İslam Filozofları

Ali Şeriati Hayatı Eserleri Fikirleri

ESERLERİ VE DÜŞÜNCELERİ
Şeriati’nin geride bıraktığı eserler; konferanslar, ders notları, kitaplar, makaleler (ki bunların herbiri onbinlerce nüsha basılmış veya teksir edilmiştir) kişiliğinden ve eylemlerinden de önemlidir. Genç kuşakların, bütün bu eserlere gösterdiği ilgi, unutulacak gibi değildir. Şeriati’nin bütün söyledikleri ve yazdıkları, son derecede ileri bir samimiyet ve inançla dile getirilmiştir. Bütün bunlarda, olağanüstü bir yeteneğin

izlerini görmek mümkündür. Dr. Şeriati’nin son derecede verimli ve orijinal eserlerine bir göz attığımızda, onun basit ve yüzeysel çalışmalara pek itibar etmediğini görürüz. Ama o, güçlü kalemi ve seçkin üslûbuyla en derin felsefî düşünceleri, en k^armaşık bilimsel ve sosyolojik konulan bile kolayca anlaşılabilir hale sokabiliyordu. Buna karşılık, onun bazı yazı-larının anlaşılması biraz zor gibi gelebilir: Yalınkat düşünmeye alışmış olanlar, onun benzetmelerini, sembolik üslûbunu ve bazı kelimelere yüklediği derin anlamlan kavramakta güçlük çekebilirler. Araştırmaya dayanan, dinamik düşüncelerle karşılaştıklarında, ufak-tefek. «itiraz»larda bulunmayı alışkanlık haline. getirmiş; yani düşünce tembelliğine yakalanmış, ifsat edilmiş ve “‘(İnsanlan) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel sözle çağır» (K. 16/125) hükmünü çoktan unutmuş tek boyutlu kafalar için qııun eserleri bulunmaz bir sorgu-sual fırsatıdır. Şeriati’nin teorileri dini ‘bir temelden hareket etmekle birlikte, saglam epistemo- lojik, felsefî, tarihî ye sosyolojik dayanaklardan da faydalanmakta, belirli bir hayat ve düşünce diyalektiğinden gelişmektedir. Şeriati’nin görüşüne göre doğ-‘ ru düşünce olmadan doğru1 bilgi; doğru bilgi olmadan da inanç olmaz. Bu üçü, uyanık bir şuur veya teori ve pratikte mükemmele ulaşmak isteyen bir hareket için mutlaka gereklidir. Bilmeden inandığımız yüzeysel inançlar, -çok geçmeden fanatizme ve batıl inançlara dönüşür, toplumsal yapıyı olumsuz yönde etkiler. Toplumda ideolojik dönüşüm başarılmadan, hiçbir köklü dönüşüm gerçekleştirilemez. Hızla gelişen , çağdaş dünyada en çok ihtiyaç duyduğumuz şey de, işte bu ideolojik ve fikrî dönüşümdür. Bu tür bir dönüşüm, yaygın bir hareket haline gelmeden önce, ferdin hayatrn’da ve şuurunda kök salmış olmalıdır. Ancak bu yolla, «kutsal» kurumlar adı altında donup katılaşmış olan hareketsiz yapılar, toplumun varlık hamlesinde etkin bir rol oynayan canlı ve hareketli un- .^^lar haline gelebilir.
İslam hakkında doğru bilgi edinebilmek için muvahhid bir tarih felsefesi ve toplumsal gerçekleri şimdiki halleriyle ortaya koyan bir «şirk sosyolojisi» gereklidir. Şeriati’nin «Adem’in Varisi: Hüseyin» isimli eserindeki tarihi ve sembolik çözümleme, İslam’ın belirli bir zamana ve coğrafyaya özgü beşeri bir ideoloji olmadığını, uzak dağ kaynaklarından fışkırıp, kayalıkları aşarak, çoğala çoğala denize ulaşan gür bir ırmak gibi bütün insanlık tarihini kuşattığını göstermektedir. Bu ırmak sürekli akıp durmaktadır ve belirli zamanlarda gönderilen peygamberler ve onların izleyicileri bu akıntıya hız kazandırmışlardır. Bütün tarih, Hak’la batıl arasındaki mücadeleden, tek- tanrıcılıkla çoktanrıcılık arasındaki savaştan, zalimlerle mazlumlar, yoksullarla zorbalar arasındaki çarpışmadan ibarettir. Bu mücadele ve çatışma, Habil’le Kabil’in hikayesinde sembolik olarak dile getirilmiş-tir. Ruhban sınıfı vp mal-mülk sahipleri, her zaman, peygamberlere karşı koymaya yeltenen sömürücü sınıfı teşkil etmişler, buna karşılık yoksullar, mazlumlar ve takva sahipleri hep peygamberlerin ve şehitlerin yanında olmuşlardır. Tevhid inancı, toplumsal ve tarihî sorumluluktan ayn düşünülemez. Bu yüzden, tevhide inanan bir toplum, cihadla da mükelleftir. Bu ebedî mücadele, insanın toplumsal tarihiyle, Hz. Adem’le birlikte başlamıştır ve bu adalet mücadelesinin bayraktarlığını da hep peygamberlerle sadıklar yapmışlardır. Böylece insanoğlunun toplumsal hareketleri muvahhid dünya görüşüyle birleşmiş ve onunla ahenk içinde gelişmiştir.

Şeriati’nin düşüncelerinin önemli bir yönü de, şirk sosyolojisi adını verdiği, günümüz toplumlarının gerçekçi ve eleştirel çözümlemesidir. O, toplum daki değişik zümre ve tabakaların, özellikle aydınların rolünü; yeryüzündeki karşıt ideolojileri ve düşünce akımlarını; değişik medeniyet ve kültürlerin rolünü Cherbiri tevhid inancından yoksun olan bütün bu unsurları) «şirk sosyolojisi., başlığı altında tartışmaktadır. Ona göre, tevhid inancından yoksun çağdaş insan, yabancılaşmış bir varlıktır ve şuursuz bilim, bir tür ye,ni-skolastisizm halini almıştır. Bu durumda, gerçek aydınların yerini sahtekârlar doldurmuştur. CBkz.: «Yeni-Skolastisizm», ..Temeddün ve Teceddüt.., «Ya-bancılaşmış İnsan.., «Şirk Sosyolojisi.., ..Aydın ve So-rumluluğu.., «Varoluşçuluk ve Nihilizm.. v.dJ
Sosyolojik açıdan baktığımızda, pek az îran’lı bilim adamının çağımızdaki İslam toplumunu Şeriati kadar gerçekçi bir gözle değerlendirdiğini görürüz. Onun için önemli olan, soyut kavramlar değil, değer yargıları, ilişki biçimleri, düşünce ve inanç yapıları gibi, İslam toplumunda yürürlükte olan gerçeklerdi. Şeriati, aydınların sadece Avrupai düşünce akımlarım ve kendi toplumlarının toplumsal gerçeklerini bil-melerini, böyle bir çözümleme için yeterli görmüyordu. Böyle sınırlı bilgilerle, yanlış yola sapmak ve gerçekçi olmayan sonuçlara varmak ihtimali çok kuvvetliydi. Mevcut gerçeklerin çözümlenebilmesi, ancak, bazen yabancı dillerdeki karşılıklarından çok daha zengin ve anlamlı olan kendi felsefemizin, kültürümüzün, dinimizin ve edebiyatımızıntabirlerine, kavramlarına dönmekle mümkündür. Batı sosyolojisinin, COn- dokuzuncu Yüzyıl sınaileşmiş Avrupa toplmunun ve Yirminci Yüzyıl’ın ilk yarısındaki saldırgan, emperyalist toplumun çözümlenmesinden elde edilen) basmakalıp kavramlarım dilimize çevirip tekrar etmek bize hiçbir şey kazandırmaz. Zira bu kavramların, bizim çağdaş hayatımızla hiçbir ilgisi yoktur. Biz, kendi top- lumumuzda ortaya çıkıp biçimlenen, kendi toplumsal yapımızın niteliğine, kendi manevi yapımıza., kendi toplumsal davranış kalıplarımıza, kendi toplumsal gerçeklerimize denk düşen değerleri, ilişkileri ve bireylerimizin bütün bu değerlere, ilişkilere gösterdikleri psikolojik tepkileri incelemeliyiz. Bunun için, İran’daki İslâm toplumunda tarih içinde oluşan ve kapsamlı bir sosyolojik kavramlar sistemi geliştiren ilişkileri çözümlemelerimize temel olarak almalıyız. Bu açıdan ba-kıldığında, ümmet, imamet, adalet, şehadet, ta.kiye, taklid, sabır, gayb, şefaat, hicret, küfür, şirk, tevhid gibi kavramlar, bunlara tekabül eden veya benzeyen Avrupai kavramlardan çok daha anlamlıdır.

Şeriati her zaman gerçeklere parmak basmış, soyut düşüncelerden sürekli kaçınmıştır. O, özellikle İslâmi bakış açısı ve düşüncesi nedeniyle, kendi toplu- ;munu incelerken pozitivist ve marksist sosyolojiye itibar etmemiş; köklü tarihi ve dini yöntemleri uygulayarak çağdaş İslâm sosyolojisine yeni boyutlar kazandırmıştır. Tophımuri «statik,. yönünü (değişik dini ve din-dışı çevrelerin mevcut ilişkileri, değerler ve inanç-lar sistemini) incelerken de, «dinamik» yönünü (İslâm ümmetinin ve İran toplumunun çeşitli dönemlerde geçirdiği değişiklikleri) incelerken de, gerçekçi bir çözümleme ve sosyolojik eleştiri yöntemi kullanmıştır. Ne var ki, Şeriati, sosyoloji gibi bir bilim dalında «tarafsızlık» düşüncesini hiçbir zaman kabul etmemiştir. Ona göre, özellikle -bilimsel tarafsızlık kavramının anlamını iyice kaybettiği, «gözlem» ve «tamml^a»nın yerini «inanç» ve «katılma»nın aldığı- günümüzde sosyolog artık sadece bir «toplum gözlemcisi» olarak kalamaz. Bu yüzden, Şeriati’nin bütün yazdıkları ve düşüncelerini sosyolojik açıdan değerlendirmek uygun olur. O, çok yönlü, gerçek bir İslâm sosyolojisinin hem temellerini atmış; hem de bu alanda öncülük görevini üstlenmiştir.
Bizim için önemli olan, onun tarihi, tarih felsefesini, dini, şeriatı ve sosyolojiyi hep muvahhid dünya görüşü açısından incelemesidir. Böylece tevhid, hem insan toplumunun tarihini aydınlatan bir tarih felsefesinin, hem de onun geleceğine ışık tutan bir görüşün fikri ve ideolojik temelini oluşturmaktadır.

O halde, onun bütün felsefi, tarihi ve sosyolojik çözümlemeleri, kendisinin de çok açık bir biçimde gösterdiği gibi, tevhid inancmda birleşmektedir:

Tevhid’in artık felsefi, teolojik ve bilimsel tartışma ve yorumlama çevrelerini aşıp, yere indiği; artık toplumun işleyişine karışmaya başladığı söylenebilir. Sınıf ilişkileri, bireylerin durumu, birey-toplum ilişkileri, toplumsal yapının değişik yönleri, toplumsal üst-yapı, toplumsal kurumlar, aile, siyaset, kültür, iktisat, mülkiyet, toplumsal ahlak, bireylerin ve toplumun sorumlulukları gibi, toplumsal ilişkilerle ilgili pek çok konuda tevhid çeşitli sorular ileri sürmektedir. Böylece tevhid, bütün toplum işleri için gerekli olan fikri temelleri sağlamaktadır. Tevhid’in bu yönünün, tevhid inancı üzerine kurulan, gerek maddi ve iktisadı, gerekse fikri ve imani yapısı çelişkisiz bir toplum için gerekli ideolojik temelleri ve fikri h^xı sağladığı da söylenebilir. O halde tevhid ve şirk meselesi, evrensel bir sosyoloji felsefesine, toplumun ahlaki yapısıyla, yasal ve- geleneksel düzenine bağlanmaktadır.
Tevhid düşüncesini toplumsal düzleme yerleştiren ve toplum anlayışını tevhid kavramına bağlayan bu yeni yaklaşım, çelişki ve çatışmanın ötesinde bir aşa-. mayı gözönü:.hde canlandırmak istemektedir. Şeriati’- nin sosyolojisi, dünya görüşünün bir yansımasıdır… toplum içinde elle tutulur sonuçlar veren bir dünya – görüşünün … O, toplum hayatında, toplumsal tevhid’le, toplumsal şirk arasında, bütün tarih boyunca süren bir mücadele olduğunu görür:
Muvahhid dünya-görüşü, varoluşu nasıl vah- 7 detle’ açıklarsa, insan toplumunu da ayni şe
kilde açıklayıp yorumlar. Evrensel vaırlık düzleminde tevhid çeşitli ve çelişkili güçlere, putperestlerin çeşitli putlarına, insanla- nn kaderini ve tabiat olaylarını etkilediği , sanılan tabiat-üstü uyduruk varlıklara nasıl karşıysa; insan toplumlannda da, insanların sırtına binen, onların gücünü zorla gasbe- den, sınıflar arasına k^armaşık toplum düzenleri ve toplumsal ilişkiler yerleştiren dünyevi putlara: yani kısaca insanı düzlemdeki şirk’e de karşıdır.
Şeriati için, sadece «şuurlu ve uyanık» insanların İslam’ının bir değeri vardır. Islâm’da kişiliğin yapısıyla, değişmesi birbirini tamamlayan şeylerdir. Şeriati’- nin pek sevdiği «Hayat inanç ve cihaddan ibarettir» sözünü bu çerçevede anlamak gerekir.. Onun, çağımızın şuurlu müslümanlanna, özellikle de samimi ve aydın gençlere ulaştırdığı son derecede önemli ve

acil mesaj budur. «Gençlik bir kere inandı mı, herşeyiyle bağlanır ve çok kısa zamanda, Islâm’ın hedeflerine ulaşma mücadelesinde etkin bir unsur haline gelebilir.»
Şeriati’nin bu alandaki katkılarını hiç kimse inkâr edemez.

BİBLİYOGRAFYA
Merhum Dr. Şeriati, çok çalışkan bir yazar ve mesajını ulaştırmak için çırpınan bir aydındı. Her zaman, söyleyecek veya yazacak yeni bir sözü vardı. Bu yüzden, bütün eserlerini ve düşüncelerini burada saymamıza imkân yok. Onu anlamanın tek yolu, doğrudan doğruya, kısa ama hareketli bir ömre sığdırdığı eserlerine başvurmaktır. Konferanslarının, tartışmalarının, sosyolojik ve tarihi incelemelerinin, yazılan nın sayısı yüzleri bulur. Bunların çoğu, yurt-içinde veı yurt dışında defalarca, binlerce nüsha basılmıştır. Bütün yazdıkları biraraya geldiğinde, bir tür «Islâm Ansiklopedisi» oluşturur. Eserlerinin ve konferanslarının başlıklarına şöyle bir göz attığımızda, hep yeni bir konu peşinde olduğunu görürüz. Kuran ve ilk müs- lümanlann katıksız Islâm’ı onun yol göstericisiydi. Pek çok eser vermiş olmasına rağmen, ayni konuyu tekrar ettiği çok enderdir. Bu yüzden, onun düşüncesini tam olarak kavrayabilmek için bütün yazdıklarını incelemek gerekir. Kısacık ömrünü samimi bir inahçla doldurmuş ve gerek üniversitelerdeki, gerekse geleneksel çevrelerdeki gençler arasında yeni bir düşünce akımının doğmasına yol açmıştır.
Allah’tan rahmet dilerim.
Gulam Abbas Tavassuli

Önceki sayfa 1 2 3 4

İlgili Makaleler