Sosyoloji

Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı Ss, 69-84

Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir
Unsurunun Kullanımı

Türk toplumunda (…) demir kült olarak kabul
edilmiş (…) bilinen dört unsur (toprak, su, ateş, hava) demirin eklenmesi ile
beşli unsur (toprak, su, ateş, hava, demir) şeklinde telakki edilmiştir.

Çalışmada Şaman ve ocaklı arasındaki ortak
bağlar maddeler halinde belirtilmiştir. Bu maddeler göstermiştir ki ocaklı ve
şaman dediğimiz kişiler aynı yuvadan beslenmiş iki önemli mesleğin
mensuplarıdır.

Demir anlamını taşıyan en eski sözcük olan
Sümerce AN.BAR, “gök” ile “ateş” piktogramlarından oluşur. Sözcük genellikle
“gök metali” ya da “yıldız-metal” biçiminde çevrilir. Campbell Thompson sözcüğü
“(meteoritin) göksel şimşeği” biçiminde çeviriyor. Kimi uzmanlar sözcüğün
Sümerce “ulu metal” anlamına gelen BAR.GAL kelimesinden türediğini düşünüyor.

Bu değerli hazinenin oluşum şekli:

1. Toprak içerisinde oluşum sürecini
tamamlamıştır.

2. Gökten gelmiştir.

Şaman, dini törenleri yöneten, hastalık
sağaltımında ve diğer erginleme ayinlerinde başrolü oynayan kişidir.

Demirci ise demir madenini işleyerek halkın
hizmetine sunan kimsedir.

…bu iki grubu birbirine bağlayan büyük bir
unsur vardır ki bu da demirdir.

Türklerde demir kutsal idi ve “gök demir”
olarak adlandırılmıştı. Moğollarda olduğu gibi Türklerde de yılbaşında demiri
uzatma ya da dövme geleneği vardı.

“Moğollar yılbaşı gecelerinde bir demir
parçasını ocakta kızdırırlar ve bu demiri döğerek uzatırlardı. Bu demiri uzatma
an’anesi Türklerde de vardır. Eski bir Türk atasözünde, şöyle deniyor: “Yıgaç
uzun kes, temür kısga kes” yani “Ağacı uzun kes, demiri kısa kes.”

Türkler büyük bir yemin edecekleri zaman
yine kutsal olan demir üzerine el basmak sureti ile yemin ederlerdi. Bu demir
parçası genellikle bir kılıç olurdu.

Şaman ve demircinin en büyük ortak
noktalarından birisi ateşi kullanmaları ve ateş karşısında dayanıklı
olmalarıdır.

Hem şamanlıkta hem de demircilikte meslek
babadan oğula kan bağı ile geçmektedir.

Demir her ikisi için de koruyucu bir
unsurdur.

Demir konusunun belki de en kapsamlı haliyle
yer bulduğu edebî metin,

Ergenekon destanıdır.

Ergene: dağ beli, sarp, maden yatağı manalarına
gelirken; kon: ise dağ beli, dağ kemeri
anlamlarına gelmektedir.

Oğuz Kağan destanında demir çok detaylı
olmamakla beraber Oğuz’un çatısı demirden olan bir ev görmesi yer almaktadır.

Manas’ın kendi demircisine duyduğu saygı ve savaş
öncesinde kılıç bakımı ve vedalaşmak için demircisine uğraması anlatılmaktadır.

“Şehnamede; İran kahramanı Zâl, oğlu
Rüstem’e Türkleri anlatırken; elleri, kolları, bacakları, bütün vücutları ve
elbiseleri demirden olan bir millet diye tanıttığı, yazılmaktadır”

Bir Hitit efsanesine göre Topal Kaan
adındaki mitik hükümdar demiri keşfetmiştir.

İran efsanelerinde, Türk hakanının oturduğu
dağlar; (içerisi ejderhalarla dolu olan demir dağlar) diye anlatılmaktadır.

Demir mitsel öykülerde daha çok ilk demirci
olan Başintoy’a aittir:

…ak Tengriler (iyi tanrılar) göksel demirci
Başintoy’u yeryüzüne, insanlara metalürjinin yararlarını öğretsin diye kızı ve
dokuz oğluyla birlikte gönderdi: İlk öğrencileri, demirci ailelerin ataları
oldular.

Demircilerin atası olarak kabul gören
Başintoy’a ek olarak kötü ruhların en tepesinde yer alan Erlik de mitsel
öykülerde sıkça yer almıştır.

Altay Türklerinin yeraltı tanrısı olan Erlik
Hanın sarayının damı demirden olduğu gibi, kılıcı yeşil demirden, kalkanı da
yassı demirdendi.

Kur’an’da 7 ayette demire değinilmiştir.

Demir, halk hekimliği uygulamalarında
özellikle ocaklılar tarafından sıkça tercih edilen önemli bir madendir.

Anadolu’nun hemen hemen her tarafında (…) ocaklı
dediğimiz kişilerce tedavi edilen birçok hasta bulunmaktadır.
Bu kişiler (…) tedavi esnasında (…) demir
unsurunu kullanmalarıdır. Örneğin: “Mesudiye’de araç tutmasına karşı ağza çivi
alınması, basur tedavisinde demir veya taşın havanda dövülüp toz şekeri ile
karıştırılarak yenilmesi ve çakmak taşının dövülüp bala katılarak ince
hastalığa yakalanmış kişilere yedirilmesi” gibi pratikler vardır.

Genel olarak 5 ilde tespit ettiğimiz farklı
hastalıklara demir kullanılarak ocaklılar tarafından yapılan sağaltma işlemi
uygulamaları şu şekildedir:

Albastı
ocağı

Kazaklar, loğusa kadınları kötü ruhlardan
korumak için bir demir parçası veya bir çekiç ellerine alarak: “Demirci geldi!
Demirci geldi! diye bağırırlarmış. Albastı, demirciden korktuğu için loğusanın
yanına yanaşmazmış.

Şu an Anadolu’nun birçok yerinde loğusa
kadının yattığı odaya, yastık altına ya da oturduğu noktaya bıçak, makas, tığ,
iğne gibi demir unsurlarının kullanımı demirin kutsiyetinden kaynaklanmakta ve
al ruhunu kaçıran tek maden olmasındandır.

Adana’da yaşayan albastı ocaklısı olan
Nurten Oral, tedaviyi şu şekilde yapmaktadır:

Bir poşet içerisine küçük bir Kur’an, bıçak,
soğan ve sarımsak kabuğu, çörek otu konur ve poşetin ağzı bağlanır. Bu poşet
yeni doğmuş bebeğin yastığının veya yatağının altına konur.

Bu işlem tamamlandıktan sonra görünecek bir
yere de toplu iğne batırılmış süpürge konulur. Bu işlem kırk gün boyunca devam
ettirilir.

Diş
Muskası Ocağı

Mustafa Haris isimli ocaklı her gelen hasta
için bir çivi ayırmaktadır. Bu çiviyi hastanın dişi için bildiği duaları
okuduktan sonra yüksekçe bir yere çakması ile tedaviyi gerçekleşmektedir.

Kumru
ocağı

Ocaklı, hastanın getirdiği kullanılmamış
iğneyi alarak vücudun yaralı veya hasta olan bölgesini kendisine has çizgilerle
çizer. Kullanılan iğneyi hastaya iade eder ve bunu toprağa gömmesini öğütler.
Bu iğnenin toprakta çürümesi ve paslanması neticesinde hastalığın da ortadan
kalkacağına inanılır.

Mankafa
Ocağı

Bu ocağa yüzünde, gözünde şişlik ve şiddetli
baş ağrısı olanlar başvurmaktadır.

Ocaklı benim elim değil Fadime anamızın eli,
sebebi bizden şifa Allah’tan diyerek gelen hastayı kıbleye doğru oturtup
karşısına geçer. Ateşte demir tavayı kızdırarak üzerine tükürür ve gelen
hastanın yüzüne tutar. Birkaç dakika sonra tava yeniden ocakta kızdırılıp
uygulama tekrar edilir ve üçe tamamlanır. Ocaklı tedavisi sırasında Ayetel
Kürsi, Rabbena, Amener Resulü ve Kadir surelerini okur. Tedavinin sonunda
tavanın içine su dökülür ve gelen hastanın ağrılı bölgelerine sürülür

Nazar
Ocağı

Bir tavanın içine çivi, demir parçası,
leblebi büyüklüğünde kurşun koyup eritirim. Hastanın başına bir örtü örtüp,
erimiş haldeki kurşunu, diğer elimdeki su dolu kabın içine bildiğim duaları okuyarak
başı üzerinde dökerim. Meydana gelen şekillerden nazar değip değmediğini
söylerim. Bu kurşun dökülen suyla üç defa yüzünü yıkar, yine aynı suyu üç yol
ağzına dökerim.

Sarılık ocağı

Ocak olan kişi, bir şişi veya bir demiri
ocakta kızdırarak sarılık olan kişinin kol altından, bacakları arasından
geçirmek suretiyle, hastayı korkutarak tedavisini yapar. Bu işlemin yanında
ocaklı kişi, hastanın başında ekmek ve tuz çevirir. Eline aldığı ekmek veya
tuza yedi İhlas, bir Fatiha okuyarak yedi kişiye tu tu diye tükürtür.

Yılancık
ocağı

Ocaklı kişiler tarafından “çökme” olarak da
adlandırılan tedavi etme şeklinde uygulama bıçak ya da makastan oluşan demir
bir unsurla yapılmaktadır.

Adana’nın Ceyhan ilçesinde yaşayan Havva
Korucu (…) Gelen hastayı ağzı aşağı gelecek şekilde yatırdıktan sonra kendisine
ait seccadeyi hastanın üzerine serer. Üç defa İhlas bir defa Fatiha ve bir defa
da İnşirah surelerini okuyarak bıçak ya da makasla hastanın başından ayaklarına
doğru üç defa parpılama yapar. Bu parpılamadan sonra gelen hastaya evinin
tuzundan ya da külünden vermektedir. Hasta bu tuz ya da külü yalayabildiği gibi
suda bekletip de içebilir.

Demir birçok toplum tarafından
kutsallaştırılmış bir maden…

…demirin kutsallığı onu işleyen demirciye de
kutsiyet kazandırmıştır. Şaman ile demirci arasında da pek çok ortak nokta
vardır.

Ateş, Fatma. Anadolu Halk Hekimliği Uygulamalarında Demir Unsurunun Kullanımı. Turkish
Studies. Cilt: 10, Sayı: 12. (s. 69-84). 2015

İlgili Makaleler