Nedir ?

Atçekenler Kimlerdir, Tarihi, Hakkında Bilgi

Atçeken, Osmanlılar döneminde, özellikle Akşehir ve Tuz gölü arasındaki bölgede yaşayan ve at yetiştirmekle meşgul olan cemaatlere verilen ad.

Osmanlı kaynaklarında bazan atçeken. bazan da bunun Farsça karşılığı olan esbkeşân ifadesi geçmektedir. At çek­mek tabiri aslında. Kâşgarlı’nın sözlüğü­ne göre, “bir attan kan almak” demek­tir (Dluanü Lûgaü’i-Türk Tercümesi, II, 21), XI ve XII. yüzyıl Bizans kaynaklan, Peçenekler’in ve Kumanlar’ın atlarından bahsederken Türklerin bunlan kanat­tıklarını, yani belirli mevsimlerde atlar­dan kan aldıklarını yazmaktadırlar. Kan alma, çok eski zamanlardan beri bilinen ve bugün de bazı barsak hastalıkların­da kullanılan bir tedavi usulüdür.

Osmanlı tahrir defterlerinde il yazıcı­lar atçeken tabirini başka bir anlamda kullanmışlardır. Bunlara göre bu isim, at yetiştiren cemaatlerin at vergisine tâbi tutulduklarını ifade etmektedir. At nergisine tâbi olmayan cemaatler söz konusu olduğunda bunlar “at çekmeyen­ler” şeklinde belirtilir, dolayısıyla vergi vermekle mükellef olmadıklarına işaret edilirdi.

Atçekenler XV. yüzyılın sonunda Orta Anadolu’da üç idarî bölgeye yayıimış bu­lunuyorlardı. Bu bölgeler Tuz gölünün batı tarafında Eski İl kazası, gölün gü­neydoğu tarafında Bayburt bölgesi ve Akşehir’in doğusunda bulunan Turgut kazası idi.

Atçekenler devlete her yıl “at resmi” veya “at akçesi” denilen bir vergi veri­yorlardı. Buna karşılık reayanın tâbi tu­tulduğu avârız-ı dîvâniyye denilen ver­giden muaf idiler. At vergisi her cema­atin gücüne göre tesbit ediliyordu. Ka­nunnâmelere göre her on iki haneden bir at alınıyordu. Fakat tahrir defterle­ri incelendiğinde bu rakamın her yerde aynı olmadığı görülür. XV. yüzyılın so­nunda Eski İl’de on üç hâne bir at, Bay­burt’ta yirmi bir hâne ve Turgut kaza­sında on hâne bir at vermekle mükellef idi. II. Bayezid devrinde bir atın değeri 300 akçe kabul edilirken Kanunî Süley­man zamanında bu 700 akçeye çıkmış, XVI. yüzyılın sonunda 900 akçeyi bulmuş­tu. II. Bayezid devrinde Eski İl 104 at veya 31.200 akçe, Bayburt altmış üç at veya 18.900 akçe, Turgut 206 at veya 61.800 akçe veriyordu.

Atçekenler yalnız at değil öbür cema­atler gibi koyun da besliyorlardı. Bazı zengin cemaatlerde hâne başına yakla­şık doksan koyun düşüyordu. Atçeken­ler haymanalardan (yerleşik olmayan, ko­nar göçer) sayıldıkları halde aralarında reâyâ gibi ziraatla meşgul olanlar da vardı. Ancak yurtlarında ziraatla meş­gul oidukiarı zaman, öşürden muaf ol­dukları için ne kadar tahıl ektikleri tes­bit edilememektedir. Yurtlarından başka topraklarda çift sürdüklerinde ise ken­dilerinden maktu olarak bir miktar para alınıyordu. Sonradan, muhtemelen Fâtih Sultan Mehmed’in saltanatı sonun­da maktu vergi kaldırılmış, bu gibi ce­maatler öşüre bağlanmıştır.

Atçekenler reâyâ gibi köy teşkilâtına sahip olmasalar da bunları bir yerden bir yere göç eden, kimseye bağlı olma­yan kişiler olarak kabul etmek yanlıştır. Her cemaatin, kendilerinin ve hayvanla­rının ihtiyaçlarını karşılayacak bir sula­ma yeri vardı; bu bir akarsu, göl veya kuyu olabilirdi. Kurak bir iklimi olan Orta Anadolu’da su meselesi ilk planda geldi­ği için her cemaat sulama yerinin tasar­rufunu kendisine sağlayacak bir hüc­cet*! elde bulundurmaya çalışıyor, bir anlaşmazlık çıktığı zaman bunu devlet mümessillerine veya mahkemelere ib­raz ediyordu.

906 (1500/1501) tarihli Tahrir Defteri’ne göre bu gibi belgeler yalnız Os­manlı padişahları ve idare memurları tarafından değil, çok daha önce Kara­man beyi İbrahim Bey’in ecdadı tarafın­dan da verilmişti. Bundan, bu gibi bel­gelerin çok eski olduğu ve Osmanlılar’ın Karaman Beyüği’ni ele geçirmeden çok önce atçekenlerin bir boy teşkilâtlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bu dönemde başlarında bir bey ve her bey yanında birçok nöker veya hemsâye de­nilen yoldaşlar vardı. Bu beyler gerekti­ği zaman emîr ile sefere çıkarlardı. Fâ­tih Karaman Beyliği’ni fethettikten son­ra bu beylerin kendisinden yüz çevirip başka emirlere katılmamaları için boy teşkilâtlarını kırmaya çalışmış, beyleri azledilebilen veya herhangi bir yere gön­derilebilen timar eri durumuna getir­miş, böylece büyük bir hoşnutsuzluk ya­ratmıştı. II. Bayezid babasının yapmaya çalıştığı toprak reformuna kısmen son verdiği halde at besleyen cemaatlerin gittikçe azalması önlenemedi. XVI. yüzyılın ortalarında yazılan bir kanunnâme­ye göre atçekenlerin yurtlan zamanla dı­şardan gelen ve ekip biçen cemaatlerle doldu. Devlet ilk defa bu yabancıların öşrünü ve diğer vergilerini kendi emin’leri vasıtasıyla toplamak istedi, fakat sonradan bundan vazgeçip bu vergileri atçekenlere bıraktı. Buna karşılık atçe­kenler de at vergisinin yanında bir mik­tar akçe vermeye razı oldular. Ancak bu hal sürüp giderken devlet ile çekişme­ler devam etti; nihayet atçekenler ekip biçen çiftçiler gibi reayadan sayıldılar. Esbkeşân ismi ise Konya’nın kuzeyinde bulunan bir kaza adı olarak XIX. yüzyı­lın sonuna kadar yaşayabildi.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler