Tarihi Eserler

Ata Efendi Tekkesi Nerede, Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Atâ Efendi Tekkesi, İstanbul Kanlıca’da XVIII. yüzyılda kurulmuş bir tekke.

Kanlıca’dan Kavacık ve Göztepe’ye gi­den eski dağ yolu üzerinde bulunan tek­ke kaynaklarda Mehmed Atâullah Efen­di, Şeyh Atâ Efendi ve Şeyh Atâullah Efendi Tekkesi adlarıyla da anılır. Nak­şibendî şeyhi Seyyid Mehmed Atâullah Efendi’nin (ö 17891 muhtemelen 1750-1775 yılları arasında kurduğu tekkenin vakfiyesi ise Atâullah Efendi’nin dama­dı ve halefi Amasyalı Şeyh Ubeydullah Efendi (ö. 1826) tarafından tanzim edil­miştir. Tekke başlangıçta Nakşibendiyye’ye bağlı iken 1868’den İtibaren Hal-vetiyye’nin Şâbâniyye koluna intikal et­miştir. 1905’te harap durumda iken yakınında bulunan Kavacik çiftliğinin sa­hibi ve Prenses Fatma Hanımefendi’nin eşi Mahmud Sırrı Paşa tarafından tev-hidhanesiyle türbesi kagire çevrilmek suretiyle yeniden ihya edilmiştir. 1925’ten sonra metruk kalan tekke zamanla tekrar harap olmuş, ancak 1976’da tevhidhanesi cami olarak kullanılmak üzere çevre sakinlerince tamir edilmiş, minare ve şadırvan gibi bazı ilâveler yapılmıştır. Diğer bölümler harap durumdadır.

Bugün bile iskân sahasının oldukça uzağında kalan tekkenin geçmişte mün­zevi bir kuruluş olduğu muhakkaktır. Tevhidhane, türbe ve harem – selâmlık bölümleri tek bir kitle halinde bugünkü Mihrâbad caddesi üzerinde sıralanmak­tadır. Harem – selâmlık bölümünün ah­şap üst katı dışında yapının tamamı ka­gir olup tuğla hatıllı duvarları moloz taş­larla örülmüş ve ahşap çatıları kiremit­le örtülmüştür. Tekkenin ana girişi do­ğudan tevhidhane ile türbe ve harem -selâmlık bölümleri arasında kalan ufak bir taşlığa açılmakta ve buradan tevhid-haneye geçilmektedir. Tevhidhane sekiz­gen planlı olup duvarlarından üçü yapı kitlesinin içinde kalmakta, diğerleri ise dışarıya taşmaktadır. Yarım daire plan­lı basit bir mihrabı ve yuvarlak kemerli pencereleri olan tevhidhaneden türbeye bir kapı ve pencere açılmaktadır. Gü­neyde, cadde üzerinde sıralanan ve tev-hidhanedekilerle aynı biçimde olan bir dizi pencerenin aydınlattığı türbe olduk­ça geniş tutulmuştur. Kuzeyde, nazireye açılan müstakil bir kapısı bulunan türbe­nin çatısı ve içindeki Atâ Efendi ile ha­leflerine ait ahşap sandukalar zamanla ortadan kalkmıştır. Tekkenin kuzeyinde yer alan ve bu yönden müstakil bir giri­şi olan harem-selâmlık binasının zemin katında, ortadaki bir taşlığa açılan mut­fak ve kahve ocağı gibi mekânlar bulun­maktadır. Üst katın kuzey, batı ve doğu yönlerinde yaptığı çıkmayı, tuğladan örül­müş yedi adet payenin yanı sıra muh­temelen Batı menşeli ve “art nouveau” üslûbunda döküm iki sütun taşımakta­dır. Bu iki sütun, Osmanlı mimari orta­mında henüz tanınmaya başlayan ya­bancı bir üslûbun bir tarikat binasında kendini göstermesi açısından dikkat çe­kicidir. Üst katta, ortada iki cepheli (zül-vecheyn) bir sofa ile buna bağlanan kar­şılıklı odalar ve bir hela bulunmaktadır. Yapının kuzey ve batısında yer alan ha-zîrede, geç devir Osmanlı mezar tasarı­mı açısından önem taşıyan taşlar mev­cuttur.

Diyanet İslam Ansiklopedisi