Kimdir

Âşık Efkâri kimdir? Hayatı ve eserleri

Âşık Efkâri kimdir? Hayatı ve eserleri: (1900-1980) Ardanuç’lu Âşık Efkârî, 20. yüzyıl saz şairlerinin en güçlülerinden biridir. Ye­tiştirdiği birçok “âşık” dolayısıyla “Efkârî Baba” diye bilinen ince zarif söyleyişli Efkâri “atışmalarda” söz bulmaktaki kolaylığı ve köy-kır çevrelerine daha içli dış­lı oluşu ile tanınıyor. Ardanuç’ta Pehlivan Yusuf un oğlu olan Efkârî (Adem Şentürk) bir süre med­resede okumuş olmanın dinî tasavvufî bilgilerini de şiirlerinde sezdirmektedir.Tiflis, Batum, Kars ve bütün Anadolu’yu gezip şiirler söylemiş olan bu ünlü ozan (aşağıda, Halk şiirine hizmetini anlatacağımız) “Konya Âşıklar Bayramı”na da yetişmiştir. İlkin “yarışmacı” olarak katıldığı “Bayram”ın ikinci üçüncü yılla­rında jüri üyesi olarak bulunmuştur.

Âşık Efkâri hakkında Hamit Zübeyr Koşay’ın 1949’da çıkmış onu bir aşk ma­salı kahramanı halinde anlatan “Susmuş Saz” adlı eseri, şairin o zaman aydınlar arasında bile doğurduğu hayranlığı anlatması bakımından ilgi çekicidir.

Ayrıca Feyzi Halıcı’nın “Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şiiri” kitabında Efkârî geniş olarak anlatılmıştır. Şairin Halıcı’ya, yazdığı bir mektuptan onun ha­yatı ile birlikte (aşağı alacağımız) “âşıklık” macerasını da kendi ağzından dinliyo­ruz:

“Karabekir Paşa’nın emrine iltica eden 8. alayla beraber Romanya ve Tuna yo­luyla Karadeniz’e, oradan da İran’a iltica ettik. İran’da bir müddet kendini toparIıyan alayımız Karabekir Paşa’nın da Fırkayı Erzurum’dan Sarıkamış’a yerleştir­mesi ve Ermeni muharebelerinin başlaması sebebiyle Nahçıvan ve Taşlıçay’da kendisini toparlıyan alayımızki bu alayın kumandanı Artvin’in ilk milletvekili se­çilmiş Hilmi Bey’di. Ermeni muharebeleri bitti. Sulh yapıldı. Ve bu sırada gönül­lülere bilâ müddet izin verildi. Ben de Sarıkamış’tan şifrecilik vazifemden ayrıla­rak memleketime geldim. Kardeşim de Merzifon’dan dönmüş, memlekete gelmiş­ti. Bu köyde meşhur eski Osmanlı devrindeki muharebelerin şehit mezarı olan Acıelma dağı denilen dağın eteğinde Kasımoğlu Pınarı denilen pınarın başında Pirler uykuda bana âşk dolusu verdi. Belkiya isminde bir kıza âşık ettiler. Bu kız ile bir narın tanelerini saymamız kırk gün sürdü ve ben kırk dördüncü gün baygınlıktan gözümü açtım. Ve bu sırada bilâ mezun bırakılan askerleri fırkaya tek­rar istediler. Benim takatsiz bir halde âşıklık merasiminden uyanmış olduğum­dan kardeşim beni ata bindirerek Sarıkamış’a götürdü. Âşıklık merasiminde is­mimi Adem Şentürk iken Efkârî olarak söylediler. ”

Oldum ben aşkın bülbülü,

Gör halimi aşk neyledi!

Beni gören der bu deli,

Gör halimi aşk neyledi!

Bak gözümden akan yaşa,

Beni vurur taştan taşa!

Karabekir Kâzım Paşa,

Gör halimi aşk neyledi!

Burada bir kriz geçirerek tekrar aklım başıma geldi. Aşağıdaki Semai’yi söyle­dim:

Bilmez idim uyumuştum,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

Bir dolu verdiler içtim,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

Bir pirin öptüm elini,

Gösterdi aşkın yolunu.

Gördüm aşkın bülbülünü,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

Bir güzel geldi Belkiya,

Benzer onbeş günlük aya.

Durup baktım kıya kıya,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

Zannettim geldi ay güldü,

Bana bir nan saydırdı.

Üç tanesini yedirdi,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

Bir de defter getirdiler,

Yazıp ismim bitirdiler.

Bir duaya oturdular,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

Bir ayna tuttular bana,

Baktım seyrettim cihana.

Durup kaldım yana yana,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

“Efkârî” yazdı mahlasım,

Cihana ulaştı sesim.

Yar ile başladı yasım,

Kasımoğlu Pınarı’nda.

Bu parçayı söyledikten sonra bütün fırkada olan subaylar, albaylar dinlediler.”

Köylü Kızları

Aşağıdaki parça bir saz şairini tabiî dekoru içinde gösterdiği için olduğu gibi alınmıştır. Şiirdeki doğuş kaynakları âşıkın söz bulmakta kolaylık ve ustalığı, fa­kat, bilhassa lisan kibarlığı ve her insana teker teker verdiği kıymet dikkat edil­meye lâyıktır.

Efkârî, Ardanuç ilçesinde Bulanık köyünde bir düğüne davet edilir. O akşam güzel güzel parçalar söyler sabah düğün evinden ayrılır. Temmuzun 15 sıralan. Yıl 1958. Efkârî yolda giderken tarlada ot biçen üç köylü kızı, “Aman âşık dede düğünü fethettin. Bari bizi de fethet’’ derler. “Dede sen üç parça söyle biz mendil ucu çeker pay ederiz” dediler. Ben sazı aldım. Yanlarında, kazması omzunda bir delikanlı da duruyordu Aldı Efkârî:

KÖYLÜ KIZI

Nazlı nazlı yürüyorsun

Var mı eşin köylü kızı

Melek gibi duruyorsun

Hoş bakışın köylü kızı

Mintanın al mavi yelek

Yandan kâkül buna örnek

Saçların da çifte örek

Gül takışın köylü kızı

Bugün ne gezersin kırda

Yoksa avcı mısın burda

Al yanağın çukurunda,

Var nakışın köylü kızı

*

Efkârî der bir çiçeksin

Daha yavrum küçüceksin

Düğün dernek göçeceksin

Var çok işin köylü kızı

Efkârî söylüyor sana

Dolanırım yana yana


Bir gün olur öz yuvana

Sarılırsın köylü kızı

Birinci bitti ikinciye başladık.

Yalnız seni methetsem

Kurulursun köylü kızı

Methetmeden kalkıp gitsem

Darılırsın köylü kızı

Düşüncelerin çok ırak

Her şeyi kadere bırak

Tarlada çekersin orak

Yorulursun köylü kızı

Çetindir yar demek yada

Lâkin âdet bu dünyada

Bir gün olur bir yiğide

Yar olursun köylü kızı

Üçüncü parçaya başladık

Saçlar örenmiş dalma

Güler geçer köylü kızı

Tarlada orak elinde

Güler biçer köylü kızı

Gören olur sana hayran

Her gün için sana bayram

Yorulur da buzlu ayran

Güler içer köylü kızı

Boyun orta belin ince

Açılmış gülün gonca

Bele misafir görünce

Güler kaçar köylü kızı

Efkârî der güzel sesi

Tabi insanların hası

Yoğurt ayranı kahvesi

Güler kaçar köylü kızı


İşte kızlarım her üçünüze de söyledim. Kızlar bir mendil ucu çektiler. Birincisi Naile ismindeki kıza, İkincisi Saniye ismindeki kıza, üçüncüsü de Rabia isminde­ki kıza düştü. Her üçü geldi elimi öptüler: “Aferin âşık dede biz bu parçaları sakla­yıp cehiz sandığımıza koyup senden hediye olacak” dediler ve bir de buzlu ayran içirdiler lâkin delikanlı hiç tetiği bozmadan duruyor. Ben sordum, “Niçin sen ge­lip elimi öpmedin” delikanlı, “Beni methetmedin” dedi tekrar aldım sazımı:

DELİKANLI CAFERE

Güzel köyde düğün toyda

Yaşar gider köy uşağı

Aslı Türk’tür güzel soyda

Basar gider köy uşağı

Köyde dayanır zahmete

Şan bırakır memlekete

Hele vatanî hizmete

Koşar gider köy uşağı

Sever köyün havasını

Canı gibi yuvasını

Kazma ile tarlasını

Eşer gider köy uşağı

Açar güzel otağını,

Şenletir dağı bağını,

Misafirin yatağnıı

Döşer gider köy uşağı

Yaylalar gider hoşuna

Gider sürünün peşine

Haydi desen iş başına

Coşar gider köy uşağı

Efkârî söylerim size,

Hediyemdir hepinize

Ezan okunur namaza

Beşer gider köy uşağı

Şiir bitince delikanlı geldi elimi öptü. Köylü gençlerden ayrıldım.

Sevgili can arkadaşı Âşık Müdami’nin ölümü üzerine Ardanuç’lu Efkârî Baba, biri “kimbilir” biri de “felek” redifli iki ağıt yakmıştır. İkinci ağıdı aşağıya alıyoruz:

Zaten aşıkları arar bulursun,

Âşık Müdamî’yi buldun mu felek?

Sustu Kars ilinin o şen bülbülü,

Güller mahzun kaldı, güldün mü felek?

Bozuldu yuvası düştü firkata,

Müdami gözünü yumdu hayata.

Ne zaman ki bindi bir cansız ata,

Gördün de muradın aldın mı felek?

Komadın yıllarca peşinde gezdin,

Her nere gittiyse aradın sezdin,

Nice âşıkların kuyusun kazdın,

Hiçbirinden geri kaldın mı felek?

Efkâri’yi diyar diyar gezdirdin,

Velhasıl M öz canından bezdirdin.

Âşıkları dert deftere yazdırdın

Sen de kalemini çaldın mı felek?

Ayaklar ne çeker akılsız baştan

Kısa akıl daim yorar insanı.

Tembelliğin farkı yoktur ateşten,

Gelir musibetler sarar insanı.

Hep doğru olmalı sözü, insanın,

Alnı açık hem ak yüzü, insanın,

Çalışmakta varsa gözü insanın,

Kalmaz sefil, kısmet arar insanın.

Efkârî yaremi her el saramaz,

Ben ararım o yar beni aramaz.

Adam olmıyanı Adem aramaz,

İnsan olur gelir sorar insanın.

HİCRAN

Hey, yarenler beni yakar bu sevda,

Ateş midir, alev midir, köz müdür?

Her daim gönlümün kış mevsimidir,

Eyyam mıdır, baharmıdır, yaz mıdır?


Sağ olmuyor sinemdeki bu yare,

Son nefeste desem verse su yare.

Bu derdimi nolur saysam o yare

Seksen midir, doksan mıdır, yüz müdür?

Efkârî’yim yari buldum sanırım,

O yar sanır ikrarımdan dönerim.

Sevdiğimde üç nişana yanarım,

Edâ mıdır, cilve midir, naz mıdır.

YÖRÜK KIZI

Ceylan gibi yörük kızı

Bakar Tarsus ovasına.

Yeşil yeşil ormanlardan,

Çıkar Tarsus ovasına.

Naz olmaz böyle naz gibi,

Rengi gülden beyaz gibi.

Gökten kopmuş yıldız gibi,

Akar Tarsus ovasına.

Almış yayla havasını,

Bozmuş mutlak yuvasını.

Bezeklemiş devesini,

Yıkar Tarsus ovasına.

Affedelim suçlarını,

Çeksin gitsin göçlerini.

Bulut gibi saçlarını,

Döker Tarsus ovasına.

Kısa örmüş öreğini,

Yakar çoklar yüreğini.

Çadırının direğini,

Takar Tarsus ovasına.

Görmemiştim böyle peri,

Kara kaşlar, zülüf san.

Metheyle Âşık Efkârî,

Çıkar Tarsus ovasına.

KAYNAK: TÜRK EDEBİYATI 4. CİLT, AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL

İlgili Makaleler