ANİMİZM
Animizm, Yunanca
anemosm sözcüğünden türemiş olup ruhun, hem iç yaşayışın ve nemde biyolojik
hayatın ana İlkesi olduğunu kabul eden görüştür. Buna göre ruh, bedenin serpilip
gelişmesinde her şeye can veren bir hayat ilkesidir. Animizm görüşünde doğanın
ve doğa güçlerinin birer ruha sahip olduğuna inanılır. Bu ruh, hareket
ettiren ve yaşatan bir güç olarak, insan ve hayvanların olduğu kadar, evrendeki
tüm nesnelerin de davranış ve hareketlerini belirler. Düşüncenin ve biyolojik
hayatın ilkesinin bir ve aynı ruhtan geldiğini savunan teoriye de animizim
adı verilir. Tabiattaki her şeyin insanmkine benzer ruhlara sahip olduğuna ve
onların insan iradesine benzer ruhlar tarafından yönetildiğine inanan İlkel
toplulukların inancı için de bu terim kullanılır.
Sosyolojide animizm,
Tabiatçılık (naturism) ve Totemcilik (totemism) gibi, dinlerin kök ve
başlangıçları konusunda ortaya atılan bir teoridir. Animizm üzerinde bu açıdan
duran E.B.Tylor, onu, ilkel toplumların en eski dini olarak yorumlar. İlkel
insanlarda ruh düşüncesini doğuran faktörler arasında ölüm ve rüya gibi
olaylar bulunmaktadır. Bu insanlara göre ruhlar bedenden daha güçlüdür; daha
seyyal biryapıya sahiptirler ve istedikleri biçime girebildikleri gibi,
diledikleri zaman gözükmez bir yapıya da bürünebilirler. Özellikle ölümden
sonra ruh, bedenle tüm bağlarını kopararak büsbütün özgürleşir; müthiş ve
engellenemez bir güç kazanır. Artık ruh kolaylıkla her canlıya girmeye, onu
güçlendirme ya da zayıflatmaya güç yetirebilir.
Animizm, pozitivizm,
mekanizm ve vitalİz-me karşı ve aykırı bîr akım olarak karşımıza çıkar. Çünkü
animizm, hayata ait olayları ve ruhsal durumları tek bir nedene, düşünen insan
ruhu (nefs-i natıka)’na dayandırır. Ruh bedeni canlandıran, ona hayat veren
bir ilkedir. Yani, insanda kutsallık ve saygınlık düşüncesini uyandıran şey
“ruh” düşüncesidir. Onlar, ilkel İnsanı kendini, geceleyin kaçıp
dolaşabi-len, sabah olunca sahibine yeniden dönen bir ruhun maddi ikametgahı
olarak görürler. Rüyalarda ruh bedenden ayrılarak çeşitli şeylerle meşgul
olmaktadır. Ancak rüya da günlük olaylar gibidir, bu durumda ruh bedeni geçici
bir zaman için terk etmiştir.
Son zamanlarda Stahl,
geçen yüzyılda Rava-isson ve Bouiller iarafından İleri sürülen bu görüşlerin
temeli Aristoteles’e kadar geri gider, Stahl’a göre, İnsan ruhu, organları
oluşturur, hayata ait hareketleri yönetir. Sözgelimi hastalık, bedeni koruyucu
ruhun beceriksizce iş gördüğü bir durumda doğal sınırı aşan bir bozulma ve
değişimdir. Hastalığa bağlı ölüm, ruhun bilgisizlikle ve güçsüzlükle beden üzerindeki
hareketinden doğar. Ancak insanın doğal bir şekilde ölümü nasıl açıklanmalıdır?
Bu konu cevapsız kalmakta ve ruhun ebediliği inanışını açıklayamamaktadır.
Atalara ve tabiat
güçlerine tapınmaktan doğduğu ileri sürülen animizmden zamanla büyücülük, ruh
çağırmacılık (ispiriizmacılık) hulul inanışı gibi değişik inançlar veya
uygulamalar çıkmıştır.
Animizm çeşitli
şekillerde eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin en Önemlisi, onun dini bir vehim
ürününden ibaret sayılmasıdır. Gerçekten din bu şekilde meydana gelmiş ve İlkel
insanın rüyasını, gölgesinin veya sudaki görüntüsünün varlığını yanlış
yorumlamasından doğmuş olsaydı, onun hiçbir gerçekliği bulunmazdı ve insanlığın,
başlangıçtan bugüne kadar asılsız düşüncelere kapılmış ve hala da kapılıyor
olması gerekirdi. Halbuki tarih boyunca büyük uygarlıkların kurulmasına neden
olmuşbüyük dinlerin, bir takım basit vehimlerden doğmuş olması düşünülemez.
Dolayısıyla animizm, insanlığın ilk dini olarak değerlendirilemez. O olsa
olsa, gerçek dinlerden kopan insanların zaman zaman içine yuvarlandıkları bir
kaos döneminin din görünümlü inancı olabilir. Dolayısıyla insanın köklü bir
düşünce inanç biçimi olan dini, böyle özel bir inanç türüyle
tfedeşleş-tiremeyiz.
Yüksel KANAR[1]