Nedir ?

Asitane Nedir, Ne Demektir, Tarikatlarda Asitaneler

Asitane, Bir tarikatın veya tarikat kolunun merkezi durumunda olan büyük tekkelere verilen isimlerden biri.

Farsça’da “Kapı eşiği, kapı dibi, eşik yanı” gibi anlamlara gelen astan keli­mesinden türetilmiş olup Türkçe’de âstâne veya âsitâne şeklinde telaffuz edi­lir. Osmanlı devrinde bir tarikatın veya tarikat kolunun merkezi olan tam te­şekküllü tekkeler için kullanılmıştır. Bu kullanımın XVI. yüzyıldan itibaren yay­gınlık kazandığı ve bütün tarikatların terminolojisinde yer aldığı anlaşılmak­tadır. Büyük tekkelere, yine Farsça’dan alınmış olan ve aynı anlamı taşıyan der­gâh da denilmektedir. Genellikle mer­kezi oldukları tarikatın veya tarikat ko­lunun kurucusu mutasavvıfların türbe­lerini barındırdıkları için âsitânelere pîr evi, makâm-ı pîr, huzûr-ı pîr, âsitâne-i pîr gibi adlar da verilmektedir. Temsil ettikleri tarikatın yaygınlık ve etkinliği açısından, Anadolu’da en önemli âsitâneler Konya’da Mevlânâ (Mevleviyye), Kır­şehir Hacıbektaş’ta Hacı Bektâş-ı Velî (Bektaşiyye), Ankara’da Hacı Bayrâm-ı Velî (Bayrâmiyye). İznik’te Eşrefoğlu Rû­mî (Kâdiriyye-Eşrefiyye) ve Kastamonu’da Şaban Velî (Halvetiyye -Şâbâniyye) tek­keleri idi. Öte yandan, saltanat ve özel­likle hilâfet merkezi olması dolayısıyla bütün tarikat ve tarikat kollarına ait çok sayıda tekkenin bulunduğu İstanbul’­da her zümrenin bir asitânesi mevcut­tu. Kaynaklarda “Pîşvây-ı tarîkat-ı âliyye-i…” başlığı altında zikredilen bu âsitânelerden bazıları şunlardır: Merdiven-köyü’nde Sahkulu Sultan (Bektaşiyye), Kocamustafapaşa’da Sünbül Sinan (Hal­vetiyye -Sünbüliyye), Kasımpaşa’da Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî (Halvetiyye-Uşşâkıyye), Üsküdar Doğancılar’da Aziz Mah­mud Hüdâyî (Celvetiyye). Tophane’de İs­mail Rûmî (Kâdiriyye-Rûmiyye), Karagümrük’te Nûreddin Cerrahî (Halvetiyye-Cerrâhiyye), Koska’da Abdüsselâm (Sa’diyye-Abdüsselâmiyye) ve Kasımpaşa’da Ebür-rızâ (Bedeviyye) tekkeleri. Kuruluş tarih­lerine göre kronolojik olarak sıralanan bu tekkeler aynı zamanda “Pir evi” ol­ma özelliğini taşırlar. Âsitânelere bağlı daha küçük kapsamlı tekkelere de ge­nellikle zaviye denilegelmiştir.

Tarikatların oldukça geniş bir muhta­riyete sahip bulundukları ve kendi ken­dilerini denetledikleri dönemlerde, tari­kat ve devlet teşrifatında âsitâneler ve âsitâne şeyhleri, kendilerine tâbi olan zaviyelerden ve onların “Zâviyedar/zâviyenişin” denilen şeyhlerinden daha mu­teber tutulmuşlardır. Zâviyedarları ta­yin, teftiş ve gerektiğinde azletmeye yetkili olan âsitâne şeyhleri gerçek an­lamda tarikat başkanı hüviyetindeydiler. XX. yüzyılın başlarına kadar İstan­bul’daki bazı âsitâne şeyhlerinin taşra­daki zaviyelerini teftiş ve civarındaki va­kıf gayri menkullerin gelirlerinden âstânenin payını tahsil etmek üzere hali­felerinden veya oğullarından birini görevlendirdikleri bilinmektedir. Âsitânelerin, hibe ve vakıf yoluyla tarikatlarının kullanımına tahsis edilmiş olan menkul ve gayri menkuller üzerinde kısmen de olsa tasarruf hakkına sahip oldukları, başka bir deyimle bağlı bulundukları ku­rumun iktisadî konularda da merkezini teşkil ettikleri söylenebilir. Özellikle ta­rikatlar içinde merkeziyetçilik gelene­ğinin en kuvvetli olduğu Mevleviyye’de, Osmanlı Devleti’nin dört bir yanına da­ğılmış olup “Evkâf-ı Celâliyye” adıyla ta­nınan muazzam gayri menkullerin geli­ri, Mevlânâ neslinden gelen ve bu vakfın mütevellisi bulunan bir çelebinin posinişin olduğu Konya Asitânesi’nde topla­nır ve buradan tekkelerin ihtiyaçlanna göre taksim edilirdi. Âsitâne postuna aday olan şeyhlerin daha önce buraya bağlı zaviyelerden birinde bir müddet şeyhlik yaparak tecrübe kazanmaları bir gelenek haline gelmişti.

Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. yüzyı­lın başlarından itibaren Batılılaşma eğiliminin yoğunluk kazanması ve buna bağlı olarak devletin bütün kurumlarını buna göre düzenleme gayretlerinin art­ması tarikatlar konusunda da meyvesini vermiş ve 1866’da Meclis-i Meşâyih ku­rulmuştu. Bu son dönemde (1866-1925), yetkilerine ve icraatına bir ölçüde mü­dahale edilmesine rağmen, yine de âsitânelerin eski imtiyaz ve itibarları bü­yük ölçüde korunmuştur. Nitekim Mec­lis-i Meşâyih’in riyaset makamı genel­likle İstanbul’daki âsitâne şeyhlerinin tasarrufunda bırakılmış ve şehrin çeşit­li kesimlerindeki tekkelere Meclis-i Meşâyihle ilgili idarî işlerde rehberlik eden merkez tekkeler de çoğunlukla âsitâ­neler arasından seçilmiştir.

Mevlevîlik’te âsitânenin diğer tarikat­larda bulunmayan farklı bir anlamı var­dır. Bu tarikatın erkânına göre yalnız âsitânelerde bin bir günlük çile çıkarıla­bilir, yani yalnız buralarda derviş yetiş­tirilebilirdi. Zaviyelerin görevi ise seya­hat eden dervişlerin ikamet ve iaşesini teminden ibaretti. Tarikatın merkezi ve pîr evi olan Konya bu özel anlamda âsitâne olan mevlevihaneler şunlardır: Afyonkarahisar, Bur­sa, Eskişehir, Gelibolu. Halep, Kahire, Kastamonu, Kütahya, Manisa ve Yeni­şehir (Tesalya). İstanbul mevlevîhanelerinden Galata (Kulekapısı), Yenikapı, Be­şiktaş, Bahariye (Beşiktaş’ın devamı), Ka­sımpaşa âsitâne, Üsküdar ise zaviye sta­tüsünde idi.

Diyanet İslam Ansiklopedisi