Sosyoloji

Anton C. Zijderveld – Klişelerin Diktatörlüğü

Anton
C. Zijderveld – Klişelerin
Diktatörlüğü

Klişeler, çoğunlukla zoraki olarak güncel
dilimize giren sadece konuşma biçimleri değildir. Onlar aynı zamanda düşünüş,
duyuş ve yapış biçimleridir ve bu noktada kurumlara çok benzemektedirler.

…klişeler çoğu insanlar tarafından
kullanılmakta ve zamanla yıpranmaktadır. Orijinal anlamları kaybolmaktadır.
İfade, sadece boş bir biçime dönüşmektedir.

…çünkü herkes düşünmeden onları
tekrarlamaktadır.

Klişe, insanların sağduyusal olarak
şüphelenmedikleri doğallıkları içinde insana hitap eder.

Gündelik yaşamda klişeler karşılıklı
iletişimin gres yağı olarak işlev görmektedirler.

1.
Giriş

(Pareto) Ona göre tüm klişeler zinciri –ki
onları türemler olarak adlandırmaktadır- insani koşulların parçasıdır. (s. 15)

Klişe kavramını kültürel sosyoloji
açısından anlamın işlev tarafından aşılması olarak tanımladıktan sonra,
modernleşmenin (sanayileşme, kentleşme, sekülerleşme, kapitalizm ve
bürokrasinin doğuşu vs. süreçleri kapsayan şemsiye bir kavram) konuşma,
düşünüş, duyuş ve davranış dünyamızda klişe kullanımını nasıl güçlü bir şekilde
ilerlettiğini göstermek istiyorum. (s. 17-18)

İkinci klişejenik konfigürasyonu (ilki din
ve büyü) daha sonra konuşacağımız çok çeşitli sebeplerle anlamın giderek daha
fazla işlev tarafından geri plana itildiği modern toplumlarda bulmaktayız.

İnsanlar klişelerle düşünme, hissetme ve
davranmaya eğilimlidirler.

İnsanlar klişeler tarafından
biçimlendirilmekte ve bu klişeler bireyin bilincini sağlam bir şekilde denetim
altında tutmaktadırlar. (s. 18)

Modernleşme yolunu izleyen toplumlar –veya
er ya da geç bu yolu izlemek zorunda kalacak toplumlar- kaçınılmaz bir şekilde
klişevari olacaklardır.

Toplum modernleşmeye başladığında gündelik
konuşma anlamsal içeriğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Modern insan, titizlikle mektup yazmak için
zaman ayırmak yerine telefonla gevezelik etmektedir. Bu gevezelikte doğal
olarak düşünmeye çok az yer verilmektedir. Dil, rahatlıkla yıpranmış düşünme
kalıplarına ve ifade biçimlerine uyarlanmaktadır.

Doğal olarak bunun bir faydası var: bu,
bizim iletişimimizi işlevsel kılmakta ve kolaylaştırmaktadır. (s. 19)

2.
Klişenin Tanımı: İşlevin Anlamı Örtmesi

Klişe sözcüğünü anlamı

Tekrar tekrar kullanıldığı için yıpranan ve
bu nedenle artık bir şey ifade etmeyen çevirme/döndürme veya figür, kalıp. (s.
24)

Klişe, anlam üzerinde her türlü düşünmeyi
engellerken davranışı da teşvik etmektedir.

Klişenin sosyolojik özü, orijinal
anlamların yerini toplumsal işlevlere bırakması vakıasından ibarettir. Anlamdan
işleve doğru gelişen bu kayma, tekrarcı kullanımdan kaynaklanmakta ve
düşünmeden uzaklaşmayı kuvvetlendirmektedir.

Klişelerin en önemli özellikleri

Klişe, geleneğe ait insani ifadenin bir
biçimidir. (s. 28)

Klişeler, önceki kuşakların kadim bilgeliklerini
taşımaktadırlar. (s. 29)

Klişe sözcüğünü ilk akla gelen his değeri
dilbilimseldir: klişe kavramıyla özellikle fazla kullanılmış ve dolayısıyla
yıpranmış bir ifade veya cümleyi anlıyoruz. (s. 30)

(klişe) aynı zamanda jestleri ve spesifik
eylemleri de içermektedir.

Özellikle başlangıçtaki ifadesel ve
sembolik karakterinden dolayı klişeler görsel sanatlar, edebiyat ve müzikte
ortaya çıkmaktadır. (s. 31)

Bilişsel düşünce gerektirmediği için
klişeler kolayca tüketilebilirler.

Kişi, kafasını çalıştırmak zorunda
değildir. (s. 32)

Anlamı önemsiz olduğu için klişeler sıkça
çok kısa deyimler veya bedensel jestlerle kısa boğaz seslerinden ibarettir.

Çoğu konuşmacı için kekelemenin yerine
geçen bir ifade olarak işlev görmektedir. (s. 34)

Klişeler ve sloganların çok ortak yanları
vardır.

Sloganlar sıkça tekrarlandıklarında klişeye
dönüşebilirler. (s. 36)

Klişeler kolay bir şekilde ayırt
edilebilir. Yani onlar şeyleşme olarak adlandırılan sürece tabidirler. (s. 37)

Modernite > klişeler > şeyleşme

Şeyleşmeden dolayı klişeler nesnelleşme,
özerkleşme eğilimindedirler. (s. 39)

Klişeler orijinal semantik güçlerini ve
dilbilimsel çekirdeklerini kaybedebilirler.

Ama asla tümüyle anlamlarından
sıyrılamazlar. (s. 40)

Klişenin özgün anlamı (…) işlevselliği tarafından
bastırılmaktadır.

Siyasal bir toplantıda konuşmacı sürekli
olarak “demokrasi” ve “özgürlük” üzerinde konuşuyorsa, hazır bulunanlardan hiç
kimse ondan bu iki kavramın daha detaylı bir tanımını sormayacaktır. Çünkü bu
kavramların kesin bir anlamı yoktur, bunlar insanları belirli bir kıvama
sokmak, belirli bir zihniyeti aşılamak ve bir tutum oluşturmak amacıyla
kullanılmaktadır. (s. 41)

Anlam; katılımcılara öngörüde bulunmayı
mümkün kılan etkileşimdeki bir özellik iken, içselleştirme anlamın ortaya
çıkmasına neden olan önsel bir mekanizmadır. (.s 44)

Anlam, büyünün egemen olduğu
sosyal-kültürel bir bağlamda kolayca işlev tarafından bir kenara itilmektedir.
(s. 48)

Klişe (…) işlevseliğin arttığı insani bir
ifade olarak görülmelidir. Veya başka bir deyimle klişeler, anlam enflasyonunun
sonucudurlar.

Bunun sonucunda anlam işlev tarafından
gölgelenmektedir. (s. 51)

3.
Klişevari Toplum: Modernite ile Klişeler Arasında Karşılıklı Çekim Gücü

Modernleşmiş bir toplumda klişelerden
kaçınmak zordur.

Sosyal ve kültürel yaşamın yapısında
işlevsellikleri artmaktadır. Bu anlamda modern toplumu, kısaca klişevari toplum
olarak adlandırıyorum. (s. 54)

Benjamin’in fikri: Sanayileşmenin sonucu
olarak hayatımızda aura azalmaktadır.

Benjamin, gözlemlediğimiz nesnelerin
mesafeli olarak deneyimlediğimiz ünik nesneler olarak göründüğünü
söylemektedir.

Bu demektir ki, biz bunları ne yeniden
üretebilir ne de bu deneyimi bir kez daha tekrarlayabiliriz.

Benjamin, ünik olma ve mesafe kavramlarının
bileşimini aura kavramıyla adlandırmayı önermektedir. (s. 55-56)

Aura önemli oranda belirli bir kültür
politikası içinde biçimlenen toplumsal tanımların sonucudur.

Aurası olmayan sanat eserleri istisnasız
zamanla can sıkıcı olurlar. (s. 57)

Modern toplumda hızlı ve kolay tüketim
yapmak için nesneler büyük miktarda edinilmelidir. Bu demektir ki, biriciklik
ve mesafe kavramı azalmaktadır. (s. 58)

Süpermarket, küçük köy bakkalından daha
işlevseldir, fakat sosyal açıdan daha fazla ölü bir mekândır.

Anlamın işlev tarafından gölgelenmesinin
mükemmel bir örneğidir. (s. 62)

Modern insanlar kolayca bir arkadaş ya da
eşlerini bırakıyorlar.

Bu ilişkiler daha fazla duyguların
arzulanmasına ve devamında tüketilmesine dayanmaktadır.

Sadakat, günümüzde tıpkı onur gibi demode
olmuş bir kavramdır.

Hiç şüphesiz auranın azalması ile klişeler
arasında karşılıklı bir çekim gücü bulunmaktadır. (s. 68)

Süre, anlamlı, kesintisiz bir şekilde
zamanın öznel olarak deneyimlenen ve bilinç tarafından titiz bir şekilde
izlenen şeydir.

Aura bir kültürde azalmışsa klişelerin
işlevselliği artacaktır. (s. 69)

Ritüelleşme anlam ve mananın buharlaşmasına
yol açıyor. (s. 72)

Ne zaman modern birey, modern öncesi birey
gibi geleneksel kurumlarla kesintisiz bir ilişki kurmaya muktedir olamazsa o
süreli olarak olan biten ve yaptığı her şey karşısında düşünsel/eleştirel
sorular sormak zorunda kalacaktır. Bu demektir ki, motifler, anlamlar, değerler
ve normlar doğallığını kaybetmekte ve sürekli tefekkürün malzemesi olmaktadır.

Anlamın işlev tarafından gölgelenmesi
modern soyut toplumun temel bir özelliğidir. (s. 75)

Bir toplum modernleşme etkisiyle
soyutlaşırsa (…) klişeler kurumların yerine geçen şeyler olarak işlev görmeye
yönelmektedirler. O zaman kurumsal boşluğu doldurmaktadırlar. (s. 84)

Modern insan çok konuşmaktadır, çünkü
konuşmak için çok az bilişsel ve duygusal enerji harcaması gerekmektedir. (s.
87)

Bürokratik tarzda örgütlenmiş yaşam,
kaçınılmaz bir şekilde kütlevi ve sanal olarak sonsuzca üretilebilen
stenografik kodlara işlenmiştir. (s. 90)

Klişeler ve modern kültür birbirlerini
karşılıklı olarak çekmekte ve teşvik etmektedirler.

Anlamın işlev tarafından sollanması (…)
dünyanın büyüden arındırılması (…) şeklinde tanımlanan rasyonelleşme sürecinin
kalbidir.

Modern soyut toplumun spesifik klişesel
koşulları:

Modernleşme sürecinde birey ile onun sosyal
ve siyasal çevresi aşamalı olarak sosyal yapının bir köşesine itildiler ve
bunlar yerlerini bilim, teknik, siyaset ve özellikle de büyük ekonomik
korporasyonlara bıraktılar.

Anlamlar, değerler, normlar ve motiflerle
alakalı olarak geleneksel aracı yapıların bu açıdan geride bıraktığı boşluk
kolaylıkla klişeler tarafından doldurulmaktadır.

Bu durumdan dolayı birey bir düalizme
düşmektedir.

Sosyal ve siyasal yapıları, kendi karşısında
duran özerk ve objektif yapılar olarak deneyimlemekte; kendi kendini aynı
şekilde potansiyel bağımsız ve sübjektif bir yaşam sahibi özerk bir kişi olarak
görmektedir. (s. 92)

Özerkleşmenin önemli bir sonucu, modern
öncesi toplumda sıkı sıkıya geleneksel kurumlarla bağlantılı olan değer, norm,
anlam ve motifler kurumsal bağlarını koparmakta ve sanki sosyal bakımdan
serbest ve ahlaki bakımdan bağlayıcı olmayan bir konuma gelmektedirler.

Modern değer, norm, anlam ve motiflerin
uçuşkan niteliği köklü bir şekilde bilişsel belirsizliğe, duygusal
istikrarsızlığa ve ahlaki değişkenliğe yol açmıştır.

Bu ortamda kelimeler ve eylemler artık
birbirleriyle bağlantılı değildirler. Bir kimse bir an bir şey söyleyebilir ve
başka bir anda tümüyle farklı bir şey yapabilir. Bu kesinlikle klişesel bir
koşuldur. (s. 93)

Bu ortamda geleneksel kurumlar konuşma
(dil) ve davranışı (eylem) teşvik etmek için güçlerini kaybederler.

Son olarak bürokrasi

Modern bürokrasi doğal olarak
yurttaşlarından akıcı, işlevsel bir dil kullanımı ve davranış tarzı talep
etmektedir. (s. 94)

4.
Toplumsal Bağlarından Kopmuş Klişeler: Klişenin Toplumsal ve Siyasal İşlevleri

Klişelerin işlevleri nelerdir?

a) Klişeler, bilişsel düşünümselliği
engellemeye muktedirler,

b) Klişelerin (…) tekrarlayıcı karakteri
hayati öneme sahiptir. Bir uyaran karşısında kişi sürekli aynı tepkiyi
vermelidir. (s. 98)

Günlük yaşamın temel düzeyinde ve sürekli
etkileşimlerde klişeler kaçınılmazdır. (s. 99)

İletişimsel değil işlevsel bir cümle…

Klişe-soru ve klişe-cevap hiçbir anlam
içermez, fakat iletişimin iki tarafının herhangi bir bilişsel ve duygusal
yatırımını istemeksizin zorunlu, işlevsel etkileşimi olanaklı kılar. (s. 100)

Şizofren, tümüyle kişisel-özel bir anlam
ifade eden bir gerçeklik inşa etmiştir.

Gerçeklik (…) gerçekten de aşırı kırılgan
ve güvensiz bir durumdur.

Klişeler (…) çoğunlukla bu kopmaları
onarmak amacıyla kullanılmaktadır.

Utangaçlık, hızla akan günlük rutinden bir
kopmadır. (s. 104)

Hiçbir söylemeden sayfayı doldurmak ve
maksimum düzeyde klişe kullanmak…

(Pareto) Tortular ona göre insansal
davranışın vitalistik, rasyonel olmayan itkileridir. Bunlar insani uygarlığın
gelişmesinde sabiteleri oluştururlar.

Türemler ise bu itkilerin sayısız
rasyonelleştirilmeleridir.

Bu türemler sürekli olarak değişirler.
Bunlar, Pareto’ya göre her istenen uzunluğa çekilebilen lastiklerdir. Pareto,
mantıksal-deneysel yöntem yardımıyla tüm bu dikkat çekici gülünç türemleri
aşabileceğine inanıyordu. Bunu Trattato
di Sciologia Generale
adlı çalışmasıyla yapmaya çalışmıştır.

O, büyüyü insansal davranışın oldukça güçlü
bir tortusu olarak görüyordu. (s. 110)

Çocuk uyaklarında kelimelerin semantik
içeriği çok önemli değildir, özellikle bu kelimeler ritmik olarak beden
hareketlerine eşlik ediyorsa. Kelimelerin sesleri, cümlelerin ritmik kadansı ve
bedensel hareketler çocukları büyülemektedir.

Burada önemli olan kelimelerin ritmi,
cümlelerin semantik yapısı ve eşlik eden bedensel hareketlerdir. Anlamlar
değil… (s. 111)

Dedikodu, rasyonel-bürokratik bir düzende, modern
ekonomideki kara para dolaşımına benzer.

5.
Klişeler ve Sıkılganlık: Zaman Deneyiminde İşlevin Anlamı Örtmesi

Toplum soyutlaşır ve bireyler (…) anlamlı
ilişkiler kurmaya (…) muktedir olamazlarsa yabancılaşma ve anomi gibi (…)
sıkılganlık ortaya çıkacaktır. (s. 131)

Modernleşmiş bir toplumda zaman bilinci
hemen hemen tümüyle saat zamanının (objektif zaman) tekeline girmiştir. Burada
söz konusu olan sübjektif zamanın objektif zaman tarafından gölgelenmesidir.
(s. 132)

İnsan davranışı her biri belirli bir zamanı
alan sayısız ortamlarda vuku bulmaktadır. (s. 135)

Bu ortamları saat vaktiyle de ölçebiliriz.

Gnostik, mutlak, mutlak özgürlük, mutlak
hakikat ve mutlak zamanı –başka bir deyişle beden ve kurumların aracılığına
bağımlı olmayan bir anlam, özgürlük, hakikat ve zamanı- aramaktadır (kurumlar,
yabancılaşmanın nesnelleşmiş ve nesnelleştirici kaynaklarıdır). (s. 139)

Hegel’in felsefesi güçlü gnostik nitelikler
taşımaktadır: nitekim o nesnelik içinde diyalektik yabancılaşma yoluyla mutlak
saflık (öznellik) düzeyine doğru zihnin gnostik gezisini tasvir etmektedir. (s.
140)

6.
Klişelerin Sınırları: Klişelerin Gücünü Göreceleştiren Stratejiler

Büyü, tekrarların güç yarattığı fikrine
dayanmaktadır.

Mana, daha çok ve hemen hemen zorunlu
olarak sözcüklerin ve jestlerin monoton hareketlerinden çıkmaktadır.

Büyü (…) klişelerin özüne çok
benzemektedir. (s. 157)

Modern dünya, kesinlikle din olgusunu
bilimle değiştirmiştir.

Ucuz sanat ürünleri daime kolayca
tüketilmekte ve özümsenmektedir. Estetik yenilenme ve özgünlük asla onun amacı
değildir ve herhangi bir derin estetik teori ya da düşünceye dayanmamaktadır.
Ucuz sanatın üreticileri sadece mevcut estetik beğenilere hitap etmek ve sadece
tüketicinin ihtiyaçlarını hızlı ve acil bir şekilde tatmin etmek istediği için
özellikle eski teknikleri ve yıpranmış konuları kullanma ve dolayısıyla da
tekrar yıpranmış duygulara hitap etme eğilimindedirler.

Ucuz sanatta her şey çoğunlukla harmonik ve
sorunsuzdur. Karşıtlıklar ve çatışmalardan özenle kaçınılmaktadır.

O, asla aykırı düşmek ya da tüketicilerini
kızdırmak istemez. (s. 171)

Popüler edebiyat (…) ucuz sanatla doludur.

Ucuz sanatın üçüncü özelliği ucuz diye
andığımız duygulara/hislere hitap etmesidir.

Bu hitap, kolay ve yüzeysel olmalıdır. (s.
172)

Mahler, romantizmi aşmak için bilinçli bir
çaba sarfeden romantikti. Bu noktada onun kullandığı tekniklerden biri ucuz
sanatın pür estetik yüceltilmesiydi. (s. 176)

7.
Sonsöz: Kültür Sosyolojisi ve Kültür Eleştirisi

Modern sosyolojinin özellikleri:

1- İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilke
olarak bir Amerikan disiplini olmuş ve bu nedenle de özellikle pragmatik,
işlevsel-rasyonel yönelimli, endüstrileşmiş toplum ve kültüre hizmet etmek
üzere donanmıştır.

2- hakikatin teori (kavramlar) ve gerçeklik
(olgular) arasındaki bir ilişkidn (corespondentite) ibaret olduğuna değin sabit
bir inanca dayanmaktadır.

3- bu sosyoloji işlemselciliğe
dayanmaktadır. Yani kavramların nicel (istatistik) araştırma teknikleri için
hazır hale getirilmesi sabit inancından hareket etmektedir.

4- Araştırmanın amacı, -hakikate değil-
mümkün olduğunca yüksek bir olasılık fikrine (verisimilitude) ulaşmaktır.

5- Araştırmanın kendisi tekrarlanabilir
olmalıdır –yani başka araştırmacılar da (…) aynı sonuçlara ulaşmalıdırlar.

6- metodoloji disiplini artan düzeyde
araştırma tekniklerinin sistematik kurgusuna ve ileri açılımlara doğru
geliştirilmelidir.

7- sonuç olarak (…) sosyoloji, uygulamalı
bir sosyal bilim olmalıdır. (s. 187-188)

Tümüyle yanlış anlaşılan verstehen (anlama)
kavramı yüzünden belirsizlik sadece büyümektedir. Bu kavram çoğunlukla
einfühlung (özdeşleyim) kavramıyla özdeşleştirilmekte ve bir nevi duygusal,
irrasyonel bilgi kazanma yöntemi olarak görülmektedir. (s. 189)

Modernleşmiş bir toplumda insanlar yaşamın
kalitesi konusunda sorular sormaya başladıklarında kültür sosyolojisi
kaybettiği işlevselliğini yeniden kazan(maya başlar). (s. 190)

Kültür sosyolojisinin ulaşmak istediği
rasyonellik işlevsel değil, özseldir. (s. 191)

Modernite, ilk etapta modern insanların
zihniyetidir.
İnsan davranışını koşullandıran değerler,
normlar, motifler ve anlamlardır. (s. 194)

Türkçeleştiren: Kadir Canatan

Açılım Kitap

Mart 2010

İlgili Makaleler