Sosyologlar

Anomi Emile Durkheim

Anomi  Emile Durkheim

Emile Durkheim (1858-1917) sosyolojinin kurucu babalarındandır. Zira o,

  • özellikle sosyolojiyi bağımsız akademik bir disiplin haline ge­tirmeye çalışmıştır. Sosyolojideki ilk kürsü sahibi kişidir.

[1] modern sosyolojideki temel perspektiflerden birinin, yapısal işlevselciliğin kurulmasına kat­kıda bulunmuştur.

Durkheim, bir zamanlar Doğu Fransa’ya ait olan, ancak Fransa- Prusya Savaşı’ndan sonra Prusya tara­fına geçen Epinal, Alsace-Laorraine’- de dünyaya geldi. Bu olayı izleyen ulusal aşağılanma ve toplumsal dü­zensizlik, muhtemelen, onun top­lumsal dayanışmaya ilgisini bir ölçü­de açıklar. Babası Musevi bir dinî liderdi ve Durkheim’ın babasının izinden gideceği düşünülüyordu; ancak o ergenlik çağında Katolikliğe geçti ve sonra da bilinemezci oldu. Dönemin seçkin okullarından Ecole Normale Superior’da parlak bir öğrenci olduğunu kanıtladı ve buradan 1882’de mezun oldu. Bütün ilgisini akademik alana yoğunlaştıran Durkheim, Almanya’da kaldığı dönemde sadece cumhuriyetçilerin fikirlerinden değil, sosyal bilimler ve fizyolojideki gelişmelerden de etkilendi. 1887’de bir Fran­sız Üniversitesi olan Bourdeaux’da ilk sosyal bilim görevine atandı. Durkheim temel çalışmalarından çoğunu 1887-1902 yılları arasında

üretti ve yeni ‘toplum bilimi’ hakkında bilgi edinmeye hevesli birçok önemli öğrencisi oldu. Durkheim 1902’de Paris’e davet edildi ve sonradan Sorbonne Üniversitesi’ne Eğitim ve Sosyal Bilimler Profesö­rü olarak atandı ve sosyolojide ilk kürsü sahibi kişi oldu. Uzun süre L’Annie Sociologie dergisinin editörlüğünü yaptı: dergi bu yeni disip­linin akademik statüsünü yükselten ve geliştiren sosyologların temel yazılarından oluşan yıllık bir derlemeydi.

Durkheim tek oğlunu Birinci Dünya Savaşı’nda kaybetti ve acısı kuşkusuz 15 Kasım 1917’de elli beş yaşında bir kalp krizinden ölme­sinde etkili oldu.

Durkheim’ın temel çalışmaları:

  • Toplumda İşbölümü (1893)
  • Sosyolojik Yöntemin Kuralları (1895)
  • İntihar: Sosyolojik bir Araştırma (1897)
  • Dinsel Hayatın İlksel Biçimleri (1912)

FIKIR

Kari Marx günümüz kitle toplumunda çoğu insanın yaşadığı soyut- lanmışlık ve kenara itilmişlik, güçsüzlük ve engellenmişlik duygusunu açıklarken, Fransız sosyolog ve eğitimci Emile Durkheim da bilinme­yen, görünmeyen, görülemez bir anomi kavramı geliştirdi -‘anonim’i çağrıştıran bu kavram günümüz modern kent toplumunda çoğu bireyin kitlelerin ortasında hissettiği anonimlik duygusunu yansıtır. Marx’tan oldukça farklı bir bakış açısından -pozitivist bir perspektif­ten- yazan Durkheim, işlevselci bir teori, toplumu birbirinden ba­ğımsız bireyler topluluğu olarak değil, bizzat bir kendilik olarak gö­ren işlevselci bir toplum teorisi geliştirir. Toplum, bağımsız bir parça­lar sisteminden oluşan diğer organizmalar gibi işler: ancak ekonomi, aile, yönetim vb.nden oluşan bu parçaları bir arada tutan şey, merke­zi bir sinir sistemi değil, temel bir değerler sistemi, yani temel bir ahlâkî konsensüs veya kollektif bilince dayanan, normlar adı verilen bir toplumsal kılavuzdur. Bu normlar topluma sadece genel bir çer­çeve kazandırıp istikrar kaynağı oluşturmakla kalmazlar, ayrıca top­lumun kendi bireylerini kontrol altına alıp yönlendirmesi açısından da hayatî bir öneme sahiplerdir. Durkheim’a göre, insanın istekleri sınırsız ve doyurulması imkânsız olduğu için, bir toplumsal düzen veya uygarlık biçimi var olabilmek için bunları kontrol altına almak zorundadır. Kısacası, bireyin, kendi kişisel mutluluğu için bu tutkula­rını kontrol altına almaya, ahlâkî rehberliğe ihtiyacı vardır, aksi tak-

soyutlanacak ve köksüz kalacaktır. Bu yüzden, Durkheim’a göre, bireyin istekleri ile toplumun düzen ve kontrol ihtiyaçları ara- snda temel bir çatışma veya gerilim her zaman var olacaktır, ^gormlauft vokluau veva toplumun, temel değerleri üzerinde ântrıli bir çatışma Durkheimjarafmdan anomi olarak adlandırılır ve o bu tür bir toplumsal ^igstih^rTi özellikle toplumsal kargaşa veya dönüşüm dönemlerinde ortaya çıkacağından korkar. İlişkilerin kişisel olduğu ve sınırlı bir işbölümüne sahip küçük geleneksel toplumlarda, toplumun değer ve normları üzerinde ve bireylerin hakları ve ayrıca- Mdannın belirlenmesi ve kabulü konusunda aengUtir-konsensüs sâğİâmak oldukça kolaydır: özellikle d^TmrSahlâkî otoritesi ve vaptı- nmlanyla destekleniyorsa. Herkes yerini bilir ve büvûkJı kapılmaz. Ancak, bu topİumlarır^ekani&dayanışmasındaö4şbölü- munün1 nTrTTıİ:~-ı geliştiği ve ilişkilerin”çoğu kez büyük ölçüde kişişel- İkten uzak olduğu^û^ toptumlarınınio^ânlk dayanışmasına geçiş afasında, toplumsal konsensüste ve böylece bireyler üzerindeki îrkontroIcfeÇ^ozulmalar^laha fazla mümkün hale gelir. Ondoku-

vüzvıldaDurfcheim ve çağdaşları, sadece deleneksel toplumlar ■» yıkmakla kalmayıp, toplumun temel ahlâki dokusunu da büyük nnruprpn Avrupa’yı bastan aşağıya değiştiren stfyasal devri mTerVve <^raYj|pşmpyhvaşadılaTj7eni sına‘ işbölümü mevcüf ahlakı değerleri büyük ölçüde aşındırır görünmekteydi. Durkheim, geleneksel top­lumsal normların sağladığı disiplinin ortadan kalkmasıyla bireysel tutkuların en üst düzeye çıkacağından ve sonuçta, yeni toplumsal düzen kendi görünür vaatlerini yerine getirmediğinde, sistemin işler- Eğini yitireceğinden korkuyordu. Ondokuzuncu yüzyılda köylerindeki geleneksel köklerini, aile ve arkadaşlarını parlak ışıklı ve yüksek ücret- iyeni sanayi kentlerine girebilmek için terk eden çoğu insanın yaşa- dridarı karşısında gözü açıldı ve kendilerini soyutlanmış ve yalnızlık duygusu içinde buldular. Bu durum, Durkheim’a göre, oldukça önemli boyutlarda bir toplumsal düzensizlik potansiyeli yaratmak­taydı; bu kaos potansiyeli söz konusu dönemde çoğu Avrupa kentin­de Icglabahklar’ın çılgın davranışlarında gözlenebil^

Anominin kelime anlamı normsuzluktur. O sosyal kontroller zayıf­ladığında, ahlaki ve siyasal kısıtlamalar ortadan kalktığında kendini gösterir ve özellikİQ^anayilefhfes/ckjhtleşn^.gibi hızlı toplumsal deglşme^dönemterlnde, geleneksel normların işlemediği veya orta­dan kalktığT durumlarda yaygiridır. İnsanlar huzursuz ve tatminsiz  hale gelirler ve insanların hayattan ne bekleyebilecekleri konusunda yeni bir konsensüse ihtiyac duyulur. Sanayileşme ve tüketimcAnomi bir düzensizlik durumu, sınırlandırılmamış bireyciliğin Mjefllterf^memesi nedeniyle sosyal kontroller ve toplumsal düzenin işlemez hale gelmesidirİModern kapitalizmin tüketim çılgınlığı orta­sında tutkular ve arzûlar giderek artar ve geleneksel disiplinler ve sınırlamalar artık gücünü koruyamaz hale gelir. İnsanlar artık daha azıyla yetinmez ve tutkularını gemlemekte zorlanırlaırç^heîr^alk^ demokrasisine güvenmez ve onun son uçlarından korkar. Bireyler sadece ahlâkLbjr düzene bir tür bireyler-üstü bir güce tâbi oldukla­rında kendilerini güven içinde hisseder, mutlu ve belirli ölçüde özgür olabilirler. Toplumsal düzen ve bireysel mutluluk yüksek düzeyde bir toplumsal bütünleşmeye bâgtıdır.

Fakat Durkheim Ferdinand Tönnies gibi yazarların aksine, kö­tümser değildir. ÖJbireysel haklar ve özgürlükler için ayaklanmaların ve bu yöndeki taleplerin etkisiyle, yeni meslek birlikleri ve loncaların ahlâkları ve etiklerine dayalı yeni bir toplumsal düzen potansiyelinin oluştuğunu düşünüyorcîı|.

Durkheim anominin çözümü veya tedavisini aşağıdaki özellikleri taşıyan meslek birliklerinin gelişiminde görür.

  • bireyleri toplumsal gruplar ve kollektif değerler içinde birleşti­rebilen;
  • insanların mantıken neler bekleyebilecekleri konusunda yeni bir konsensüs oluşturabilen.

Bu tür birlikler devletle işbirliği yapmaya yatkın olacaklar ve böy- lece büyük ölçüde ‘toplumu birey içinde’ yeniden kuracak bir bağlılık ve vizyona sahip yeni bir yurttaşlık düzeni ve yeni bir sınaî ahlâkî düzen kurmaya çalışacaklardır.

Bununla beraber Durkheim, rnodern oluşumun; organik daya­nışması içinde, anomıyi büyük ölçüde temel bir patoloji, geleneksel bağlar ve değerlerin zayıflamasının ve bireyciliğin ortaklaşa veya toplumsal sorumlulukların^üstüne çıkışının yarattığı bir toplumsal hastalık olarak kabul eder/Durkheim, bütün bunlara ve ‘birey kül- tü’nün gelişimine rağraeri7marx ve Engels gibi çağdaşlarının devrim­ci öğretilerinden ziyade, sosyal reformlara ve evrimciyi değişmeye inancını sürdürür.

^ormal sağlıklı bir top’lum uyum içinde bir toplumdur; sağlıksız veya hastalıklı toplum doğrular ve yanlışlar konusunda güçlü bir ahlâkî konsensüsten yoksundur ve bu yüzden anarşiye düşmesi ve yıkılması ihtimali yüksektir| İnsanın doymak bilmez tutkuları ve ben­cilliği konusunda kötümser olan Durkheim, yeni bir ‘ahlâkî konsen­süs’ yaratmak ve sosyal kontrolü yeniden sağlamak için, dış güçlere,toplumdaki liderlerin ahlâkî üstünlüğüne ve profesyonel meslek biriiklerinin otoriteleri ve değerlerini empoze etme yeteneklerine yönelir.

Bu yüzden, Durkheim hakkında biyografik bir çalışması olan Ant- hony Giddens’ın öne sürdüğü gibi, anomi fikri sadece bir toplumsal düzensizlik analizi değil, aynı zamanda bir bireysel davranış açıkla­masıdır. Bunun klâsik örneğ0!urkheim’ın ‘anomik’ intihar analizidir: bu intihar biçimi ekonomik altüst oluşlar ve krizler gibi istikrarsızlık dönemlerinde ortaya çıka^Durkheim’a göre, özellikle iş dünyası ve ticaret alanında kendi mesleklerinde üst konumlarda olanlar anomik intihara daha fazla yatkınlardır, zira beklentileri oldukça yüksektir, geleneksel ahlâkî değerler ve sosyal kontrol onları daha az sınırlar ve kişisel başarısızlık daha fazla yıkıcı etkide bulunur. Nitekim, Ameri­ka’da intihar oranları 1929 Wall Street krizinden sonra tepeye vurur­ken, kendini gökdelenden atanların büyük çoğunluğu işadamları ve finans sahipleriydi.

KAVRAMSAL GELİŞİM

Anomi kavramı çok farklı biçimlerde uyarlandı ve yeniden yorumlan­dı. Bazıları, kavramı çocuk suçluluğunu, gelişmiş sanayi toplumların- da suç ve toplumsal karışıklıkların artışını, hatta 1960’larda Ameri­ka’da ve 1980’lerde Britanya’da yaşanan ayaklanmaları açıklamakta kullandı. Onlar bu çalışmaları, yo yetersiz sosyalleşmeyi, anne- babaların kendi çocuklarını uygun biçimde yetiştirme başarısızlıkları­nı göstermek için ya da daha kesin kontrol sağlama gereğini ve -aile ve kilise aracılığıyla- geleneksel ahlâkî değerlerin önemini vurgula­mak için yaptılar. Başkaları, kavramı toplumsal konsensüsün çökme­sini ve böylece Kuzey İrlanda’da ve Ortadoğu ülkelerindeki yaşanan düzensizliği açıklamakta kullandılar.

Ancak Amerikan sosyoloğ Robert Merton, modern Amerika’da yüksek suç, sapma ve kargaşa oranının temeli olarak norm çatışma­sını vurguladı. Onun analizine göre, Amerika’daki tüm gençlerin içinde sosyalleştiği Amerikan rüyasının sınır tanımaz tutkuları ile zenginlik ve ün sağlayacak sınırlı fırsatlar arasında büyük bir uygun­suzluk vardır. Onların hiç biri milyoner veya Başkan olamaz ve Siyah­lar gibi bazı gruplar için bu fırsatların ortaya çıkma ihtimali söz konu­su bile değildir. Böyle durumlarda, insanlar bu başarısızlığa nasıl uyum sağlarlar? Merton, dördü bir ölçüde sapmayla ilgili beş uyum biçimi belirler. Üst konumlara çok az kişi yasal yollarla -yükselerek, şans veya beceriyle- ulaşırken, diğerleri bunu suça başvurarak, yasadışı araçlarla başarır. Geri kalanlar ise, uyuşturucuya veya komünler gibi alternatif yaşam biçimlerine sığınarak ve hatta maddiyatçılık ve rekabetçilik gibi bütün düşünceleri reddedip Kara Panterler ve Ame­rikan askeri milisleri gibi kent gerilla gruplarına katılarak bu başarısız­lığa uyum sağlamaya çalışırlar. 1960’larda, birçok farklı ‘pozitif ayrım­cılık’ programı, özellikle kitlesel Avantaj Programları, bilhassa Siyah gençlerden oluşan muhtaç gruplar için fırsatları artırma ve onları ‘normal’ toplumsal değerler içinde sosyalleştirme, ‘yoksulluk kültü- rü’nü aşma ve onları toplumun genel akışı içine çekme çabalarını kurumsallaştırdı. Ancak, bu yaklaşım sınırlı bir başarı sağladı ve eleş­tirmenlerin de belirttiği gibi Amprikag toplumunun temel eşitsizlikle­rini dpğiştirrppden bıraktı?)

Anomi kavramı tüm ıştevselci modele yapılan eleştiriden, özellikle bu yaklaşımın, toplumlarm temel bir konsensüse dayandıkları ve bütün yaş gruplarının aynı normlar ve değerleri benimsedikleri fikri­ne yapılan daha genel eleştiriden nasibini almıştır. Doktorlar, muha­sebeciler ve avukatlar gibi mesleklerin ahlâklarının sanayi toplumları için bir temel oluşturacağı fikri günümüzde çok az yazar tarafından kabul görmektedir.

Yine de,^nomi kavramı gelişmiş sanayi toplumlarındaki hızlı top­lumsal değişmelerle ilgili temel sosyal bir probleme ışık tutmuş, ge­nelde toplumun ve özelde bireyin mutluluğu için ahlâkî rehberliğin önemini vurgulamıştır. Ahlâk çöktüğünde insanlar toplumsal daya­nışma duygusunu, değerlerini, ait olma ve kendilerinden büyük bir şeyin bir parçası oldukları duygusunu yitirdiklerinde toplum çöker, her yere kaos hâkim olur ve herkes kendini yardımsız, kaybolmuş ve yalnız hissederi

AYRICA BAKINIZ

  • YABANCILAŞMA -Kari Marx’ın bu çağdaş problem üzerine teorisi olarak
  • TOPLUMSAL DAYANIŞMA -bu fikre zemin oluşturan teori olarak

OKUMA ÖNERİLERİ

GIDDENS, A. (1978), Durkheim, Fontana THOMPSON, K. (1982), Emile Durkheim, Tavistock

PAMPEL, F.C. (2000), ‘Emile Durkheim and the Problem of Social Order’, Ch. II, PAMPEL, F.C., Sociological Lives and Ideas: An Introduction to the Classical Theorists, Macmillan, Basingstoke

İLERİ OKUMA ÖNERİLERİ

DURKHEIM, E. (1960), The Division ofLabourin Society (1863), Free Press

DURKHEIM, E. (1958), TheRules of Sociological Method (1895), Free Press [Toplumbilimsel Yöntemin Kuralları, Çeviren: Cemal Bali Akal, Engin Ya­yıncılık, İstanbul, 1995]

DURKHEIM, E. (1951), Suicide: A Study in Sociology (1897), Free Press [İntihar, Fransızcadan çeviren: Özer Ozankaya, Türk Tarih Kurumu Basımevi, An­kara, 1986]

DURKFIEIM, E. (1954), The Elementary Forms ofReligious Life (1912), Ailen & Unvvin [Dinî Hayatın İlkel Biçimleri, Tercüme: Fuat Aydın, Ataç Yayınları, 2005]

GUNERIUSSEN, W. (2000), ‘Emile Durkheim’, Ch. 5, Part I, Andersen, H, and Kaspersen, L.B. (eds), Classical and Modem Social Theory, Blackvvell, Ox- ford

LUKES, S. (1972), Emile Durkheim: His Life and Work, Ailen & Unvvin

POPE, W. (1998), ‘Emile Durkheim’, Ch. 3, Stones, R. (ed.), Key Sociological Thinkers, Macmillan, Basingtoke

İlgili Makaleler