Tarih

Arif Çelebi Kimdir, Hayatı, Mevlana Celaleddin’in Torunu

Arif Çelebi, (ö. 719-1320) Sultan Veled’in oğlu, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin torunu.

8 Zilkade 670’te (6 Haziran 1272) Kon­ya’da doğdu. Annesi, Mevlânâ’nın önde gelen halifelerinden Selâhaddîn-i Zerkûb’un kızı Fâtıma Hatun’dur. Asıl adı Ferîdûn, lakabı Celâleddin’dir. Bu ad ve lakap ona dedesi tarafından verildi. Yine dedesi onun ayrıca Emîr Arif unvanı ile tanınmasını istedi ve bu unvan asıl adının yerini aldı. Ancak sonradan Mev­leviler “Emir” unvanı yerine “Ulu” unva­nını kullandılar ve böylece daha çok Ulu Arif Çelebi diye tanındı.

Sultan Veledin Fâtıma Hatun’dan do­ğan çocuklarının hepsi öldüğünden Fâ­tıma Hatun çocuk doğurmaktansa düşürmeyi tercih ediyordu. Ancak Arif Çelebi’ye hamile kalınca Mevlânâ ona bu çocuğu düşürmemesini ve bunun için gereken itinayı göstermesini söyledi; ço­cuk doğunca da onunla yakından ilgi­lendi.

Arif Çelebi’nin öğrenim durumu ile il­gili bilgi yok denecek kadar azdır. Nite­kim müridi Ahmed Eflâkî, onun hakkın­da oldukça çok ve ayrıntılı bilgi verdiği halde öğrenimi konusunda sadece bir yerde, altı yaşında iken Malatyalı Selâhaddin adlı birinden Kur’an dersi aldığı­nı kaydeder. Bununla birlikte pek par­lak olmasa da divanındaki gazel ve rubâîler onun edebiyat alanında da bilgi edindiğini göstermektedir. Sultan Veled, oğlunda Mevlânâ’nın davranışlarını gör­düğü için ona saygı gösterir ve hatta ya­nına geldiğinde ayağa kalkmaktan ken­dini alamazdı. Mevlânâ’nın Arif Çelebi’ye aşırı derecede sevgi göstermesi ve onun bu tutumunun gerek ailesi gerekse di­ğer Mevlevîler’ce saygıyla karşılanması. Arif Çelebi’nin her türlü hareketinin hoş görülmesine yol açtı. Nitekim bütün ha­yatı boyunca görülen aşırı davranışları bunu teyit eder niteliktedir.

Hür ve kayıtsız yaşamayı tercih eden Arif Çelebi, Gazan Han’ın saltanatının ilk yıllarında Irâk-ı Acem’i görmek niyetiyle Erzurum üzerinden Teb­riz’e gitti. Orada tanıştığı hanın eşi İltirmiş Hatun kendisine intisap etti. Arif Çelebi’nin İlhanlı şehzadesi Geyhatu ve Gazan Han’ın yakınları ile birlikte yolcu­luk ederken Merendde şeyh Cemâleddin İshâk-ı Merendî ile tartışmalarına dair bilgiler, onun bir defa daha Tebriz’e gittiğini göstermektedir. Birçok din ve mezhep değiştiren ve sonunda Şiîlik’te karar kılan İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Hudâbende Hz. Peygamber’in kabri yanında gömülü bulunan Hz. Ebû Bekir’in kemiklerini kabrinden çı­karttırıp kaçırtmak istemişti. Durumu öğrenen Sultan Veled bu teşebbüsü ön­lemek için Geyhatu’nun hanımı Paşa Ha­tun ve Gazan Han’ın hanımı İltirmiş Ha­tun üzerindeki etkisini düşünerek Arif Çelebi’yi Tebriz’e göndermeye karar vermisti. Ancak Sultan Veledin bu kararı ölümünden sonra gerçekleşti. Arif Çele­bi babasının bu isteğini yerine getir­mek üzere 1316’da yola çıktı. İç ve Do­ğu Anadolu şehirlerinde sekiz dokuz aylık bir süre ge­çirdikten sonra 8 Zilhicce 716’da Sultâniye’ye vardı. Suttâniye’de bir yıl veya biraz daha fazla bir süre kal­dı ve semâ törenini buraya ilk defa o götürmüş oldu. Sultâniye’den Konya’ya hangi tarihte döndüğü belli değildir. 719 yılı Zilkade ayının son cumasında Aksaray’dan Konya’ya döndüğün­de hastalandı. Yirmi beş gün hasta yat­tıktan sonra 24 Zilhicce 719’da (5 Şubat 1320) vefat etti.

Mevleviyye tarikatının yayılmasında bü­yük rolü olan Arif Çelebi, gençliğinden iti­baren daha çok dedesinin itibarına da­yanan büyüklük ruhu ile Mevlevîler’e kar­şı olanlarla sert bir şekilde mücadele et­mekten çekinmedi. Ne var ki onun bu tutumu karşısındakilere korku vermiş ve gittiği her yerde bazı olaylara yol aç­mıştır. Arif Çelebi ancak babasının ıs­rarları karşısında evlenmeye razı olmuş, sonunda adını bilmediğimiz bir hanım­la evlenmiş, bu hanımdan Emîr Âdil ve Emîr Âbid çelebiler doğmuştur.

Arif Çelebi’nin seyahat tutkusu bir yan­dan Mevlevîliğin Anadolu ve Batı İran’da yayılmasına yardım etmiş, öte yandan Menâkıbü’l-‘ârifîn’n sekizinci bölümü­nü ona ayıran müridi Ahmed Eflâkî’nin dolaylı olarak bu bölgelerin tarihî, dinî ve sosyal hayatı hakkında bilgi vermesi­ne vesile olmuştur. Nitekim bu vesile ile Batı Anadolu’da Menteşe Beyliği [990]Afyonkarahisar, Ladik Eğridir ve Tavas; Güney Anadolu’da An­takya, Alanya; İç Anadolu’da Akşehir. Amasya, Akdağmadeni, Tokat, Kayseri, Sivas; Doğu Anadolu’da Erzurum, Bayburt ve Ahlat gibi şehir­ler, Germiyanlılar, Sâhib Ataoğulları ve bunların yöneticilerine dair az da olsa önemli bilgiler elde edilebilmektedir.

Orta derecede bir şair olan Arif Çele­bi, dedesininkilere nazire olarak yazdığı tasavvufî rubâî ve gazelleriyle tanınır. Rubailerini Ulu Arif Çeiebi’nin Rubai­leri adıyla neşreden Fe­ridun Nafiz Uzluk’un verdiği bilgilere göre Arif Çelebi’nin Farsça bir divanı var­dır. Millet Kütüphanesinde bulunan Menâkıbü’l-‘ârifîn nüs­hasında bir mersiye ile seksen iki gazel ve rubâîsi yer almaktadır.

Diyanet İslam Ansiklopeidisi

İlgili Makaleler