Edebi Şahsiyetler

Aşık Çelebi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği, Hakkında Bilgi

AŞIK ÇELEBİ (1520-1572)

Osmanlı tezkire yazarı, şair. 14-16. yy. arasında yetişen şairleri kapsayan önemli bir tezkire yazmıştır.

Prizren’de doğdu, Üsküp’te öldü. Asıl adı Pîr Mehmed, mahlası Aşık’tır. Klasik Türk edebiyatında Meşâirü’ş-Şüera ya da Âşık Çelebi tezkiresi de denen tezkiresi ile tanınır.

Aşık Çelebi’nin doğum tarihine babasının düşürdüğü Feyz-i İlâh (Tanrı’nın lûtfu: Arap harfleri ile sayı değeri hicrî 920) onun 1520’de doğduğunu kanıtlamaktadır. Seyyid ailesinden olan dedesi Mehmed Nattâ 14. yüzyıl sonunda Emir Sultan Buharı (ölüm. 1429/30) ile Bursa’ya gelmiş ve orada yerleşmiştir. Ebu İshak zaviyesine şeyh ve mütevelli (vakıf işlerinde vakfiye koşullarını şer’i yolda yürütmek üzere atanan kişi) olarak atanmış kendisine ayrıca “nakibü’l-eşraflık” (Hz. Muhammed’in soyundan gelenler arasından seçilip, onların her işini gören ve onları devlet önünde temsil eden kişiye verilen ad) görevi de verilmiştir. Mehmed Nattâ’nın ölümü üzerine aynı göreve oğlu Zeyne’l-âbidin atandı. Âşık Çelebi’nin babası Zeyne’l-âbidin’in oğlu Seyyid Ali’ dir. Seyyid Ali babasının yardımcısı olmuş ve onun ölümü üzerine çeşitli yerlerde kadılıklarda bulunmuş, Filibe kadısı iken ölmüştür.

Âşık Çelebi’nin annesi ise II. Bayezid’in kadıas-kerlerinden Müeyyedzade’nin kızıdır. Âşık Çelebi’ nin hayatı hakkında en sağlıklı bilgi yine kendi tezkiresindedir. Tezkiresinin ön kısmında Rumeli’de doğduğunu, oraları çok sevdiğini ve çocukluğunu oralarda geçirdiğini anlatmıştır. Önce annesini daha sonra da babasını kaybeden Âşık Çelebi öğreniminde devrin ileri gelen bilim adamlarından yararlanmıştır. Bunlar arasında Sururî, Taşköprîzade, Arapzade Ab-dülbaki Efendi, Ebussuud, Emir Gîsû Efendi, Muh-yiddin Fenari Efendi sayılabilir. Müeyyedzade’nm torunu olması, Fenari Muhyiddin’le olan dostluğu ve babasının arkadaşları aracılığıyla oldukça geniş bir çevre edindi. Böylelikle tezkiresinde gerek toplumsal çevreleri, gerekse sanatçevrelerini,gözlemlerine dayanarak çok iyi bir biçimde, özellikle yakından tanıdığı kişileri çok renkli bir anlatımla betimlemeyi başarmıştır. Bunlar arasında Zati’nin kitapçı dükkânını, Rahi-ki’nin Mahmutpaşa’daki attar dükkânını, Galata ve Hasköy meyhanelerini, Aşkî ve Kandî’yi sayabiliriz.

Âşık Çelebi, önce Bursa mahkemesinde kâtip olarak görev yaptı. 1541/42’de Emir Sultan Vakfına mütevelli olarak atandı. 1546’ya kadar bu görevini sürdüren Âşık Çelebi, Muradiye müderrisi Ruşenîza-de’nin Bursa’daki vakıfları denetlemek üzere görevlendirilmesi ve bu denetleme sonucunda Âşık Çelebi için iyi rapor vermemesi üzerine azledildi ve İstanbul’ a geldi, bu tarihte İstanbul’da kadı olan eski koruyucusu Emir Gîsû Efendi, Âşık Çelebi’ye mahkemesinde kâtiplik görevi vermiştir. Bu ara Emir Gîsû Efendi, Divan Kâtipliği reisliğine Âşık Çelebi’yi ve Bursa’dan da arkadaşı olan ve aynı yerde Âşık Çelebi ile birlikte kâtiplik yapan Sun’î’yi aday olarak göstermişse de, Âşık Çelebi bu görevi elde edememiştir. Tezkiresinde bu olaydan bahseder, hatta Rüstem Paşa’nın kendisini yeğlediği halde görevi yine de alamadığını yazar. Bu arada Ebussuud’a da kâtiplik ettiğini yine kendisinden öğreniyoruz.

İlgili Makaleler