33Sosyoloji Sözlüğü

ASİMİLASYON

 

ASİMİLASYON

 

Asimilasyon,
latinccsimt’lus (benzer) kelime­sinden türetilmiş Fransızca ve İngilizce’de or­tak
olan bir kelimedir. Sözlük anlamı bir şeyi değiştirerek kendine benzetme, yahut
bir şe­yin değişerek başka bir şeye benzemesidir. Di­limize
“özümleme” ve “Özümseme” diye çevril­mekte ise de, bu
kelimelerin, sözcüğün latince asliyle ilişkisi yoktur. Fransızca ve
İngilizce’de­ki kullanılışına göre asimilasyon iki farklı an­lam ifade eder:

 1- Bir grup veya genellikle azınlıkta olan bir grubun
kendi kültürlerinden farklı hakim bir kültür tarafından özümlenme­si ve
kendisine benzetilmesi. Buna eskiden “temsil”, günümüzde İse
“özümsenme” den­mektedir.

 2- Bir grup ve azınlığın başka bir kültür içinde kendini
eritmesi ve ona benze­mesi. Bu anlamda Önceleri “temessül” bu gün ise
“Özümseme “kelimeleri kullanılmıştır.

Asimilasyonun, biyoloji,
fizyoloji, botanik, jeoloji, etnoloji, sosyoloji, psikoloji ve felsefe­de çok
geniş bir kullanım alanı vardır. Biyoloji­deki anlamı kavramın anlaşılması
bakımından oldukça açıktır. Bir organizmanın aldığı besi­ni organik hale
getirerek kendine mal etmesi, özümsemesidir. Herhangi bir besinin organiz­ma
içinde eriyerek onun organik yapısı ile bir­leşmesi ve ona benzemesine de
Özümsenme denir. Etnolojideki anlamı da şudur: Hakim bir topluluğun,
kendisinden farklı bir toplulu­ğu bünyesinde eritmesi ve kendine benzetme­si.
Sosyolojide de, bir toplumun kültür bakımından kendisinden farklı bir toplum
haline dönüşmesine “özümsenme”; bir rolümün kül­tür bakımdan
kendisinden farklı bir toplumu kendi yapısına dönüştürmesine de “özümse­me”
denir.

Bu üç bilim alanında
kazandığı anlamlar dik­kate alınarak asimilasyonda iki temel hususun olduğu
söylenebilir. Biri hakim bir toplum ve­ya kültür, diğeri ona benzemek isteyen
veya benzetilmek istenen kişi yahut toplum. İnsan­lar veya toplumlar durup
dururken bir başka toplum yahut kültüre benzemek istemez, onu kendisi için
ideal bir toplum ve kültür olarak tanımaz. Bilindiği gibi, her toplum, bütün
problcmlcrinikendi kültürel yapısına göre hal­letmeye çalışır. Öyle bir an
gelir ki, kendi kül­türü problemlerini çözmek için yeterli olmaz. O takdirde
yetişmiş, eğitim görmüş, kültürü­nü çok İyi bilen İnsanlar vasıtasıyla kendi
kül­türünü yeniden yorumlamak, yahut başka kül­türlerden ihtiyaçlarını
karşılayacak unsurlar alıp onu kendi kültür potası içinde eritmek (a-similc
etmek) suretiyle problemlerine çare bulmak yoluna gidilir. Şayet bunlar mümkün
olmazsa, her geçen gün çoğalan problemler karşısında bunalan toplumdaki
unsurlar ken­di kültürlerinin artık işe yaramadığını, sosyal problemlerini
çözmek için o dönemde hakim bir kültürü benimsemek gerektiğini düşüne­rek,
yahut da hakim dış güçlerin baskısıyla -ki bu daha ziyade sömürge veya
sömürgeleşme­ye elverişli ülkelerde olur- o hakim kültürü, kendi kültürüyle
uyuşup uyuşmadığına bak­maksızın iktibas etmeye (almaya) çalışacaktır.
Bilindiği gibi her kültürel unsurun gerisinde bir manevi yapı vardır. Kültürel
unsurlar an­cak onlara dayanarak bir değer ifade eder, kendi kültürel bülünlüğü
İçinde bir fonksiyon yerine getirir. Yani her kültürel unsur, teme­lindeki
manevi yapı dikkate alınmadan iktibas edilirse, yeni kültür ortamında, ya yerli
unsur­larla uyuşamadığından ya da ona gerçek fonk­siyonunu yerine getirme
imkanı veren manevi cephesi benîmsenmediğinden toplum tarafın­dan kabul
edilmeyebilir. Bunun farkında olan hakim küllür mensupları toplumdaki muhale­feti
kırmak, reddedilmeyi önlemek, başka bir

yaklaşımla o toplumu
hakim kültürün potası içinde eritmek amacıyla iki asimilasyon safha­sı takip
ederler; 1- Alıştırma safhası. 2- Telkin safhası. Birinci safhada, yabana
kültür unsur­ları, yerli kültürel değerler arasında farkettiril-meden takdim
edilir. Örtük bir biçimde yerli kültürel değerler arasında farkettirilmeden
takdim edilir. Örtük bir biçimde yerli kültürel değerlerin demode olduğu,
zamanının ihtiyaç­larını karşılamadığı, yeni birşeyler aramak ge­rektiği
anlatılır. Milli ve manevi değer ve şah-siyetleryeryerküçümsenir, hakir
görülür, hak­larında uydurma hikayeler yayılır. Hedef, top­lumu onlardan
soğutmak ve yabana kültüre hayranlık uyandırmaktır. Bu safhada eğitim
kurumlarından ve kitle iletişim araçlarından azami ölçüde yararlanılır.

Alıştırma safhası
başarıyla tamamlandıktan sonra telkin safhasına geçilir. Toplum artık kendi
kültürünü beğenmemekte, onun sosyal problemlerine çare bulamayacağına inanmak­ta
ve hakim kültürün bu işi yapabileceğine ka­naat getirerek ona karşı hayranlık
duymakta­dır. Bu dönemde, milli-dini değerler ve kahra­manlar açıktan açığa
kötülenir, çağdışı ilan edilir. Bir zamanlar Peygamberimize “çöl be­devisi”,
Kur’an’a “çöl kanunu” denmesi o dö­nemin açık belirtileriydi. Telkin
safhasında muhalif unsurlar bertaraf edildiğinden, yerleş­tirilmek istenen
hakim kültür karşısında her­hangi bir güç kalmaz. Yabancı kültür ve top­lum
yapısı gelip yerleşir. Asimilasyon burada tamamlanmış olur. Tam asimilasyon
toplulu­ğa yeni katılan üyelerin öncekilerden ayırdedi-lemeyecek bir hale
gelmesiyle gerçekleşecek­tir.

İzzet ER [1]

 



[1] Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları:
1/84-85.

İlgili Makaleler