Kimdir

Alvar Aalto kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi

Alvar Aalto kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1898-1976) Finli mimar, kent tasarımcısı. Ülke­sinde ulusal mimarlığın kurulmasına büyük katkıda bulunmuş, çağdaş mi­marlığa ülkesine özgü yeni anlatım özellikleri kazandırmıştır. Hugo Henrik Alvar Aalto Orta Finlandiya’da, Kourtane’de doğdu. Mimarlık öğrenimine 1916’da Helsinki Politeknik Okulu’nda başladı. Burada Sigrud Fosterus’un öğrencisi oldu. 1921’de Armas Lindgren’in yanında yaptığı bitirme çalışmalarıyla mimar unvanını aldı. Bunu izleyen iki yıl içinde Finlandiya ve Orta Avrupa ülkelerinde geziler yaptı. 1923’te kısa bir süre Göteborg Fuarı Planlama Bürosu’nda çalıştı, aynı yıl içinde ülkesine dönerek Jyvâskylâ’da ilk bürosunu açtı. 1927’de Turku’ya taşındı ve 1933’te Helsinki’ye yerleşinceye kadar Erik Bryggman ile birlikte çalıştı. Bu dönemde çeşitli mimarlık yarışma­ları kazandı ve adını uluslararası alanda duyurmaya başlayan ilk yapılarını oluşturdu. 1932-1933 yılların­da yapıları için endüstriyel olarak üretilecek” ahşap mobilyalar tasarladı. Bunlar 1937’de Paris Uluslarara­sı Sergisi’nin Finlandiya pavyonunda gösterildiği zaman, dünya çapında bir ün kazandı. 1936’da çalışmalarını endüstri yapılarına yöneltti; gelişmekte olan Fin ahşap endüstrisi için fabrikalar ve konut yerleşmeleri planladı.

1938’de Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Bir yıl sonra çıkan II. Dünya Savaşı’nın çalışmalarını aksattığı bir sırada aldığı bir çağrıya uyarak bu ülkenin önde gelen mimarlık okullarından biri olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde 1940-1946 arasında konuk öğretim üyeliği yaptı. Buradaki eği­tim çalışmalarının yanı sıra bir öğrenci yurdunun tasarımını da gerçekleştirdi. Ülkesine döndükten son­ra bir süre kent planlaması alanında çalıştı; başka mimar ve kent tasarımcılarıyla birlikte endüstri kent­leri için düzenleyici planlar ve bölge planlan yaptı. Koşulların yeni tasarımların uygulanması için daha elverişli bir duruma geldiği 1950’den sonra başta başkent Helsinki’dekiler olmak üzere çeşitli yapılarım gerçekleştirdi. Uluslararası ünü ona başka ülkelerde de yapılar yapabilme olanağını sağladı. 1959’dan sonra Helsinki kent merkezinin düzenlenmesi üstünde ça­lışmaya başladı. Burada yer alması tasarlanan geniş kapsamlı kültür merkezinin yapılarından yalnız biri, Finlandiya Konser Salonu, onun bu kentteki ölümün­den önce bitirilebildi.

Alvar Aalto 1928’de kurulan CIAM (Congres internationaux d’Architecture Moderne – Uluslararası Çağ­daş Mimarlık Kongreleri) adlı örgütün kurucu üyele­rinden biridir. Finlandiya Akademisi üyeliğiyle (1955) Berlin Güzel Sanatlar Akademisi onursal üyeliğine seçilmiş, Britanya Mimarları Krallık Enstitüsü’nün altın madalyasıyla ödüllendirilmiştir (1957). İki kez evlenmiştir, mimar olan her iki eşi de aynı zamanda onun yakın iş ve çalışma arkadaşı olmuşlardır (Aino Marsio 1925-1949, Elissa Mae Kiniemi 1952-1976).

Aalto’nun mimarlığa başladığı yıllar Avrupa için karışık bir dönemdi. 20. yy’ın başlarında kutuplaşmaya başlayan endüstri ülkelerinin çıkardığı I. Dünya Savaşı hiçbir sorunu çözememiş hatta bunlara yenilerini eklemişti. Ülkeler ekonomik olduğu kadar top­lumsal ve politik bunalımlar içindeydi. Eski değer yargıları hızla ortadan kalkmakta, yerlerine neyin geleceği bilinmemekteydi. Mimarlıkta ise 19. yy’ın tarihsel üsluplara dayanan ve dekoratif yönü ağır basan anlayışına karşı işlevlerden yola çıkan, daha yalın bir mimarlık’ düşüncesi ağırlık kazanmaya, üreti­mi ucuzlatması nedeniyle de öteki anlayışlardan daha yaygın bir biçimde uygulanmaya başlamıştı. Finlandi­ya’nın bu karışık dünya içindeki kendine özgü durumu, 1809 yılından beri bağlı bulunduğu Rusya’ dan ayrılarak bağımsızlığına kavuşmasından gelmek­teydi. Bağımsızlığını koruyabilmek için ekonomisini güçlendirmek zorundaydı. Mimarlığında ise bir yan­dan çağdaşlaşma eğilimlerinin, bir yandan da bağım­sızlığının simgesi olacak ulusalcı arayışların etkisi altındaydı. Bu ortamda çalışmaya başlayan Alvar Aalto, özgün tasarımlarıyla her iki eğilim arasında bir köprü oluşturmuştur.

İlk yıllarının Fin yeni- klasikçiliği doğrultusunda­ki birkaç tasarımı sayılmazsa, Aalto’nun mimarlığa işlevci bir açıdan yaklaştığı görülür. BryggmanTa birlikte Turku kentinin 700. yıldönümü nedeniyle hazırladığı Sergi Projesi (1929) çağdaş mimarlığın Finlandiya’daki ilk örneklerinden biri sayılmaktadır. Süslemelerde klasikçi kalıplardan kurtulunmuş, işlev­lerden çıkarılan biçimlerde özgün bir yalınlığa ulaşıl­mıştır. Bu yıllarda adını duyuran öteki önemli yapıt­larının da aynı anlayış içinde olduğu görülür: Turku’ da Turun Sanomat Gazetesi Yayınevi (1928-1930), Paimio’da Göğüs Hastalıkları Sanatoryumu (1929­1933) gibi. Alvar Aalto özellikle bu ikincinin tasarımı sırasında doktorlarla yakın bir işbirliği kurmuş, böy­lece saptadığı işlevleri bağımsız ama birbiriyle bağlan­tılı bloklara yerleştirmiştir. İnce uzun bir dikdörtgen­den oluşan bakım birimi, güneşe bakan yönde hasta odaları, öteki yanda da servis koridoru bulunan planıyla uzun yıllar dünyanın pek çok yerinde kullanılan bir yenilik olmuştur. Bloklar prizmatik olmakla birlikte bunların birbirlerine göre konumları daha serbest, dik açılar oluşturmayan bir biçimdedir. Bu da her birimin içinde bulunduğu ormanlık araziden en fazla yararı sağlamasına neden olmaktadır. Yapının taşıyıcı strüktürü donatılı betondur. Tasarımı 1927’de yapılmasına karşın ancak 1935’de bitirilebilen Vüpuri Kütüphanesi de (bugün Sovyetler Birliği’nde olan Vyborg) işlevci anlayıştadır. Buradaki konferans salonunun dalgalı tavanı Aalto’nun daha ilerde düz çizgilerin yanı sıra eğrileri de ‘kullanacağının ilk belirtisini oluşturur. Yine aynı tavanın ahşap kapla­ması onun hemen hemen bütün yapılarında görülen kendine özgü malzeme kullanışının ilk habercisidir. Bir yandan eğri çizgiler, bir yandan da Finlandiya’ nın geleneksel yapı malzemesi olan ahşabı kullanma­sı, Aalto’ya mekân düzenlemede yeni olanaklar sağla­mıştır. Bunun ilk örnekleri 1937 Paris ve 1939 New York uluslararası sergileri için tasarladığı Finlandiya Pavyonları”dır.

Aalto’nun II. Dünya Savaşı’na kadarki yapılarında çoğunlukla beyaz kullanmış olması bu dönemine “beyaz dönem” adının verilmesine neden olmuştur. ».   Savaştan sonraki yapıtlarında ise genellikle tuğla kullanmıştır; bu da onun bir “kırmızı dönemi”nden söz edilmesine yol açar. Bu yıllarda yapılmış olan Rautatalo İş Hanı (1952- 1954) Helsinki’deki ilk yapısıdır.

1955’de tamamıyla beyaz olarak yaptığı kendi işliği ikinci beyaz döneminin başlangıcı sayılır. Bu < dönemde yapılarının yüzleri beyazdır; ayrıca dışta ince düşey oluklar varmış etkisi uyandıran özel fayansları da kaplama malzemesi olarak kullandığı görülür. Ama bu döneminin en iyi örneklerinden biri, onun uzun mimarlık yaşamını noktalayan son önemli yapıt, Helsinki’de bulunan Finlandiya Konser Salonu’ dur (1967-1971). Başkent merkezi için tasarlanan kültür yapılarından biri olan bu salon, kent içindeki Hesperia Parkı’nda, Töölö Koyu yanındadır. Yeşil­likler içinde, mavi bir su kıyısında bulunan beyaz mermer kaplı bu yapı, klasik denebilecek yalınlığıyla oldukça etkileyicidir.

Alvar Aalto bu yıllarda başka ülkelerde uygulanmak üzere de tasarımlar hazırlamıştır. Bunlar arasında özellikle Almanya’daki yapıtları önde gelir, ama Fransa, isviçre, İsveç, İzlanda ve Bağdat’ta da yapı­ları vardır.

Aalto’nun kent planlaması çalışmaları 1930’larda başlar. Sunila’daki selüloz fabrikasıyla burada çalışan­lar için tasarladığı konut yerleşmesi bu alandaki ilk geniş kapsamlı tasarımıdır. Orta Finlandiya’nın mer­kezi durumunda olan endüstri kenti Sâynâtsalo için II. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanmak üzere bir onarım ve yeni yerleşim planı hazırlamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra hem yalnız olarak, hem de Y.Lindegren, B. Saarnio, M. Tavio ve T. Simberg gibi tasarımcılarla birlikte kent planları, bölge planları yapmıştır. Otaniemi’de kurulan Finlandiya Teknik Üniversitesi kampusunun düzenleyici planı da ona aittir (1955). 1955-1957 yıllarında isveç’in Göteborg kenti merkezi üstünde çalışmıştır. Finlandiya’daki ilk bölge planı olan Kokemâki Vadisi tasarımı da (1943) Alvar Aalto tarafından hazırlanmıştır.

Helsinki’nin merkezi için pek çok tasarım yapıl­mış olmasına karşın bunların hiçbiri uygulanmamıştı. 1958’de Helsinki Kent Meclisi, merkezin yeniden düzenlenmesi amacıyla bir komisyon oluşturmuş, komisyon bir hazırlık çalışmasından sonra Aalto’yu kendi denetimi altında bir tasarım hazırlamakla gö­revlendirmiştir. Aalto’nun, başkenti ülkenin canlı bir kalbi olarak gören planı (1961-1964) Töölö Koyu çevresinin mekân düzenlemesini kapsamaktadır. Bu­rada yelpaze biçiminde bir alan, birbiriyle bağlantılı kültür yapıları, yeni kurulacak iş merkezi Pasila ile bağlantılar, kent merkezine gelen yerden yükseltilmiş ana ulaşım yolu, büyük bir otopark yer almaktadır. Kent Meclisi 196Tde yaptığı bir toplantısında Aalto’ nun önerilerini bundan sonraki gelişmeye temel alınmak üzere benimsemiş, yapım çalışmalarına da 1968’de başlamıştır.

Aalto’nun mimarlığı işlevcilikten yola çıkan bir ^ mimarlıktır. Duyarlı bir malzeme kullanımı, karma­şık olmayan ayrıntı çözümleri, serbest planlan vardır. Yapılarında geçmişin ya da gününün alışılagelmiş biçimlerini yinelemez; dalgalı duvarlı, tek yöne eğimli çatılarıyla belli bir plastiklik elde eder. Beklenmedik iç mekân çözümleri etkileyicidir. Yapılarının çevrele­rindeki araziye en iyi biçimde uyum sağlaması, onu organik mimarlık düşüncelerine de yaklaştırır. Ama bütün büyük mimarlar gibi onu da dar kalıplar içinde anlamaya çalışmak yanlıştır. Kimi yerde akılcı, kimi yerde duygusaldır. Yapıtları dünyanın herhangi bir yerinde yer alabilecek kadar evrenseldir; yine de en başarılı olanları Finlandiya toprakları üstünde gerçekleştirilmiştir.

Alvar Aalto mimarlığı bir bütün olarak görmüş, o nedenle de yapılarında mobilyalardan duvarların ren­gine kadar her şeyle ilgilenmiştir. İç mekânlarda bu denli ayrıntıya inmek onu giderek mobilya tasarımına yöneltmiş, ilk eşiyle birlikte yürütmeye başladıkları ARTEK mobilyalarının tasarım ve üretimine götür­müştür. Bu uğraşını endüstriyel olarak üretilecek başka tasarımlarla da zenginleştirerek ölümüne kadar sürdürmüş, mimarlığıyla olduğu kadar endüstri tasarımcılığıyla da ün yapmıştır. Aalto’nun kent tasarım­ları da işlevci ama rahat ve açık planlardan oluşur. İnsanı gözden uzak tutmayan, her zaman onu ölçü alan sıcak bir yaklaşımı vardır.

Aalto’nun çağdaş mimarlığa en önemli katkısı geleneksel yapı malzemelerini çağdaş biçimlendirme ilkeleri uyarınca kullanmasıdır. Tuğlayı, özellikle de Finlandiya’nın geleneksel yapı malzemesi olan ahşa­bı, endüstriyel olarak üretilen öteki çağdaş yapı malzemelerinin biçimlendirilmesinde kullanılan bir anlayışla, yani endüstriyel üretim koşullarına ve kendi yapılarına uygun, akılcı ve işlevci bir anlayışla ele almıştır. Bu da ona yerel ya da ulusal özellikleri yitirmeden de yeni olabilen çağdaş mimarlık biçimleri yaratma olanağını sağlamıştır. Böylece bir yandan Fin mimarlığının çağdaş düzeye çıkmasına yardımcı ol­muş, bir yandan da çağdaş mimarlığa kendi ülkesine özgü kimi anlatımlar katâbilmiştir.

Alvar Aalto yapıtlarıyla, mimarlık anlayışıyla, malzeme­leri kullanışıyla 20. yy’ın önde gelen mimarları arasında yer almaktadır.

Yapı:

Kent ve Bölge Planlaması:

Kitap:

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansklopedisi, 1. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983