İslam Filozofları

Ali Şeriati Hayatı Eserleri Fikirleri

PARİS ÜNİVERSİTESİ’NDE
Paris ÜniversiteSi’nde geçirdiği beş yıl, hem çalışmalarına devam etmesine, hem de İran’da bulunmayan kitaplarla tanrşmasına vesile oldu. Burada, değişik toplumsal ve felsefi düşünce akımlarını doğrudan öğrenmek, Bergson, Camus, Sartre. Schwartz gibi yazar ve düşünürl’erin, Gurwitsch, Berque gibi sosyologların ve Massignon gibi islâmiyatçılal”jJl eserlerini apacısız okuyup incelemek imkanını buldu. Özellikle İslâm araştırmaları ve sosyoloji ilgisini çekiyordu. Öğrenim alanı olarak d!l bunları seçti. Çözümleyici ve eleştirel Fransız sosyolojisi onu büyük ölçüde etkiledi. Bir süre devam eden bu etkiye rağmen, onun toplumsal görüşü, «düşünce»yle «davranış»ı bir bütün kabul ediyordu. Sosyolojiyi mutlak bir bilim kabul eden pozitivist yaklaşım da, katıksızAnarksist yaklaşım da ona pek tutarlı gelmedi. Her iki yaklaşım da, sınaileşmemiş ülkelerin -bir başka deyişle «Üçüncü Dünya Ülkeleri» denilen ülkelerin- gerçeklerini çö-zümlemekte ve kavramakta yetersiz kalıyordu. Şeria- ti, sürekli olarak, kapitalist toplumun ve komünist sistemin içinde bulunduğu duruma, kalkınma seviyesine aldırmaksızın, bağımsızlıklarını kazanabilme

için mücadele eden bu insanl^arın kendi öz gerçeklerini çözümleyip açıklayabilen bir sosyoloji geliştirmeye çalıştı.
1 Şeriati’nin Fransa’da kaldığı yıllar, Cezayir Dev- rimi’nin en gürültülü dönemine rastlar. Bu dönem, yüzyılı aşkın bir süredir emperyalizmin boyunduruğu altında ezilen müslüman bir halkın, kıyasıya bir cihada, bir ölüm-kalım mücadelesine giriştiği; savaşı ta Fransa- içlerine kadar taşıdığı bir dönemdir. Avrupa’da, değişik partiler ve gruplar, hatta bilim adamlarıyla sosyologlar, bu konuda, olumlu veya olumsuz değişik tavırlar takınmaktadırlar. Cezayir’in sürekli Fransa’ya bağlı kalmasını savunmakla Fransız- Komünist Partisi’nin ve Cezayir Komünist Partisi’nin sergiledikleri tavır, son derecede ibret vericidir. Şeriati, müslüman halklann anti-emperyalist bağımsızlık mücadelelerini kendinden ayn görmediği için, Cezayir’de olup-bitenleri yakından izlemekte, onlann kadşrini kendi kaderiyle birlikte düşünmektedir. Ne var ki, Cezayir’de sürüp-giden kanlı devrp bambaşka bir şeydir… tamamiyle nev’i şahsına münhasırdır: Dost – düşman, kimse bunu inkâr edemez. Daha önce, bu savaşın bir benzeri daha görülmemiştir. Köylüsüyle dağlısıyla, bütün müslüman halk, on milyonluk bir kitle halinde, emperyalizmin en güçlü ordularından birine, 500.000 kişilik Fransız savaş ahtapotuna karşı kıyasıya cihad etmektedir… Cezayir halkı bir milyon şehit verir ama; sonunda düşmanı dizlerinin üstüne çökertmeyi de başarır. Arap olsun veya olmasın, adalet aşığı bütün müslüman güçlerin Cezayir hareketini desteklemeleri, onu kendi yüreklerinde duymaları ve kendi öz davaları saymaları, çok anlamlı bir gerçektir. C4), ‘ ■
Cezayir , Milli Kurtuluş Cephesi’nin emri üzerine, çok sayıda müslüman öğrencinin (ki bunların arasında Tıp Fakültesi’nin Politeknik’in son sınıfında oku- yanı.ar da vardır) öğrenimlerini bırakarak, Cezayir mücahidlerinin saflarına katıldıkları da bir gerçektir. Mücadelenin bir başka yönü de, Cezayir meselesinin derinliklerine inmemizi ve onun kökenlerini anlayıp açıklamamızı sağlayan felsefî, sosyolojik ve psikolojik çözümlemeler, bizzat mücadelenin ürettiği teori ve düşüncelerdir. Cezayir hareketinin içinde ve dışında – sürdürülen bu teorik çalışmalar, değişik dillerde ya- ı yınlanmış pek çol (4) Bu satırları okurken, Türkiye’nin «Cezayir meselesbndeki tercihlerini, 1955 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kuru- lu’nda Cezayir’e karşı Fransa’yı tutmasım utançla hatır’ lamamak mümkün değildir. Oysa bu Genel Kurul toplantısında Yunanistan bile Cezayir’i desteklemiş, konunun Birleşmiş Milletler’de ele alınması doğrultusunda oy kullanmıştır. Aralık 1965 tarihinde Kıbrıs konusunda yapılan oylamada, Asya – Afrika devletlerinin Yunanistan’ı desteklemesini «yadırgayanlar», bunun nedenini uzaklarda aramamalıdırlar. Türkiye, 1957 yılında da, 1958 yılında da, 1959 yılında da, Asya – Afrika ülkelerinin Cezayir için hazırladıkları «self – determinasyon)) teklifine karşı çıkmış ve Fransa’nın yanında yer almıştır. (Bkz: Olaylarla Türk Dış Politikası, M. Gönlübol, C. Sar, A. Ş. Esmer, O. Sander, A. H. Ülman, A.’ S. Bilge, D. Sezer, Ö. Kürkçüoğlu; Ankara, 1977, S. 324.) (T.Ç.)
(5) Bu çalışmaların hemen hiçbirinin Türkçeye çevrilmemiş olması, ülkemiz aydınları için bir kayıptır. Konuyla ilgili olarak Türkçe’ye çevrilmiş bir-iki kitaptan biri olan «Cezayir’de İslama Yeniden Doğuş)), [Malik Binnebi, İstanbul 1973] gecikmiş bir örnek olarak bu arada sayılabilir.

El-Mücahid gazetesi, mücadelenin düşünce yönünü yansıtmakta ve çözümlemekte önemli görevler üstlenmiştir. Bazı Fransız aydınlan da bu çalışmalara büyük ölçüde katılmışlardır. Bunlar arasında Franz Fa- non’un denemeleri ve kitapları özellikle dikkati çekmektedir. Cezayir uyruğuna geçen bu psikolog, Cezayir devriminin daha ilk günlerinden itibaren Cezayirlilerin saflarına katılmış ve Yeryüzünün Lanetlileri, Cezayir Devriminin Beşinci Yılı gibi pek çok eser yazmıştır. Fanon’u keşfedip Avrupalılara ilk tanıtan Jean – Paul Sartre’dır. Fakat onu tam anlamıyla ilk olarak Dr. Şeriati 1962 yılında, Avrupa’daki İran’lı öğrencilerin yayınladıkları bir dergide ‘ incelemiştir. Cezayir Devrimi’ne getirdiği derin sosyolojik ve psikolojik çözümlemeler nedeniyle, Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri isimli eserini,.. İran’ın değişmesi için mücadele edenlere sunulmuş değerli bir armağan olarak nite-lendirir. Şeriati, Fanon’un daha önce hemen hemen hiç bilinmeyen belirli teorilerini geliştirip, kitaplarında ulaştığı bazı sonuçlan Farsça’ya çevirerek, Fa- non’un düşünce ve yaklaşım tarzının -kendisinin de bir parçası olduğu- İran halk hareketine yansıması- m sağlamıştır. Zamanla, Fanon’un etkisiyle, konuşmalarında ve yazılarında şu ^ir ifadeler görülmeye başlamıştır:
Gelin dostlar Avrupa’yı terkedelim; onu maymunca taklid etmekten vazgeçelim. Durup dinlenmeden jıs anlıktan söz eden, ama nerede insanlara rastlarsa onların kökünü kurutmaya kalkışan bu Avrupa’yı kendi kaderiyle başbaşa bırakalım. *
Ke:ıdisine derin bir sevgi besleyen ve söylediklerinin do^mluğunu ruh^umL.1 derinliklerinde duyanŞeriati’nin ustallıtlı sunuşu sayesinde Fanon, İran’da tanındı ve sevildi. Bunun sonucu olarak bazı seçkin yazarlar onun düşüncelerini ayrıntılı olarak incelemeyi ve eserlerini çevirmeyi sürdürdüler.
Şeriati ayni şekilde, diğer devrimci Afrikalı yazarların tanınmasında da önemli bir rol oynadı. Bunlar arasında, müslüman olmayan bazı yazar ve şairlerin yanısıra ,Cihadlann En Güzeli (Efdal El-Cihad) isimli eserin yazarı Ömer Uzgan da vardır. Şeriati’ye göre, Afrika’daki İslâmî halk hareketlerinin biçimlendirdiği düşünceler, İran müslümanlarının toplumsal ve Siyasi mücadelecine de yeni bir entellektüel canlılık getirebilecek niteliktedir. Böylece, dostlarına ve öğ- rencVerine, çağımızdaki sahih İslâmî hareketlerd,en öğrenebilecekleri pek çok şey olduğunu sürekli hatırlatmıştır.

Avrupa’da ‘bulunduğu sıralarda kitaplarını okuyup düşüncelerini incelediği veya şahsen görüştüğü düşünür ve yazarlarla olan ilişkisi (aydınlarımızın büyük bir çoğunluğunda görülenin tersine) edilgen bir ilişki değildir. Bu ilişkiler, onun, orijinalitesini ve yaratıcılığını korumak şartıyla yeni yeni düşünceler geliştirmesine yaramıştır. Toplumla ilgili inceleme ve anlayışını, «şekli» ve «resmi» sosyolojinin.- varsayımlarına değil; toplumun gözlenebilir, güncel hareketlerine dayandırmıştır. Kaldı ki, onun çalışmaları ve _ çözümleri de pekala eleştirilebilir. Sosyal bilimler dalında doktorasını tamamlayıncaya kadar, Paris’te kaldığı süre içinde, diğer üniversite öğrencilerinin yaptığı gibi bütün zamanını ders çalışarak ve imtihanlara hazırlanarak geçirmemiş; kendisini şuurlu ve seçkin bir mücahid olarak yetiştirebilmek için büyük çaba harcamıştır.
O sıralarda, eyleminin, onu başkalarından ayıran

üç yönü vardı: Fikrî mücadele, siyasî mücadele ve .gerçek bir eğitim sisteminin gelişmesi için verdiği mücadele. Her üç mücadele de halka, daha doğrusu ümmete faydalı olabilmek içindi. Öğrenci hareketlerinin gürültü-patırtısı içinde büsbütün eriyip gitmektense halkı için birşeyler yapmak istiyordu; ama kalıcı ve değerli birşeyler… Herkesten çok o, tek ve yeri dol-durulamaz hedefin halk kitleleri olduğunu görüyordu.
Şeriati’nin Paris’te bulunduğu yıllarda, İran’daki dinî hareketin ilerici kanadı yeni ve canlı bir döneme girmişti. Ülkede kısa bir süre esen özgürlük rüzgarından sonra, zulüm ve baskı gündelik hayata yeniden hakim olmuştu. Tutuklamalar, yargılamalar, ağır hapis cezalan, insanlık-dışı işkenceler yeniden başlamıştı. Zulmün en büyük hedefi dindarlar; özellikle de, açık-seçik bir ideoloji ve tutarlı bir eylem programıyla ortaya çıkan tek ^^p olan Özgürlük Ha-reketi INehzat-i Azadi) ’ne katılmış olanlardı. Muhteşem 12 Muharrem 1383 CM. 5 Haziran 1963) ayaklanması, İran’daki İslâmî harekete yeni bir yön kazandırdı ve gerçek mücahidlerle «mevsimlik» göstericiler birbirinden ayrıldı. Şeriati de bu harekete dahildi; hatta Oüu kardi sayıyordu. Bu arada,
eser yazmaktan, hakkı açıklamaktan ve Ayetu”~ lı Humeyni’nin güçlü önderliği sayesinde biç,innt:nen İslâmî hareketi incelemekten bir an bile geri kalmadı. Öte yandan, İran’daki hareket taman-nn dini h?r temele dayandığı halde, yurt dışırcd.Ki Farsça yı:tyu. larm büyük bir bölümü din.’ -aşı, hatta din-düşmanı bir hava taşıyordu v …. ı. dışm daki tren’1’ aydınlar, İran’ın toplumsa’ gerçeklerini ve sürdürülen müca-delenin içyüzünü -kötü niyetle veya cehaletten- ‘gör mezlikten çeliyorlardı.
Ne v.:tr ki, Şeriati ve aynı düşünceyi paylaşan bir-

kaç arkadaşı, ı\vrupa’nm en çok okunan Farsça gazetesini yayınl^ayı başardılar. İşlek kalemi ve ze-‘ kasıyla Şeriati, bu gazeteyi, halk hareketinin en ciddi ve en gerçekçi yayın organı haline getirdi. Bu gazetede, yurtdışındaki aydınların düşünceleriyle İran’daki halkın mücadelesi ahenkli bir biçimde birleşti.
Sözün kısası, Şeriati’nin Fransa’daki öğrenim yıllan sürekli düşünce ve eylem içinde geçti ve yurtdı- şındaki İran’Iılan çok etkileyen düşünce akımını o başlattı. Ortaya koyduğu eylemin değişik yönleri son derşcede önemli olduğu halde, burada daha fazla ay- nntıya giremeyeceğimiz için, bu militan düşünürün etkilerine bu kadarcık değinmekle yetinmek zorundayız

Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa

İlgili Makaleler