Edebi ŞahsiyetlerFelsefe Yazıları

Ali Şir Nevai Kimdir Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Nizamüddin Ali Şîr Nevaî. Bilgin, devlet adamı Çağatay Türk Edebiyatı şairi (9 Şubat 1441 Herat – Ö. 3 Ocak 1501 Herat).

Yaşamı

Uygur Türkleri’nden Gıyaseddin Kiçkine Bahşi’nin oğludur. Ataları uzun yıllar Timurular’a hizmette bulunmuşlardı. Ali Şir Nevaî, Mirza Baykara’nın torunu Hüseyin Baykara ile birlikte büyüdü. Her ikisi de, Şahruh’un 1447’de ölümünden sonra Horasan’a egemen olan Ebu’l-Kasım Babür tarafından korundular. 1459’da başa geçen Ebu Said’e de hizmet eden Ali Şir Nevaî daha sonra öğrenimini tamamlamak için Semerkant’a gitti. Hüseyin Baykara’nın 1469’da tahta çıkmasına değin burada kaldı. Bu sırada birçok ozan ve düşünürle tanıştı. 14 Nisan 1469’da Hüseyin Baykara’mn çağrılısı olarak Herat’a gitti ve törenle karşılandı. Hemen ardından Hüseyin Baykara’mn mühürdarlığma atandı ve onun en güvendiği adamlarından biri oldu.

1470’te Herat’ta çıkan bir kargaşa üzerine Hüseyin Baykara kenti bırakıp çekilmek durumunda kalmıştı. Bunu fırsat bilen Şahruh’un oğullarından Yadigâr Mehmed, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın gönderiği güçle Herat’a girdi. Bir süre sonra Hüseyin Baykara da ordusu ile Herat önlerine geldi. Çatışma sonunda Hüseyin Baykara Herat’ı geri aldı. Ali Şir Nevaî de divan beyliğine atandı.

Ali Şir Nevaî, büyük dostu Câmi’nin irşadı ile 1476’da Nakşibendî tarikatına girdi. Ali Şir Nevaî’nin gerçek anlamda edebi çalışmaları bu tarihten sonra başladı. Bu arada devlet yönetimindeki yolsuzluklar gittikçe artmakta, sultan olaylar karşısında ilgisiz davranmaktaydı. Ali Şir Nevaî’nin tüm uyarıları etkisiz kalıyordu. 1487’de 15 ay süre ile Esterâbad’a vali olarak gönderilip başkentten uzaklaştırıldı. Ama bu gözden düşme uzun sürmedi. Ali Şir Nevaî, Esterâbad’dan dönünce yeniden divan beyliğine atandı ve bu görevi kendi isteğiyle ayrıldığı 1490’a değin sürdürdü. Bundan sonra da Hüseyin Baykara’nın nedimi olarak yaşadı.

Ülkenin ve yönetimin içinde bulunduğu zor koşullara karşın Nevaî edebi çalışmalarını sürdürdü. Son yıllarında Lisanü’t-Tayr (1498); Muhakeme-tü’l-Lugateyn (1499); Siracü’l-Müslimin (1499); Mahbubü’l-Kulub (1500) gibi yapıtlarını bitirmeyi başardı. 3 Ocak 1501’de Herat’ta öldü.

Edebi Kişiliği ve Eserleri

Ali Şir Nevaî, küçük yaştan beri edebiyatla ilgilenmişti. Babasının Herat’taki evi ozan, ressam ve müzikçilerin toplantı yeri gibiydi. Burada Doğu’nun ünlü klasiklerini okuma olanağı buldu. 12 yaşında iken, ünlü ozan Mir Şahi ile mektuplaştı. 14 yaşında genç bir ozan olarak kendisini çevresinde tanıttı. İlk şiirleri Farsça’ydı. Çünkü o dönemde gençler arasında Farsça şiir yazmak bir hüner sayılıyordu. Daha sonraları yazdığı Muhakemetü’l-Lugateyn’de bu olayı “bilinçlenince Türkçe yazmaya başladığı” biçiminde açıklamıştır. Dört divan dolduran şiirlerini Hazai-nü’l-Maani adı altında topladı . Bu dört divan şu adları taşır.
1. Garaibü’s-Sıgar;

2. Nevadirü’ş-Şebab; 3. Bedaiü’l-Vasat; 4. Fevaidü’l-Kiber.

Ali Şir Nevaî şiirlerini sistemli bir biçimde toplayıp divan haline getirmiştir. Başka ozanlarda olduğu gibi 28 harfle değil, 32 harfle gazeller yazmıştır. Her harf altında topladığı şiirlerini de konularına göre bölümlemiştir. Böylece divanlarını bir kuyumcu gibi özenle işlemiştir. Dört divanındaki beyit sayısı 55.000’in üzerindedir. Bu dört Türkçe divandan başka bir de Farsça divanı vardır. Farsça divanında yaşamı boyunca Farsça olarak yazdığı gazelleri ile yine aynı dilde yazılmış 6 kaside, 1 müseddes, 1 terci-i bent (mersiye), çeşitli kıtalar, rubailer ve tarih kıtaları yer alır. Farsça divanın beyit sayısı 12.000’dir,

Ali Şir Nevaî kaside ve gazelde üstad olarak Türk ozanlarından Lütfi ve Sekkaki’yi göstermiştir. Fars şairlerinden Emir Husrev Dehlevî, Hafız Şirazî ve Câmi’yi övmüştür.
edebiyat/ali-sir-nevai
Ali Şir Nevaî’nin hamsesi de büyük önem taşır. Hamse yazmak eski şairlerce ustalığın ve başarının ölçüsü sayılmıştır. Ali Şir Nevaî hamse yazma işine 1483’de girişmiştir. 46.000 beyit tutan hamsesini iki yıl gibi kısa bir sürede 44 yaşmda iken bitirmiştir. Bu hamsede yer alan mesneviler, daha önce yazılmış mesnevilere birer karşılık niteliğindedir. Bu mesnevilerden Hayretü’l-Ebrar (1483), Nizamî’nin Mahze-nü’l- Esrar’ına karşılık olarak yazılmıştır. İçinde 20’yi aşkın öykü vardır. Ali Şir Nevaî, ele aldığı konuları işlerken çağının toplumsal yaşamını da eleştirmiş, zamanın iki yüzlü softalarını, bilgiyi küçümseyen, bilgisizi değerli sayanları yermiştir. Görevini kötüye kullananlara çatmış, büyüklük taslayan mevki sahiplerini uyarmaya çalışmıştır. Bu öykülerde alçakgönüllüğü övmüş, sözü düşünerek söylemeyi salık vermiştir.

Ali Şir Nevaî’nin ikinci mesnevisi olan Ferhad ü Şirin de Nizamî’nin Hüsrev ü Şirin’ine ve başka mesnevilere yanıt olmasına karşın, özgün bir yapıttır. Nevaî yalnız konu ve kahramanların adını almış, olayları büsbütün değiştirerek yepyeni bir yapıt yaratmıştır. Ferhad’a efsanevi bir kişilik vermiş, onu önce masal çerçevesi içinde ejderle dövüştürmüş, ölümle karşı karşıya getirmiş, sonra yaşam sahnesine çıkarıp vefalı bir dost, içli bir âşık, zavallılara yardım eden bir insan, zalimlerle çarpışmaktan yılmayan bir yiğit olarak betimlemiştir. Böyle bir tip Ali Şir Nevaî’nin kişiliğine ve eğilimine uygundur. Şirin ise, Ali Şir Nevaî’de ince, vefalı, içli bir kadındaki tüm üstünlükleri taşır, düşünce ve davranışlarında abartmaya kaçmaz, çelişkilere sürüklenmez. Nevaî böyle bir tip yaratmak isteği ile Şirin’i özenle işlemiştir.

Leyla ve Mecnun (1484), Arabistan’dan kaynaklanan bir aşk öyküsüdür. Kays adlı içli bir ozanın sevgilisi Leylâ için yazdığı şiirler sonradan bir divan biçimine dönüşmüş, Kays umutsuz aşkın temsilcisi olmuştur. Iran edebiyatında bu olayı ilk kez planlı bir öykü biçimine sokan Nizamî’dir. Ali Şir Nevaî ise öyküye oldukça doğal bir biçim vermiştir.

Seb’a-i Seyyar (1484-1485), Ali Şir Nevaî’nin hamsesinde yer alan dördüncü mesnevidir. Nizamî’ nin Heft Peker ve Emir Husrev Dehlevî’nin Heşt Bihişt mesnevilerine yanıttır. Ali Şir Nevaî bu mesnevisini, konuyu Nizamî’den alarak ve Emir Husrev’ den yararlanarak yazmış; ama olayları ve olayları birbirine bağlayan nedenleri hayli değiştirerek, kendi düşüncesine uygun yepyeni bir yapıt ortaya koymuştur. 5.000 beyit tutan bu mesnevinin en büyük özelliği olayın içindeki masalların yama olmaktan çıkartılıp belli bir gerilim çizgisine oturtulmasıdır.

Sedd-ı Îskenderî (1484-1485), Ali Şir Nevaî’nin hamsesindeki beşinci mesnevidir. Nizamî’nin İskendername’sıyie Emir Husrev’in Ayine-i îskenderî’sine karşılıktır. Eser, Makedonya Kralı İskender’in yaşam öyküsünü ve serüvenlerini kapsar. Ancak İskender, İslam düşünü içinde ele alınmıştır. Öykü bölümlere ayrılmış, her bölümün sonuna konu ile ilgili bir düşünce eklenmiştir. Ayrıca İskender’in Aristoteles’le konuşmalarını içeren ve daha önce yazılmış İskender-name’lerde bulunmayan dört bölüm eklenmiştir. Ali Şir Nevaî bu yapıtında adalet, af, doğruluk gibi hükümdarlarda bulunması gereken özelliklerin Hüseyin Baykara ve oğlunda da bulunmasını dilemiş, verdiği öğütler ve anlattığı öykülerle onlara ders vermek istemiştir. Aristoteles’in İskender’in sorularına verdiği yanıtlar da birer ders niteliğindedir. Gerçekte Aristoteles Ali Şir Nevaî’yi temsil eder. Yarattığı İskender de, taşıdığı niteliklerle bir Türk hakanıdır; insanların iyiliği ve mutluluğu için çalışan, halkı zulümden koruyan adaletli ve yüksek bir hükümdar, olgun bir düşünürdür. Tüm bunlar dışında Ali Şir Nevaî İskender’i olanaklar ölçüsünde tarihi çerçeve içine oturtmak istemiştir. Ali Şir Nevaî’nin öykücülükteki gücü bu eserde diğer mesnevilerden daha çok göze çarpmaktadır.

Ali Şir Nevaî, bir değişim döneminin yetiştirdiği bir sanatçıdır. Görüşlerini özellikle mesnevilerinde ortaya koymuştur. Timurlu saltanatının bunalım geçirmekte olduğunu görmüş, buna önlemler düşünmüştür. Türk dili ve yazınının Orta Asya’da yüzyıllarca kendi gidişine bırakılmasına karşı çıkmış, bu dili canlandırmak için çaba göstermiştir. Çağatayca onun elinde üstün bir yazın dili durumuna gelmiş, Çağatay yazını onunla ilk doruğuna ulaşmıştır.
Eserleri:

Ali Şir Nevai’nin dördü Türkçe, biri Farsça olmak üzere beş divanı vardır. Türkçe divanlarının genel adı Hazain-ül-Maani’dir. Türkçe divanlar, sırasıyla; 1) Garaib-üs-Sıgar: Çocukluğunda yazmış olduğu şiirlerden meydana gelmiştir. 2) Nevadir-üş-Şebab: Gençliğinde yazdığı şiirleri ihtiva etmektedir. 3) Bedayi-ül-Vasat: Olgunluk devresine ait şiirleri bu eserde toplamıştır. 4) Fevaid-ül-Kiber: Yaşlılığında söylemiş olduğu şiirlere ayrılmıştır.

Ali Şir Nevai’nin diğer eserleri şunlardır:
Hayret-ül-Ebrar: İslam ahlakı, tasavvuf, iman, adalet, doğruluk, ilim, cehalet, yiğitlik, edeb gibi konular üzerine yazılmış, manzum makale ve hikayelerden müteşekkil bir mesnevidir.
Ferhad ve Şirin.
Leyla ve Mecnun: Nevai’nin üçüncü mesnevisidir. Bu mesnevi, Nizami’nin ve Hüsrev-i Dehlevi’nin izinde yazılmış olmakla beraber, olayların psikolojisi, tasviri ve sosyal hayat içinde işleyişi bakımından tamamiyle orijinal, milli ve mahalli bir eser görünüşündedir. Hikayede şahısların ve olayların tasviri, kelimelerle yapılan bir tablo halinde, adeta Orta Asya hayatını ortaya sermektedir.
Seb’a-i Seyyare: Bu mesnevi, meşhur Sasani Hükümdarı Behram-ı Gur’un hikayesidir. Daha çocukken babası tarafından Medain’den çıkarılan ve babasının ölümünden sonra çıkan taht kavgaları arasında, bir ordu ile Medain’e gelerek hükümdar olan Behram-ı Gur’un yaptığı savaşlar, av maceraları bu mesnevinin mevzuunu teşkil etmektedir.
Sedd-i İskenderi: Bu mesnevi, Zülkarneyn aleyhisselamın hayatını, fetihlerini, kahramanlıklarını ve adaletini anlatan bir İskendernamedir. Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk edebiyatında ilk hamse yazan da Ali Şir Nevai’dir.
Lisan-üt-Tayr: Büyük alim Feridüddin-i Attar’ın Mantık-ut-Tayr’ına nazire olarak yazılmış, 3500 beytten meydana gelen tasavvufi bir eserdir.
Muhakemet-ül-Lügateyn,
Mecalis-ün-Nefais: Bu eser, Türk edebiyatında ilk defa Ali Şir Nevai tarafından yazılan bir şairler tezkeresidir ve pekçok şair tarafından örnek alınmıştır.
Mizan-ül-Evzan: Türkçe olup, bu eserde, Orta Asya Türk nazım şekilleri hakkında bilgiler ve örnekler verilmektedir.
Nesaim-ül-Mehabbe: Orta Asya’da yaşayan velilerin hayat ve menkıbelerini anlatan bir Tezkiret-ül-Evliya’dır. Tasavvufun Türkler arasında nasıl karşılandığı, büyük velilerin Türklerden nasıl saygı ve sevgi gördüğü, Türk tasavvufu hakkında bilgiler veren bu eserde, özellikle halk psikolojisi bakımından önemli çizgiler vardır.
Nazm-ül-Cevahir (Türkçe),
Hamset-ül-Mütehayyirin,
Tuhfet-ül-Müluk (Farisi),
Münşeat (Türkçe),
Sirac-ül-Müslimin,
Tarih-ül-Enbiya (Türkçe),
Mahbub-ül-Kulub fil-Ahlak,
Seyf-ül-Hadi ve Rekabet-ül-Münadi.

İlgili Makaleler