ARİSTOCULUK
ARİSTOCULUK
Antikçağ Yunan
filozofu Aristoteles (M.Ö.384-322)’in Öğretisine dayanan, deneyci ve gerçekçi
eğilimleriyle belirgin bir düşünce okulu. Bu okul, Aristoteles’in Öğrencileri
tarafından onun felsefesinin yorumlanarak geliştirilmesi şeklinde oluşmuş ve
gerek Hıristiyanlar gerekse Müslümanlar arasında felsefe ve ilahiyat
alanlarında pek çok taraftar bulmuştur. Aynı zamanda etkileri bakımından görüşleri
bir yandan Skolastik okul tarafından bir dogma olarak benimsenirken, diğer
yandan modern felsefeye biri olumlu, diğeri olumsuz iki katkıda bulunmuştur.
Olumsuz katkısı Aristoteles’in düşüncelerinin Hıristiyanlığın öğrctisiyle
birleşmesi sonucunda ortaya çıkan dünya görüşünün Russcll’in deyişiyle Batıda
serbestçe düşünüp araştırmayı “bukağılaması”, dolayısıyla, modern
felsefe ve bilimin gelişmeşini engellemesidir. Olumlu katkısı İse özellikle
İngiliz deney filozofları tarafından benimsenen bilimsel araştırma ve deney
üzerindeki vurgusudur.
Aristoculuk felsefe
tarihinde “Peripatosçu-luk (Peripatetizm)”, İslâm düşüncesinde ise
“MeşşaHik adıyla tanınır. Rivayete göre, Aristoteles felsefe derslerini
öğrencileriyle birlikte yürürken anlattığından Aristoteles felsefesi ilk
çağdan itibaren “yürüyenler” (Peripatosçu-luk) olarak bilindi ve
Aristoculuğun da genel bir adı halini aldı. Aristoteles hocası Pla-ton’un
felsefesini ve bazı temel kavramlarını almakla birlikte, ona karşı bir felsefi
akım oluşturdu. Platon’un kavram idealizmini reddederek, asıl gerçeğin fertler
olduğunu, madde dünyasındaki tek tek nesnelerin gerçek olduklarını ileri
sürdü. İdealar (yani kavramlar) bu maddi nesnelerin cins isimleridir. Ayrıca
Aristoteles felsefesi bütün bilim alanında düşünceler ileri sürmüştür. Mantık
bilimini ilk defa sistemli bir şekle sokma yanında fizik, metafizik, psikoloji,
biyoloji, astronomi vb. gİ-bî bir çok alanda eserler vermiştir. Aristoteles’in
bu çok yönlü, adeta “ansiklopedist” nitelikli felsefi kendinden
sonra bir çok taraftar bulacak, Yunan-Roma felsefelerini etkilemesinden başka,
Ortaçağ Hıristiyan Skolastisiz-minde özellikle iman ile aklın, din ile felsefenin
uzlaştırılmasmda temel ölçü kabul edilecek, hatta Skolastikte kutsal bir
kaynak konumu kazanacaktır. Albertus Mağnus, Thomas d’Aquİne gibi Hıristiyan
filozofların felsefelerinin adeta İncil ile birlikte dogması olacaktır.
Aristoculuk içinde
Peripatos öğretisini başka felsefe akımlarıyla uzlaştırmak isteyen Aristocular
da çıkmıştır. M.S.l. yüzyılda bir Peri-patosçu tarafından yazıldığı sanılan
Peri Kos-mon (Evıvn Üzerine) adlı eserde, Aristoteles’in teiznıiyle Stoa’nın
panteizminin birbirine yaklaştırılmak istendiği görülür. Fakat bunun yanında
Aristoteles felsefesinin saf bici mine dönmek isteyenler de çıkacaktır ki,
bunların başında Aristoteles’in eserlerini bir araya toplamış ve Peripatos
okulunun başkanı olan (78-47 yılları arasında) Rodoslu Andronikos
bulunmaktadır. Andronikos ile birlikte Aristoteles felsefesi sistematik olarak
yayılacak, yorumlanacak ve savunulacaktır. Aynı anlayışı M.S.200 yıllan
dolayında Aphodiaslı Alexand-ros temsil edecektir.
Aristoculuk Skolastik
felsefenin çöküşü içinde ve Rönesans’ın başlangıcında tekrar yaygınlık
kazanır. Rönesans ile başlayan yeni bir hayat anlayışı, kaynak olarak ilk çağa
yöneldiğinde Platon’un yanı sıra Aristoteles’i ve öteki bir çok felsefi akımı
da önünde bulur. Rönesans dönemi düşünürleri Aristoteles felsefesini
incelemeye başlarken, buna kendi ölçüleri dahilinde, yani hümanist bir
anlayışla yaklaşırlar. Bu anlayış, İlk Çağ felsefi metinlerini orijinal
şekilleriyle ortaya koyup kavramak ister. Dolayısıyla Skolastiğin Aristocu
yorum ve açıklamalarını ayıklamayı kendisine görev bilir. Çünkü Hıristiyan
Skolastikleri, hatta bir çok Rönesans bilgin ve düşünürleri Aristoculuğu
müslüman bilgin ve düşünürlerin ortaya koydukları Aristoteles yorumları ve
çevirilerinden tanımışlardı.
Rönesans’ta
Aristoteles felsefesiyle uğraşan hümanistlerin başında Theodorus Gaza (Ölm.
1478) isimli Bizanslı bir bilgin bulunmaktadır. Gaza, İtalya’da Aristoteles ile
Öğrencisi The-ophrastos’un tabiat konusundaki eserlerini hümanist bir
anlayışla yeniden çevirerek bir araştırmacı topluluğu oluşturdu. Bunların
arasında, Almanya’dakİ hümanist çalışmalar üzerinde etkisi olacak Rudolf
Agricola, Paris (Sor-bonne) üniversitesinin büyük hümanisti Jaqu-es Le Fevre
(Jacobus Faber) de bulunuyordu.
Rönesans dönemi
Aristocuları olan hümanistlerin yanında İbn Rüşdçüler (Averroeist-ler, Latin
İbn Rüşlçülüğü) ve Alexandristler şeklinde açıklama ve yorum bakımından birbirinden
farklı iki akım daha ortaya çıktı. İbn Rüşdçüler, İbn Rüşd’ün Aristoteles yorum
ve açıklamalarım (mesela Brabant’lı Sİger, Albertus Magnus gibi) esas
alırlarken, Alexand-ristler, Antik Çağın son dönem Aristotelcsçisi olan
Aphrodİos’lı Alexandros’a bağlı kalıyorlardı. Aristoculuğun bu üç akımı kendi
içlerinde de farklılık göstermekle birlikte, temelde birbirleriyle sürekli
çatışma halindeydiler. Aristoculuğun Rönesans dönemindeki merkezi Padya
ünivcrsilesiydi ve XIV. yüzyıldan bc-rİ bu hüviyetini koruyordu. Bu dönem
Aristoculuğun büyük temsilcisi Pİetro Pomponazzi (Pctrus Pomponatius)
(1462-1524) olmuştur. Padua, Ferrara, Bologna Üniversitelerinde dersler vermiş
olan Pomponazzi, bu dönemde şiddetle tartışılan ruhun ölümsüzlüğü konusunda
naturalist materyalist bir görüşü savunur; aklın bulduğu gerçekler ile dinin
öğrettiği dogmalar ayrı ayrı doğrulardır. Yani birine göre doğru olabilen,
ötekine göre yanlış olabilir anlayışında olan “çifte gerçeklik”
öğretisine sığınırsa da, yine de Kilisenin afarozundan kurtulamaz.. Kısacası,
Rönesans Aristoculuğu, hangi şekilde olursa olsun temelde Skolastiğin sahip
çıkıp yorumladığı Aristotelcs’den farklı bir Aristoteles felsefesini ortaya
koyarak savunma amacı taşır.
Aristoteles’in
eserleri Abbasiler döneminde başlayan felsefe hareketleri sırasında Arapça’ya
da çevrilmiş ve el-Kindi, Farabi, İbn Sina gibi müslüman filozofların açıklama
ve yorumlarını da kazanarak Batıya aktarılmış, böylece Aristoteles’in tüm
metafiziği Plolinos, StAugustinus ve Froclus’un Platonculuk’un-dan etkilenmiş
olan Hıristiyan kültür çevresine girmiş ve önemli tartışmalara neden olmuştur.
Ortaya çıkan çeşitli tartışmalar 1277 yılında papalığın bir “günah
listesi” yayınlayarak bu dönemin hatalarını mahkum etmesine yol açtı.
Yalnız diğer Yunan filozoflarının olduğu gibi, Aristoteles’in eserlerinin de
İslam dünyasına Yunanistan kanalıyla değil, İskenderiye kanalıyla girdiği ve
orada belli oranda mistik öğelerle donandıktan sonra İslâm dünyasına
aktarıldığı gözden uzak tutulmamalıdır. İslâm dünyasında Platon’un
“Eflâtun-ı İlâhi”, Aristoteles’in de “Muallİm-i Evvel”
şeklinde nitelendirilip benimsenmeleri, onların bir dereceye kadar bu doğulu
karaktere bürünmclcri dolayısıyla olmuştur.
Peripatosçuluğun
karşılığı olarak Meşşailcr adım alan İslam filozoflarını sadece Aristoteles
felsefesinin aktarıcıları şeklinde görmek mümkün değildir. Gerçekten bu
filozoflar Aristoteles yanında Platon ve Plotinus’un da belli oranda etkilerini
taşırlar. Fakat Plolinus etkisinin Mcşşaİ filozoflar tarafından yeterince
anlaşılamadığı görülmektedir. Çünkü Ploti-nus\m Enneades (Ennea(Ilar)’mm bazı
bölümlerinin (IV-V-VI. bölümler) Arapçaya “Kilob cl-Rııbûbiyye
ti-Aıislâtâlis (Aristoteles’in Tlıeo-logia Kitabı) adıyla çevrilmesi bu yanlışa
meydan vermiştir. Halta bazı araştırıcılar, yürüyerek ders anlatanın
Aristoteles değil, Platon olduğunu, dolayısıyla Pcripatcsçuluk’un Aristoteles’e
değil Platon’a bağlanması gerektiğini ileri sürerler. Sonuç olarak İslâm’daki
Mcşşaİ-lik doğrudan Aristoteles’e değil, onunla birlikte Platon ve Plotinus
felsefelerine de bağlanabilir ki, bu da seçmeci (eklektik) bir nitelik taşıdığını
gösterir. Başlıca meşşai filozoflar arasında cl-Kindi, Serahsî, Fârâbi, İbn
Miske-veyh, İbn Sina, İbn Bacce, İbn Rüşd ve Nasi-reddin Tusî sayılabilir.
Aristoteles’in
Rönesans’ta tanınması ve kabul görmesi yanında şiddetli eleştirilere maruz
kaldığı da söylenmelidir. Daha Skolastiğin yıkılışı sırasında Fransisken
tarikatı mensubu Roger Bacon Aristoteles’i, mantığı, bilim, kozmoloji vb. gibi
yönlerden eleştirecek ve “Avrupa kültürünü iki bin yıl geri bıraktığını
öne sürecektir. Yine Rönesans biliminde, Özellikle fizik, mekanik, astronomi
alanlarında Aristoteles’in görüşlerinin hiçbir deneysel gerçekliğe dayanmadığı
ve doğru olmadığı ileri sürülüp eleştirilecek ve reddedilecektir.
Aynı şekilde
Aristoteles’in siyasi düşüncesi ve toplum felsefesi, özellikte Politika adlı
eseri (ki kilise onun kozmoloji görüşünü feodali-te’nin siyasî ve sosyal
yapısına kutsallık izafe etmede temci almıştır) Machiavcllî’dcn itibaren
başlayan modern siyasal düşünceyle birlikte etkisini yitirecektir.
Modern bilimsel dünya
görüşünün doğusuyla beraber pek çok yönden saldırıya uğrayan Aristoteles, yeni
araştırma alanları açmış, metodoloji ve bilimsel terminolojiye katkıda bulunmuş,
kendinden önceki görüşleri eleştirmiş ve felsefi sorunlara çözümler Önermiş
bir filozoftur. Bütün bunlar onu pek çok araştırma alanının ilk kurucusu
kılmış ve zamanında hem metafizik konularda, hem de onun bir alt basamağı kabul
ettiği fizik konularında gelİştirdiğİ afet (oı-ganon) İle geniş bir scniez oluşturmuştur.
Kendisinden sonra gelenler bu geniş sentezi ele alıp işlemeye çalışmış,
giderek onun görüşlerini dogmalartırmışlardır.
Mesela, 1054 yılında
meydana gelen bir sü-pernova oluşumu, Çin’de ve muhtemelen dünyanın başka
yerlerinde gözlemlenirken, görülmemesi mümkün olmayan Avrupa’da ve o sıralarda
bilimsel faaliyetin doruğunda bulunan İslam dünyasında, Aristoteles’in
“gök cisimle-, ri hareket eımez” ilkesinin bir dogma olarak
benimsenmesinden Ötürü, kayda değer bir olay olarak bulunmamıştır. Üç ya da
dört ay sürdüğü tahmin edilen bu oluşum, Avrupa’da (o sırada Aristocu paradigma
içinde bulunuyordu) bir tek kronikte bile zikrcdilmemişti. Oysa farklı bir
paradigmadan kainatı algılayan Çinlilere bu olay son derece ilgi çekici gelmişti.
(SBA) [1]