıyla, hayat tarzı, ilke ve alışkanlıklarıyla, Tanrı’sız bir dünya ve Tanrı’sız bir yaşam kurmayı istemektedir. Bunun yanında Tanrı’yla alakalı olarak en ufak bir şey düşünmemekte, kendini dinden, ibâdetlerden ve bunlarla ilgili törenlerden de uzak tutmaya çalışmaktadır. Pratik Ateizm anlayışında, Tanrı’nın teorik tartışmalarla reddedilmesi ikinci planda kalmaktadır.

Felsefede ki temsilcileri arasında L. A. Feuerbach (1804-1872), F. Nietzsche (1844-1900), S. Freud (1856-1940) ve K. Marx (1818-1883) gibi ünlü düşünürler de bulunmaktadır.

* 4. İlgisizlerin Ateizmi

Bir kısım düşünürler, Tanrı’nın varlığını veya yokluğunu tartışma konusu yapmadan, bu konulara uzak durmayı tercih etmişlerdir. Bu tür Ateistlere göre insan, sadece var olanla yetinmeli, görünen alemin ötesine ilgi duymamalıdır. Dolayısıyla dünyanın ötesindeki herhangi bir varlık hakkında olumlu ya da olumsuz bir yargıda bulunmaya ya da konuşmaya çalışmak anlamsız bir iş yapmak olacaktır.

* 5. İdeolojik (Materyalist) Ateizm

Özünde felsefi bir problem olan Ateizm, bazen de ideolojik bir ilke olarak savunulmuş ve politik bir kabul haline gelmiştir. Özellikle Karl Marx, F. Engels (1820-1895) ve V. I. Lenin’in (1870-1924) görüşlerinden hareketle kurulan sosyalist yönetimlerde ateizm, komünist partilerin propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Eski Sovyetler Birliği’nde ve halâ bâzı ülkelerde Ateizm, Marksist ve Leninist dünya görüşünün ayrılmaz bir parçası olarak görülmüş ve “İlmi Ateizm” adıyla takdim edilmiştir.


tarih/atheism-zanaq.svg Ateizm

Ateizm, Tanrıya veya ruhsal varlıklara olan metafizik inançların reddedilmesi. Var olan gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir düşünce akımıdır.

Ateistler; bazen “tanrıtanımaz” kelimesiyle anılsalar da, bu isimlendirme var olan bir tanrıyı reddetme fikrine atıfta bulunduğu için ateistler tarafından kabul görmez. Ateizm inanç koşullanmalarını, hayali yaratıkları ve olayları reddeder. Ateist bakış açısıyla tanrının yanı sıra tüm metafizik inançlar ve tüm ruhani varlıklar da reddedilir.

Ateizm sıklıkla “dinsizlik” ile özdeşleştirilse de, Theravada Budizmi gibi bazı dinlerde de tanrının varlığına rastlanılmaz. Bu yönüyle ateizm ile dinsizlik birebir örtüşmez. Deist akımlara bakıldığında da, tanrıya inancın olduğu ancak dinlerin kabul edilmediği görülür. Ateizm, yaratıcı ve müdaheleci bir tanrıyı kabul eden teizm ile yaratıcı ancak müdahaleci olmayan bir tanrıyı kabul eden deizmden temelde ayrılır. Ayrıca, tanrının varlığı ve yokluğu konusundaki soruları “cevapsız” veya “cevaplandırılamaz” diyerek cevapsız bırakan Agnostizmden de ayrılır.

Ateizmin ontolojik temeli Materyalizmdir. Başka bir ifade ile Ateizm, “varlık” olarak ölçümlenebilen veya gözlemlenebilen evreni (Fizik Evren) kabul eder. Burada belirtilmesi gereken nokta, insan algısının ötesinde olan ancak ölçümlenebilen bir varlık veya varlık alanı Fizik Evren’e aittir ve reddedilmez. Metafizik, ölçümlenip gözlemlenebilen evrenin ötesinde kalan bir varlık alanı iddiasındadır. Ateizm, evrenin işleyişi ve nasıl oluştuğu ile ilgili açıklama getirmez ancak ateistlerin büyük kısmı ölçüm ve gözlem yöntemiyle bilgi üreten bilimin açıklamalarına başvuruda bulunur.

Günümüzde, Dünya nüfusunun % 2.3’ü kendini ateist, %11.9’u teist olmayan (non-theist) olarak tanımlamaktadır. Bu oran Rusya’da %48’in üzerine çıkmakta, Japonya’da ise %64 ila %65 arasında seyretmektedir. Avrupa Birliğinde oran, %6 ile İtalya ve %85 ile İsveç arasında değişkenlik göstermektedir. Türkiye’de ise oran %2,5-%3 arasındadır.

Ateist

Ateist, Tanrı veya Tanrıların varlığını hayal ürünü bulan kişidir. Ateizm bir inanç değildir. Çoğu zaman yanlış ifade edildiği şekli ile (tanrıtanımaz kelimesinde olduğu gibi) tanrıyı inkar eden kişi değildir. Çünkü “inkar” varolan bir şeyin reddedilmesi anlamı taşır, oysa ki ateistlere göre tanrı varolmadığı için onun “inkar edilmesi” de yanlış bir terminolojik kullanım olacaktır.

Kökenbilim

Ateizm kelimesinin kökleri Eski Yunanca’ya dayanır. “Atheos” (theos, Yunanca “tanrı” demek olup başındaki “a” ön takısı ile olumsuzluk belirtir.) “tanrısız” veya “tanrıya inançsız” demektir. A-Teizm, Anti-Teizm (Teizm karşıtı) demek değildir.

İngilizce’ye de Fransızca’dan gelen “athéisme” kelimesinin uyarlanışı “atheism” olarak 1587 civarında bu dile girmiş, Türkçe’ye de çok daha sonraları benzer şekilde uyarlanarak “ateizm” olarak alınmıştır. Ayrıca “tanrıtanımazlık” kelimesi de kullanılmaktadır, ancak bu yanlış bir adlandırmadır.

Ateizm ile ilgili sözcükler de 1587’den hemen sonra türemiştir. Deist 1621’de, Teist 1662’de, Teizm 1678’de, Deizm ise 1682’de ortaya çıkmıştır. Deizm, ilk olarak bugünün Teizm’i yerine kullanılsa da daha sonraları ayrı bir felsefi terim olarak kalıcılığını korumuştur.

Karen Armstrong, “16. ve 17. yüzyıllar boyunca “ateist” sözcüğü polemiklerde küfür olarak kullanıldı. Kimse kendine ateist demeyi aklının ucundan geçirmezdi.” demiştir. Ateizm, bireysel inanç durumunu ifade etmek için ilk defa 18. yüzyıl Avrupa’sında tek tanrılı İbrahimi dinlere inanmayışı ifade etmek için kullanılmıştır. Bu sözcüğün Tanrı’ya inanmayışı ifade etmesi için 20. yüzyıla gelinmesi beklenecekti.

Tarihçe

Ateizmin kökeni ilk dinlerin ve onların ortaya koyduğu tanrı düşüncesinin ortaya çıkışına kadar uzanır. Antik Çağ’da Yunan materyalizminin temsilcileri Demokritos ve Epikuros ateizmin en ünlü temsilcisidir. Orta Çağ’a gelindiğinde kilise ve ruhbanlığın dayattığı gericilikten ötürü hemen hiç kimse dinlerle çelişen düşüncelerini açıkça ortaya koyamamıştır. 18.yy burjuva aydınlanma çağında dine karşı tepkileri koyan düşünürler olduysa da, ateizm en parlak dönemini 19-20.yy da Feuerbach, Marx, Engels, Lenin, Troçki ve diğer bütün diyalektik maddeci filozoflar ile yaşamıştır.

Erken Dönem Hint İnancı

Hinduizm’in teist bir inanç olmasına karşın ateist bir ekole erken dönemlerde rastlanmaktadır. MÖ 6. Yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, gayet materyalist ve teizme karşı bir ekol olan Carvaka, büyük bir ihtimalle Hindistan tarihinin en ateist ekolünü oluşturmuştur. Hint felsefesinin bu bölümü, heterodoks olarak Hinduizm’in diğer altı Ortodoks ekolü ile beraber dikkate alınmamıştır. Ama Hinduizm’in materyalist hareketi açısından kayda değer bir ekoldür.

Hindistan’da Tanrı’nın kabul edilmeyişi Jainizm ve Budizm’de de görülmektedir.

Antik Yunan

Batı dünyası ateizminin Sokrates öncesi dönemden kök alan kendi öz geçmişi vardır. Fakat bu, Aydınlanma dönemine kadar farklı bir tarzda ortaya çıkmadı. MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan Diagoras, mistizmi ve inancı güçlü bir şekilde irdelediği bilinen ilk ateisttir. Critias’ın görüşü, dinin insanlar tarafından yaratıldığı ve insanları korkutarak onlara belirli kurallar dayatan bir sistem olduğudur. Demokritos gibi materyalistler ise evreni ruhani ve mistik kavramlar olmadan saf materyalist yöntemlerle açıklamaya çalışmışlardır. Sokrates öncesi dönemde ateist görüşlere sahip olan diğer filozoflar arasında muhtemelen Prodikos ve Protagoras da vardı. MÖ 3. yüzyılda yaşamış olan Teodorus[ ve Straton da Tanrı’nın varlığına inanmayan filozoflardı.

Sokrates, mevcut tanrıları sorgulamaya ilham verdiği gerekçesi ile suçlanmıştır. O, ruhlara inanan bir insan olarak tam manasıyla ateist olamayacağını ifade etse de idama mahkûm olmaktan kurtulamamıştır.

Euhemerus’a göre tanrılar sadece kutsallaştırılmış hükümdarlar, fetihçiler ve geçmişin kurucularıdır. Onların dinleri ve mezhepleri, yok olmuş krallıkların devam eden politik yapılarıdır.

Yine bir materyalist olan Epikuros, ölümden sonraki hayatın varlığı ve bireysel kutsiyetler içeren pek çok dinsel doktrinde fikir yürütmüştür. Ona göre ruh tamamen maddesel ve ölümlüdür. Epikurosçuluk, tanrıların yokluğunu iddia etmese de var olmaları halinde insanlıkla alakasız olacaklarını ifade eder.

Romalı şair Lukretyus da tanrıların olması halinde bunların insanlıkla alakasız olacaklarını ve doğal yaşama kesinlikle müdahil olmayacaklarını söylemiştir. Bu yüzden insanlığın doğaüstü varlıklardan korkmamaları gerektiğini belirtir. Kozmos, atom, ruh, ölümlülük ve din gibi konulardaki Epikurosçu görüşlerini De rerum natura (Varlıkların Doğası Üzerine) adlı eserinde dile getirerek Epikuros’un felsefesini Roma’da tanıtmıştır.

“Ateist”in anlamı antik yunan boyunca değişiklik göstermiştir. Erken dönem hristiyanları, kendi tanrılarına inanmadıkları için paganlar tarafından ateist olarak yaftalanmıştır hatta Roma İmparatorluğu döneminde, Roma tanrılarını reddettikleri için idam edilmişlerdir. Hristiyanlığın Roma tarafından kabul edildiği 381 yılından sonra ise yeni egemen dine aykırı olanlar suç işlemiş sayılmıştır.

Rönesans

Ateizm, orta çağ Avrupa’sında çok nadir görülen bir görüştü. O dönemde metafizik, din ve teoloji egemen olan akımlardı. Ama bu dönemde dahi heterodoks anlayıştan farklı olarak şekillenen, doğa, yücelik, Tanrı’nın erdemi gibi konularda farklı görüşler vardı. Johannes Scotus Eriugena, David of Dinant, Amalric of Bena ve Brethren of the Free Spirit gibi gruplar, hristiyanlığa panteist bir bakış açısı katıyordu.

Modern Dönem

Rönesans ve Reform dönemleri, dini coşku içerisinde bir dirilmeye tanık olmuştur. Yeni dini kurallar, popüler dini düşkünlükler ve yükselen sade Protestan kurallarını benimseyen Kalvinizm gibi tarikatların oluşması bunun ispatıdır.

Hristiyanlığı sorgulamanın yaygınlaşmasının arttığı dönem 17. ve 18. yüzyıllar oldu. Bu konuda Fransa ve İngiltere başı çeken iki ülke oldu. 17. yüzyılın sonlarına doğru pek çok deist hristiyanlıkla dalga geçerken ateizme tepeden bakıyorlardı. Deist fikirlerinden arınarak ateist olan ilk kişi, bilindiği kadarıyla 18. yüzyılın başlarında yaşamış olan bir Fransız papaz, Jean Meslier’dir. Türkçe’ye Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle çevirilen “Sağ Duyu” isimli kitabın yazarı olan Meslier, Baron d’Holbach ve Jacques-André Naigeon gibi ateist düşünürlerden etkilenmiştir.

Fransız İhtilali, ateizmi kapalı salon sohbetlerinden halkın içerisine taşımıştır. Devrim, pek çok din adamını ve özellikle de ruhban sınıfı Fransa’dan kovmuştur.

Napoleon döneminde, Fransız halkının laikleşmesi kurumlaştırıldığı gibi devrimin İtalya’nın kuzeyine ihracı da gerçekleşti. 19. yüzyılda pek çok ateist ve din karşıtı felsefeye sahip düşünür, bütün güçlerini siyasi ve toplumsal devrime adadılar. Onların bu çabaları 1848 devrimlerini kolaylaştırdı ve yükselen uluslar arası sosyalist harekete öncülük etti.

19. yüzyılın ikinci yarısında pek çok ünlü Alman filozof tanrısal olguları reddetti. Ludwig Feuerbach, Arthur Schopenhauer, Karl Marx, Friedrich Engels ve Friedrich Nietzsche bunların başlıcalarıydı.

20. yüzyılda ateizm kendini daha çok pratik ateizm olarak sahneledi. Bu dönemde ateizm; varoluşçuluk, nesnelcilik, seküler hümanizm, nihilizm, pozitivizm, Marksizm, feminizm ve genellikle bilimsel ve ulusalcı hareketlerde yer edindi.

20. yüzyılda ateizm, Marks ve Engels’in çalışmalarıyla kendine politik arenada da yer buldu.

1966’da Time dergisinin “Tanrı Öldü mü?” sorusu, Dünya’nın yarıya yakınının “dinsiz” bir yönetim altında bulunduğunu ortaya çıkardı. Ertesi yıl, Arnavutluk’un sosyalist lideri Enver Hoca, ülkesinin tüm dini kurumlara kapatıldığını söyleyerek resmi düzeyde ilk ateist devleti ilan etmiş oldu.

Ateizmin çeşitleri

Ateizm, tarih boyunca çok çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Negatif ve pozitif ateizm, ateizmin güçlülüğü ile alakalıyken, esas ayrım ateizmin teorikliği ve pratikliği arasındadır. Teorik ateizmin dallarının her birinin kendine göre mantıksal ya da felsefi dayanakları varken, pratik ateizmin belli başlı dayanakları yoktur. Pratik ateizmde genel bir ilgisizlik ve Tanrı fikri konusunda bilgisizlik görülür.

Negatif ve pozitif ateizm

George H. Smith’in sınıflandırmasına göre ateizmin “negatif ateizm” ( ya da “zayıf ateizm”) ve “pozitif ateizm” (ya da “güçlü ateizm”) olarak iki çeşidi vardır.

Negatif ateizm, Tanrı’nın varolmasını prensip olarak mümkün görmekle beraber, varolduğuna dair hiçbir gerekçe bulunmadığı gerekçesiyle Tanrı’yı reddeder.

Pozitif ateizm ise, Tanrı’nın varolmasını mümkün görmez. (Bunu, Tanrı kavramının geçerli bir şekilde tanımlanmadığı, içinde çelişkiler taşıdığı veya absürd olduğu, vs. gibi gerekçelere dayanarak yapar).

Negatif ateizmde bir iddia yoktur, sadece bir red vardır. Pozitif ateizmde ise hem bir red, hem de bir karşıt iddia vardır. Pozitif ateistin yaklaşımı ise, “Tanrı’nın varolması mümkün değildir” şeklindedir.

İkisi de sonuçta Tanrı kavramını reddetmek noktasında birleştiğinden, ateizm başlığı altında tanımlanırken ikisinin ortak noktası olan “Tanrı’ya olan inançsızlık” kullanılır. Çünkü bu inançsızlığın sebebi ne olursa olsun, ister delil yetersizliği, ister Tanrı kavramının anlamsızlığı veya absürdlüğü, isterse Tanrı kavramıyla hiç karşılaşmamış olmak olsun, hepsinin ortak noktası kişide Tanrı inancının varolmamasıdır.

Pratik Ateizm

Bu görüşe göre Tanrı’nın varlığı inkar edilmiyor ama ona önemsiz ve gereksiz bir yer veriliyor. Pratik Ateizm’de, Tanrı ne bu dünyaya müdahale eder ne hayata herhangi bir amaç katar ne de her gün sizi etkiler.

Teorik Ateizm

Teorik ateizm, teizmin karşısına net olarak tez koyabilen ateizm çeşididir. Bu tezler ontolojik, epistemolojik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve mantıksal olabilir.

Epistemolojik ve Ontolojik Tezler

Epistemolojik ateizm, insanların Tanrı’nın varlığını bilemeyeceğini ya da varlığına karar veremeyeceğini iddia eder. Epistemolojik ateizm, temelini pek çok çeşidi olan agnostisizmden alır.
Ludwig Feuerbach’ın Hristiyanlığın Özü adlı eseri (1841) Engels, Marx, David Strauss ve Nietzsche gibi pek çok filozofu etkiledi.

Metafiziksel Tezler

Metafiziksel ateizm, gerçekliğin homojen ve parçalanamaz olduğunu savunan monizm üzerinde şekillenir. Fizik dışı tüm varlıkları net bir şekilde reddeder. Metafiziksel ateizm; panteizm, panenteizm ve deizmi de kapsar.

Psikolojik, Sosyolojik ve Ekonomik Tezler

Ludwig Feuerbach ve Sigmund Freud gibi bazı düşünürler Tanrı’nın, duygusal ve felsefi ihtiyaçlar yüzünden insan tarafından yaratıldığını savunur. Bu, aynı zamanda pek çok Budistin de ortak görüşüdür. Karl Marks ve Friedrich Engels, Feuerbach’tan etkilenerek Tanrı’yı egemen sınıflar tarafından, emekçi halkı ezmek için kullanılan sosyal bir araç olarak görmüşlerdir. Mikhail Bakunin’e göre Tanrı fikri, insandaki adalet isteğini ortadan kaldırır ve insan özgürlüğü önündeki ciddi bir engeldir. Voltaire’in “Eğer Tanrı olmasaydı, onu yaratmak gerekirdi.” sözüne karşılık “Eğer Tanrı olsaydı onu devirmek gerekirdi.” demiştir.

Mantıksal Tezler

Mükemmeliyet, adalet, merhamet, her şeyi bilen, her şeyi yapabilen, ululuk, fiziksel olmayış gibi noktalarda teizme eleştirel yanıtlar getiren ateizm çeşididir.
Tanrının varlığına karşı çıkılan noktalar

Tanrı fikrine karşı çıkışta, ateizmin yeterli görmediği kanıtlar daha da çoğaltılmakla beraber 7 temel başlık altında irdelenebilir.

İlk neden

Teist fikirde öne sürülen “ilk neden” savına ateistler, bu ilk neden fikrinin Tanrı’ya uygulanmıyor oluşundan ötürü karşı çıkmaktadır. Bu hususta tüm ateistler arasında görüş birliği söz konusudur. Teistler ise, Tanrı’nın “ilk neden” olduğu için Tanrı olduğunu, Tanrı’nın da nedenini düşünmenin kısır döngüye neden olacağından mantıksız olduğunu savunur.

Düzen

Evrenin düzenli ve uyumlu olduğu fikrine ateistler birkaç noktada karşı çıkmaktadırlar. Bunlardan ilki, kaotik evrende düzenli alt parçacıkların olabileceği fikridir. İkincisi, herhangi bir düzenin kesin olarak zeka gerektirdiği görüşünün dayanak açısından yetersizliğidir.

Ahlaksal savlar ve adalet fikri

Tanrı olmazsa ahlak veya adalet olmayacağı savına ise ateistler, bunun sadece insanca bir temenni olduğu ve bir varlığın ispatı için herhangi bir delil niteliği taşımadığı gerekçesi ile karşı çıkmaktadırlar.

Sonsuzluk

Sonsuzluk fikrini insanın kavrayamaması ile sonsuzluğu kavrayabilen bir varlığın var olması arasında nedensel bir ilişki göremeyen ateistler, bu iddianın hiçbir şekilde kanıt içermediğini savunmaktadırlar.

İmam Gazali’nin kanıtı

“ya varsa” ile özetlenebilecek bu iddiaya göre inanan insanın kaybedecek bir şeyi yoktur, ancak inanmayan insan sonsuz hayatı kaybedeceği gibi cehennem azabı ile karşılaşacaktır. Bu fikir, ateistler arasında “tüccar mantığı” olarak değerlendirilmektedir. Ateistlere göre, bir şeyin var olması ile değil de bu işten çıkar sağlamaya odaklanan politik anlayışların felsefi açıdan herhangi bir değeri yoktur.

Her şey mümkün olanın en iyisidir

Doğadaki ahenk ve uyum konusundaki teist iddiası konusunda ateistlerin görüşü tamamen doğal seçilimle ilintilidir. Uyumlu olmayanın elenmesi ilkesine dayanan bu olay sonucunda ortaya son derece uyumlu bir yapı çıkmaktadır. Bu olgudan yararlanan ateistler, teistleri “insan burnunun gözlük takmak için yaratıldığı” örneğiyle de eleştirirler.

Mantıksal ve Ontolojik kanıtlar

Mantıksal akıl yürütmelerle Tanrı’nın varlığını ispatlama çabaları olarak özetleyebileceğimiz bu maddenin en bilinen örneği Descartes’in tanrı kanıtıdır. Bu kanıt, Tanrı’yı düşünüyorsak demek ki o vardır, olmayan bir şeyi düşünemeyiz temeline dayanır. Ateistler bu iddiaya pek çok hayali kahramanla karşılık vermektedirler. Kanatlı at pegasusu, boynuzlu at unicornu ya da Noel Baba’yı da aklımızda canlandırmamıza rağmen gerçek hayatta karşılıklarının olmadığını ifade ederler.

Teizm ve Deizm

Teizm, her şeyden önce bir tanrı veya tanrıların var olduğu kabulünün üzerine kurulmuş bir düşünce yapısıdır. Teist görüşte, tanrı veya tanrılar yaratılmamışlardır, olmuş ve olacak her şeyi bilirler, sonsuz kudrete sahiptirler, zaman ve mekandan bağımsızdırlar, bilinen şeyler ile benzerlikleri yoktur. Teizmde çoğunlukla tanrı veya tanrıların evrenin işleyişine müdahale ettikleri inancı hakimdir.

Klasik teizm, anılan özelliklere sahip tanrı veya tanrıları kabul ederek her şeyi bu referans noktasından hareket ile açıklamaya çalışır.

Deizm düşüncesine göre de evren üstün, yüce bir varlık tarafından yaratılmıştır. Deizm’de, teizmin aksine, tanrının evrenin işleyişine müdahale etmediği fikri hakimdir.

Dinlerin reddi

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in en önemli ortak noktası ve en temel özelliği mutlak bir tanrıya olan inançtır. Her üç dinde de tanrının evreni yoktan var ettiği ve tüm yaratıklarının üzerinde mutlak hakimiyeti olduğu inancı vardır. Tanrının yaratıklarından olan insan ise yaratıcısına mutlak bağımlıdır, günahkardır ve hayatı, ancak tanrısının buyruklarını sorgusuz yerine getirdiği sürece bir anlam kazanabilir. Ateizmin çok çeşidi olmakla birlikte tüm kolları böylesi bir inanışı reddeder.

Ateizm tanrının yanı sıra tüm “ruhani varlıkları” da reddeder. Ruhani varlıklar dinî sistemlerin temel direklerini meydana getirdiği için buradan ateizmin tüm dinleri de reddettiği sonucu çıkar. Yani ateizm, Yahudi geleneğinden gelen dinlerin yanı sıra Dinka ve Nuer gibi Afrika dinlerinin de, Roma ve Yunan medeniyetlerinin antropomorfik tanrılarının da, Hinduizm ve Budizmin ruhani kavramlarının da reddidir.

Bununla birlikte çok geniş, tarihi, kültürel, bilimsel ve felsefi temelleri olan ateizmi sadece “tanrının ve dinlerin reddi” olarak tanımlamak yetersiz bir açıklama olur.

Felsefenin temel sorunu, maddecilik ve idealizm

Kelime anlamı olarak maddecilik demek olan materyalizm, madde dışında hiçbir gerçekliğin olmadığını savunan felsefi görüştür. Ateizmin de en temel felsefi dayanağı olan materyalizm, madde temeline dayandığı için ruh, cin, peri, tanrı, şeytan gibi doğaüstü (madde üstü) tüm kavramları reddeder.

Maddeci öğretinin geniş kitleler tarafından anlaşılmasına önemli katkıları olan Marksist filozof Georges Politzer maddeciliği, “…belli ilkelerden hareket ederek doğa olaylarını ve bunun doğal sonucu olarak toplumsal yaşamın olaylarını anlama ve yorumlama tarzı…”[49] olarak tarif eder.

Georges Politzer felsefenin temel sorununu “Ya madde (varlık, doğa) başı sonu olmayan, sonsuz ilktir, ve ruh (düşünce, bilinç) bundan türemiştir. Ya da ruh (düşünce, bilinç) başı sonu olmayan, sonsuz ilktir, ve madde (varlık, doğa) bundan türemiştir.”[49] şeklinde özetler. Politzer’e göre burada birinci yanıt felsefi maddeciliğin temelini, ikinci yanıt ise felsefi idealizmden gelen bütün öğretilerin temelini oluşturur.

Nüfus dağılımı

2007 yılında dünyadaki ateistlerin ve agnostiklerin oranı.

Dünyadaki toplam ateist nüfusu ve bunun dağılımını tam olarak tespit etmek oldukça zor. İnanç anketlerinde ateizme farklı anlamlar yükleyenler olduğu gibi bunu diğer din dışı felsefi görüşlerle karıştıranlar da oldukça fazla.[51] Ama 2005 yılında, Britanica Ansiklopedisi’nin yapmış olduğu araştırma bu konuda kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyuyor. Buna göre, herhangi bir dine bağlı olmayan insanlar %11,9, ateist olanlar ise %2,3 dolaylarında.Kimi düşünürler Budizm gibi Tanrı kavramından yoksun felsefe üyelerinin de ateist sayılması gerektiği görüşünde. Onları da eklersek oran %2,3’ü katbekat aşıyor.

Kasım-Aralık 2006 tarihinde Financial Times’ta yayınlanan bir anket, ABD ve beş Avrupa ülkesindeki oranları gösteriyor. Bu ankete göre Amerikalılar, Tanrı ya da yaratıcı bir güç konusunda Avrupalılardan daha inançlı (%73). Avrupa’da ise en inançlılar %62 ile İtalyanlar. En az inananlar ise (beş Avrupa ülkesi arasında) %27 ile Fransızlar. Fransa’da kendini ateist olarak tanımlayan insanların oranı %3

2. Buna eşit oranda agnostik sayısı mevcut.

Bir AB araştırmasına göre ise AB nüfusunun %18’i herhangi bir Tanrı’ya inanmıyor. %27’si ruhani varlıkları onaylıyor. %52’si ise en az bir Tanrı’ya inanıyor. Bu oran, okulu 15 yaş civarında bırakanlar arasında %65’e çıkıyor.
Avrupa’da, “Herhangi bir tür ruh, Tanrı ya da yaratıcı gücün olduğuna inanmıyorum” diyenlerin oranları.

1998 tarihli Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre ABD Ulusal Bilim Akademisi üyelerinin inançlılık oranı, %85’i inanan ABD halkına göre %7,0 ile o zamana kadarki en düşük seviyeye düşmüş durumdaydı. Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden Frank Sulloway ve California Devlet Üniversitesi’nden Michael Shermer’ın eğitim düzeyi ile inanç arasındaki dağılımı konu alan araştırmasında eğitim düzeyinin artmasına paralel olarak inanan insan oranının da azalmakta olduğu tespit edildi.

2006 yılında Avustralya’daki nüfus sayımlarında sorulan “Kişinin Dini Nedir?” sorusuna Avustralya halkı %18,7 oranında “Hiçbir Din” cevabını verdi. Soru isteğe bağlı olarak soruldu ve nüfusun %11.2’si bu soruyu cevaplamadı. Aynı yıl Yeni Zelanda’da yapılan nüfus sayımında da “Dininiz Nedir?” diye bir soru soruldu. Halkın %34,7’si “Hiçbir Din” derken %12,2’si ya soruyu yanıtlamadı ya da soruya itiraz etti.

Vikipedi

İlgili Makaleler