ANAYASA
ANAYASA
Bir devletin
örgütlenmesini, siyasal organlarını, bu organların İşleyişini, yönetenlerle yönetilenlerin
sahip oldukları temel hak ve Özgürlükleri düzenleyen temel yasa. Türkçe’de
eskiden “Kanun-i Esasî” ve ‘Teşkitât-ı Esasiye” denirdi.
Bir devletin
anayasası, o devletin kendisine göre yönetildiği kural ve ilkelerin bîr araya
toplanmasından meydana gelir. Antik dönemlerde bir anayasanın en önemli işlevi
kimin yöneteceğini belirlemekti. Siyasal gücü belirlemeye esas olarak alınan
ölçü, toplumun özelliklerini yansıtırdı. Böylece her anayasal form, erdem
üzerinde şekil verici bir etki yapardı; iyi vatandaş oligarşide, demokraside ve
aristokraside farklı bir varlık anlamına geliyordu. Her ne kadar modern
anayasalar çok daha karmaşık ise de, hükümet gücünü elde etmek ve uygulamak
İçin koydukları kurallar hâlâ genellikle temel normları ve hükümetin ideolojisini
içermekledir.
Modern ulus-devletîn
anayasası üç belli başlı unsuru ihtiva eder: L- O devletin temel kurumlarını
ve kurumlar arasındaki ilişkileri res-mileştirir. Söz konusu kurumlar yasama,
yürütme ve yargıyla ilgili sorumlulukları birbirinden ayıran geleneksel
Batılı doğrultuda yapılanmışlardır. Tek partiyle yönetilen devletlerin
anayasaları partinin yapılarına daha fazla önem verir, oysa teokratik ilkelere
dayalı olan anayasalar, dinî kurumlar ve dairelere diğerlerine oranla daha
etkin bir yer tayin ederler. 2- Anayasalar, hükümet gücünün ülke üzerinde
dağılımını sağlar. Bütünlüğe sahip bir devlette hükümetin yerel birimleri merkezî
hükümetin unsurları olarak kabul edilmiştir. Federal bir devletin anayasası,
iktidarı federal hükümetle federe yönetimler arasında paylaştırır. 3-
Anayasalar vatandaşların, hükümet kurumlarına katılma hakkı da dahil olmak
üzere
temel hak ve ödevlerinin
bir özeti mahiyetindedir. Kimi anayasalar siyasal ve yasal haklardan çok
sosyal ve ekonomik haklara önem verir.
Çoğu ülkelerde
anayasal sistemin önemli unsurlarından bir çoğunu içeren ‘Anayasa’ adlı tek
bir temel yasa mevcut olmakla beraber bu, bir anayasanın kurallarının ifade
edilebileceği tek şekil değildir. Bu kurallar, aym zamanda kanunya da kanun
hükmünde kararnameler, yargı kararlan ya da kökleşmiş âdetler ve uzlaşımlar
gibi olağan yasalar şeklinde de olabilir. İngiltere, anayasa diye bilinen bir
temel yasaya sahip olmamasıyla, diğerlerinden farklı bir konuma sahiptir.
İngiltere’nin anayasal kurallarının tümü, daha gayrı resmî bir şekilde
kurallar, kanunlar, hukuka ilişkin kana-atlar, örf ve âdetler şeklinde ortaya
çıkar. Amerikan devriminden bu yana dünya üzerinde anayasal normların
kodifikasyonuna doğru büyük bir eğilim doğmuştur. XVIII. yüzyılın İkinci
yarısından İtibaren yazılı anayasa geleneği geliştiğinden, “anayasa”
deyimi, yazılı bir temel kanun anlamını kazanmıştır. Yeni kurulan devletler,
temel devlet düzenlemelerini gerçekleştirmek için biçimsel bir anayasal metne
dayanmışlardır. Bununla birlikte, yeni devletlerde kanunlar, yargı kararları
(adlî kararlar) ve uzlaşımlar genellikle biçimsel anayasayı destekler
niteliktedir. [1]
Anayasacılık
(Constittıtionatism)
Bir ülkenin anayasası
olabilir, ama anayasa-cılık o ülkede tutulmamış olabilir (Türkiye gibi).
Anayasacılık, anayasanın hükümet üzerinde etkin ve anlamlı bir sınırlama
görevi gördüğü siyasal bir durumdur. Anayasacılık bir rejimi nitelerken,
anayasa hükümete ‘lekaddüm eder’ ve yöneticiler onun maddeleriyle sınırlanırlar.
Böyle bir rejimin anayasal kuralları önde gelen politikacılar tarafından
desteklenen politikalara engel çıkardıklarında bile kolayca değiştirilmez.
Böylelikle, anayasal hükümetin ‘sınırlanmış hükümet’ olduğu söylenir. Anayasanın
koyduğu sınırların zaman zaman ‘daha yüksek bir yasaya’ ait bulunduğu söylenir.
Anayasacılık,
hükümetin çıkarttığı yasaların ve İcraatının anayasaya ters düştüğü durumlarda
onları veto edecek bağımsız bir otoritenin varlığıyla sürdürülebilir.
Anayasacılık aynı zamanda formel bir kanun değişikliği İşleminde de tezahür
edebilir ki, formel anayasayı değiştirmek basil halk çoğunluğunun ya da hakim
bir siyasal partinin desteğinden çok daha fazlasını gerektirir. Bununla
birlikte İngiltere’nin durumu bu uygulamaların her İkisinin de ana-yasacılığın
zorunlu bir şartı olmadığım gösterir. Bu ülkedeki en önemli anayasal hükümler,
kökleşmiş popüler tutumlar ve politikacıların engellemesi aracılığıyla daha
formel olmayan yoldan sürdürülür ve yürütülür.
Anayasacılığın
gerçekliği, siyasal güçlerin gerçek anlamda iktidardaki hükümetden bağımsız
olup olmadığına bağlıdır. Anayasacıhğı uyguladıklarını iddia eden bu liberal
demokrasilerin eleştirisi, gerçekte anayasal sınırları gösteren anayasaların
hükümetten bağımsız olmadığını, çünkü onların hükümetle anlaşmış sosyal ve
ekonomik çıkarlarca kontrol edildiğini söyler. Diğer yandan bu rejimlerin
savunucuları anayasal kuralların uygulanmasının siyasal liderleri, büyük
politikacıları hatta devlet başkanlarını (ABD Balkanı Nkon’un \Vatergatc
olayında olduğu gibi) İstifaya zorladığı olaylara işaret ederler. Türkiye’de
Anayasa Mahkemesİ’nİn hükümetin bazı İcraatlarını anayasaya aykırı bularak
iptal etmesi ve anayasal kuralları iktidara karşı korumaya çalışması
anayasacılığa bir örnek olarak verilebilir.
Biçimsel ‘yazılı’
anayasalara sahip ülkelerde, anayasacılık uygulansın ya da uygulanmasın,
anayasa önemli bir sembolik işlev görür. Anayasalar sık sık kamu oyuna siyasal
ve sosyal normları kabul ettirmek için düzenlenmiş bir siyasal eğitim aracı
olarak iş görür. Bir anayasa aynı zamanda, hem İçsel, hem de dışsal olarak
bir rejim için meşruluğu ele geçirme aracı da olabilir. Bu, komünist
dcvletlerdekİ anayasaların temel bir işlevidir. İkinci Dünya Savaşından bu
yana temel İnsan haklarına ilişkin hükümlerin gelişimi pek çok devleti bu tür
haklan, kendi kendilerini uluslararası topluluğa şirin göstermek maksadıyla,
anayasalarına dahil etmeye zorladi.(SBA)
Devletin temel
organlarını, bu organların ku-
ruluşunu,
örgütlenişim, işleyişini ve aralarındaki ilişkileri gösteren bir belge olan
anayasanın diğer yasalara göre bir üstünlüğü vardır ve tüm yasaların anayasaya
uygun olması temel ilkedir .Anayasaların “yumuşak” veya
“sert” nitelikli oluşu da bu temel İlke ile yakından ilgilidir. Bu
bakımdan devletin yasama organının yaptığı yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyen
bir üstün mahkemenin (Anayasa Malı.) kurulması zorunlu olmuştur.
Çağımız devletlerinden
sadece ingiltere ve bazı Üçüncü Dünya monarşilerinde görülen yazılı olmayan
anayasalar bir yana bırakılırsa, “yazılı anayasa” uygulamasının 1787
tarihli Amerikan anayasası ve 1791 tarihli Fransız anayasası İle başlayarak giderek
yaygınlık kazandığı görülür. Yazılı anayasaların ortaya çıkmasında, Batı’da
mutlak krallıkların toplum üzerindeki egemenliklerinin sınırlandırılması
yolunda verilen mücadelelerin büyük rolü olmuştur. Bu mücadeleler sonunda
vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin siyasal İktidarlara karşı teminatı
sayılan anayasalar doğmuştur.
Çağdaş anayasalar,
sadece devletin temel kurumlarını ve örgütlenişini belirtmekle kalmamakta
aynı zamanda devletin ve toplumun dayandığı temel “esasları” da
belirtmektedirler. Devletin dayandığı temel İlkeler demokratik, laik, sosyal
vb. olabilmektedir.
Anayasalar bir toplum
sözleşmesi olmakla beraber, aslında, genellikle bir ihtilâlin veya önemli bir
toplumsal karışıklığın sonunda iktidarı ele geçiren kadronun eseri olarak
ortaya çıktığından, iktidardaki grubun düşüncelerini yansıtırlar. Bunun bir
referandumla halk tarafından onaylanmış olması, anayasaya bir meşruiyet
zemini temin etmiş olur. Bu bakımdan bütün toplumsal grupların üzerinde
anlaştıkları ve onların düşüncelerini olduğu gibi yansıtan ve tam bir
“toplum sözleşmesi” niteliğinde olan bir anayasa yoktur.
Batı’da mutlak
kralların keyfîliklerini ve sınırsız egemenliklerim’ sınırlandırmayı savunan
“toplum sözleşmesi” görüşünün gelişmesi İle vatandaşın temel hak ve
özgürlüklerini teminat altına almak için doğan anayasa hare-minat altına almak
için doğan anayasa hareketleri, Osmanlı Devleti’ndc Şer’îve örfî çerçevede
geniş hareket serbestisi bulunan iktidarın sınırlandırılması ve meşrutî bir
niteliğe kavuşturulması şeklinde ortaya çıkmıştır. 1876 tarihli Kanun-ı Esasî,
I.Meşrutiyet’in kuruluşunu sağlamakla beraber, kısa dönemi i olmuştur. 1908
tarihinde İlan edilen ILMeşrutiyet’Ie birlikte yürürlüğe giren Kanun-ı Esasî
“hürriyet” sözü İle aynı anlamda kullanılmış olup, Osmanlı Devlet
sistemine “parlamenter” bir nitelik kazandırmıştır. Birinci Dünya
Savaşı’n-dan sonra başlatılan Kurtuluş Savaşı yıllarında kabul edilen 20 Ocak
1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, farklı bir devlet sisteminin
anayasasını temsil etmiştir. Savaşın kazanılmasından sonra farklı nitelikte
örgütlendİrilme-ğe çalışılan Türkiye Cumhuriyeti 20 Nisan 1924’te yeni
Teşkilat-ı Esasiye Kantınu’nu kavuşmuştur. Meclis üstünlüğü ilkesine dayalı
sistemden parlamenter sisteme geçmeyi amaçlayan bu anayasa 1960’a kadar
yürürlükte kalmış ve bu tarihte askerî bir ihtilâlle ortadan kaldırılmıştır.
27 Mayıs ihtilâlinden sonra Kurucu Meclisçe hazırlanan 1961 Anayasası ile
Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının Örgütlenişi ve İşleyişi yeniden
düzenlenmiştir. Bu anayasa, parlamenter sistem ile vatandaşların temel hak ve
özgürlüklerini öne çıkarmıştır. 1961 anayasasını yürürlükten kaldıran 12 Eylül
1980 askerî müdahalesini gerçekleştiren kadro, yeni bir anayasa yapmak için
Danışma Meclisini kurmuş ve bu meclise anayasa hazırlatılmıştır. 7 Kasım 1982
tarihinde halk oylaması sonucunda kabul edilen 1982 Anayasasının, en önemli
özelliği bir “tepki” anayasası oluşudur. 1982 Anayasası devletin
örgütlenişine ve temel ve hak ve özgürlüklere yeni bir şekil vermiş olup pek
çok alanda geriyy gidişi ifade etmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamı geniş
yetkilerle donatılmış, yürütmenin İyice güçlendirilmesine çalışılmıştır. 1982
Anayasası toplumun temel hak ve özgürlüklerinden çok “istikraca önem
vermiş ve bu sebeple de çeşitli alanlarda önemli sınırlamalar getirmiştir.
Davut DURSUN
Bk. Devlet; İnsan
Haklan. [2]
[1] Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları: 1/39.
[2] Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları:
1/39-41.