Antik kentlerin şziksel özellikleri
Antik Yunan ve Roma kentleri için çok çeşitli tarihsel kaynak vardır. Bunlar mitoloji
metinleri, tiyatro oyun metinleri, felseş metinler ve Vitruvius’un “Mimarlık
Üzerine On Kitap’ı gibi tarihi kaynaklar olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Eski
Yunan uygarlığında site (kent), aynı zamanda devlet anlamına geldiğinden, Platon’un
“Devlet” adlı eseri, antik kentlerin kurumsal işleyişi için çok önemli kaynaktı
r. Bunun yanı sıra edebî ve mitoloji metinleri de bu eser kadar önemlidir. Sophokles’in
“Antigone” oyununda Hemon’un “Yalnızca bir kimsenin malı olan site,
site değildir” (Bumin 1990, s. 29) sözü, dönemin kent imgesi ve kent yurttaşlarının
kente bakışı hakkında çok şey söyler.
Sümer ve Mısır kentlerinde gördüğümüz kral-tanrı ve uyruk, Yunan kentlerinde
yasa ve yurttaş olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, MÖ 7. yüzyıl Atina’sında,
iki bin yıl öncesinde Ur ve Babil’de gördüğümüz alt yapı görülmez. MÖ 8.-5. yüzyı
llar Yunan kentinin şziki çehresi tam anlamıyla olgunlaşmamıştı. Bu dönemde
kentlerin plansız olduğu görülür. Lağım suları sokağa dökülmekte ve hijyen yoktur.
Anıtsal binalar olmadığı gibi, çıkmaz sokak gibi olumsuz kentsel sorunlar vardı
r. Ama Arkaik Çağ da Solon ve MÖ 5. yüzyıl başında Kleisthenes reformları ile
çerçevesi çizilen yasalarla oluşturulmuş demokrasi vardır. Atinalı tüm özgür yurttaşları
n doğuştan doğal üyesi olduğu meclisde, (ekklesia) yönetime ilişkin her türlü
düzenlemeyi tartışarak karara bağlıyordu. Yasa önünde herkes eşitti. Kamu işlerinin
yürütülmesinde uzmanlık kabul edilmiyor, her yurttaş yaşamı boyunca kamu
işlerinden bazılarını üstleniyordu. Herkes konuşmaya, tartışmaya ve sanat üretimine
yetenekleri ölçüsünde katılıyordu. şu rakamlar ilginçtir: Atina’da bir yüzyıl içinde
diğerleri arasından seçilmiş 2000 piyes oynanmış, 6000 müzik yorumlanmıştır.
Savaş yıllarında kesinti olmadığını düşünerek yılda ortalama 20 oyun demektir.
Günümüzde bir şehir için bu sayıya ulaşmak oldukça zordur. Politikada olduğu gibi
sanatta da uzmanlaşma olmadığından bu etkinliklere isteyen her Atinalı katılmı
ştır. Yurttaşlar sadece seyretmekle yetinmiyor, aynı zamanda katılıyorlardı (Bumin,
1990, s. 29).
Yunan kentleri hem bir kent hem bir devletti. Platon ve Aristoteles’in “polis”
ten kastettikleri kent, böyle bir kenttir. “Polis”ler, akarsu ve dağ silsilelerinin
belirlediği doğal sınırlarıyla tarım ve hayvancılık yapılan geniş alanları kapsarlar.
Bu alanlarda “polis”e bağlı daha küçük ölçekli “kome” adı verilen yerleşimler
bulunurdu. Polisler MÖ 5. yüzyılın sonlarından itibaren önemli siyasal
karışıklara sahne olmuştur. Demokrasi, önce Tiranlar daha sonra da “yönetici
asker” (strategies) eliyle yok edilmiştir. Hellenistik dönem ve onu izleyen Roma
İmparatorluğu dönemlerinde kent sosyal ve politik açıdan tümüyle faklılaşmı
şlardır. Bu kentlerin şziki yapıları coğrafya ve arazinin durumuna göre ayrı
ntılarda farklılıklar gösterse de benzer kuruluşa sahiptir. Bir antik Yunan
kentinin şziki çehresini belirleyen dört bölüm vardır: Akropolis (yukarı kent),
agora, konut alanları, Nekropolis (ölüler kenti). Akropoliste bir temenos alanı
içinde tapınaklar bulunur. Her kentin koruyucu bir tanrısı veya tanrıçası olması
ndan dolayı, bu tanrı veya tanrıçaya adanmış bir tapınak mutlaka bulunur.
Halk meclisi (Ekklesia) dışında yönetim meclisi (bouleuterion) binası, tiyatro,
stadyum, hamam ve gimnazyum, nimpheum (anıtsal çeşme), sütunlu cadde;
Roma döneminde ortaya çıkan Zafer Takları, Hipodrom ve Arenalar, su kemerleri
(Aquadük), Bazilika, anştiyatro gibi kamusal yapılar ve mekânlar hem
kentlinin kentle aidiyetlik ilişkisini sağlayan hem de yöneticilerin meşruiyetini
sağlayan temel unsurlardır. Agoralar ticaret alanlarıdır. Bu alan içinde yer alan
en önemli yapılar dükkân sıralarından oluşan stoalar oluşturur. Agoralar aynı
zamanda kentlilerin bir toplanma merkezidir. Kent sorunları meclis binalarından
başka agora meydanında tartışılırdı. Günümüzdeki meydan kavramıyla örtüşen
mekânlar Antik Yunan kentlerinde yoktur. Bir pazar yeri olan agoralar
kentlinin sosyal ya da kente ilişkin sorunları tartıştığı, bazı zamanlar kişisel görüşlerin
tartışmaya sunulduğu mekân işlevi de görüyordu. Agora mekânlarının
adı Roma döneminde Latince karşılığı olarak forum olarak adlandırılmıştır. Günümüzde
herkesin kısıtlanmaksızın görüşünü söyleyebildiği açık oturum biçiminde
tanımlayabileceğimiz forum teriminin kökeni Yunan kentindeki agoraları
nın bu işleviyle ilişkilidir.
Yunan ve Roma kentlerinde görülen yapıların işlevleri
Antik İzmir (Smyrna) kentinde, MÖ 9. yüzyıldan 5. yüzyılın sonuna kadar görülen;
önceleri dokusunda çıkmaz sokakları da barındıran kendiliğinden ve düzensiz
kent planı, MÖ. 4. yüzyıldan sonra çoğu antik kentte düzenli bir plan şemasına dönüşmüştür.
şehirci ve mimar Hippodamos’un ilk kez Miletos’da uyguladığı birbirine
dik kesen caddelerden oluşan karelemeli plan tipi daha sonraları tüm antik kentlerde
değişik varyasyonlarıyla uygulanmıştır. Bu durum bir anlamda tek tipleşmeyi
beraberinde getirmektedir. Yunan kentlerinin demokrasiden uzaklaşmasıyla kent
planlamasında bu tek tipleşme zamansal olarak örtüşür. Kente geometrinin girmesi
ideal kent arayışlarının bir sonucudur (Bumin 1990, s. 33-36). Hippodamos, bütün
ütopistler gibi; yeni kent isterken yeni bir toplum, hiyerarşi, işbölümünü de istemektedir.
Kozmos da gözlenen uyum, yalnızca kentte değil, üç sınıfa ayrılmış toplumda
da olmalıdır: Zanaatkârlar, çiftçiler ve savaşçılar. Hippodamos toprağı üçe bölerek
birincisinin gelirini tanrıların kültlerine, ikincisininkini savaşçılara ve yöneticilere,
sonuncusunun ürünlerini de çiftçilere ayırmaktadır (Braudel, 1990, s. 130; Mazı,
2008, s. 42).
Yunan ve Roma dönemi kentleriyle ilişkili olarak dönem inancını oluşturan,
bugün mitoloji dediğimiz; animist özellikler gösteren ve doğayı kavramsallaştıran
çok tanrılı düşünce tarzı, kent tarihi araştırmaları için ayrı bir alan oluşturur. Bugün
eski yunan mitolojisi ve inanç sistemi için pagan kelimesini kullanıyoruz. Kentlerin,
siyasilerin, devletlerin tarihi olduğu gibi kelimelerin de tarihi vardır. Pagan Latince
de köylü demektir ve erken Hristiyanlık dönemlerinde eski dinî alışkanlıkları
nı kaybetmeyen merkez dışı eğilimler gösteren toplulukları küçümsemek için
kullanılmıştır. Oysa Eski Yunan ve Roma kentlerinin kuruluşu ile mitoloji arasında
bir bağ vardır. Her kentin kuruluşu bir mitle bağlantılıdır ve kentlerin kurucu ve
koruyucu bir tanrıçası veya bir tanrısı vardır: Atina’nın Athena, Argos’un Hera,
Efessos’un Artemis, Antakya’nın Tykhe, Aphrodisias’ın Aphrodite olması gibi. Kı-
sacası kent, bir anlamda tanrıya adanan kutsal bir alandı.