Tarihi Eserler

Ali Pa­şa Camii (Babaeski), Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Ali Pa­şa Camii, Babaeski’de XVI. yüzyıla ait cami.

Üzerinde İnşa kitabesi olmamakla be­raber 1561-1565 yılları arasında vezîri-âzamlık yapan Semiz Ali Paşa tarafın­dan hassa mimarı Koca Sinan’a yaptırıl­mış olduğu bilinmektedir. Cedid Ali Pa­şa Camii olarak da anılan külliyenin 982 (1574-75) tarihli vakıf muhasebe kaydın­da hamam, kervansaray ve dükkânla­rından da bahsedilmektedir. Edirne’de bulunan Ali Paşa Çarşısı da yine Mimar Sinan’a yaptırılarak geliri Babaeski’deki bu camiye vakfedilmiştir. Hüseyin Ay-vansarâyî Veteyât-ı Selâtîn’inde (s. 24) Semiz Ali Paşa’nın hayratını, “Babayı atık kasabasında bir kebîr camii ve bir çifte hamam ve çarşıda bir mâ-i lezîz çeşmesi carîdir” şeklinde kaydettiğine göre, belki XVIII. yüzyıl sonlarında med­rese ve hanı harap olmuş, fakat çifte hamam ile çeşmesi mevcuttu. Sinan’ın eserlerine ait listelerde cami ile medre­se anılmakta fakat kervansaray ile ha­mamın adları geçmemektedir. 982 ta­rihli muhasebe evrakında bunlar “Hamâm-ı cedîd” ve “Kârbansarây-ı cedîd olarak kaydedildiklerine göre sonradan yapılmış olmalıdır. Avlu kapılarından ba­tıdaki üstüne yerleştirilmiş beş beyitlik manzum kitabe, 1248 (1832-33) yılında caminin Sultan II. Mahmud tarafından tamir ettirildiğini bildirir. Trakya’nın XIX. yüzyıl boyunca yaşadığı İstilâlar ve tah­ribat sonunda bu büyük külliyenin medrese, kervansaray ve dükkânları (aras­ta) hiçbir iz kalmayacak surette ortadan kalkmıştır. Balkan Savaşi’nda da cami büyük ölçüde zarar görmesine, hatta minaresinin yıktırılmasına rağmen son­raları tamir edilmiş ve günümüze sade­ce cami gelebilmiştir.

Caminin önünde üç taraftan girişi olan pencereli duvarla çevrili büyük bir avlu bulunur. Ortadaki esas kapı diğerlerin­den daha gösterişli bir mimariye sahip­tir. Bu kapının avluya bakan tarafında görülen bazı izlerden, girişin üstünde evvelce sütunlara oturan köşk biçimin­de bir oda bulunduğu tahmin edilebilir. Ancak burada kanaatimizce sundurma şeklinde sadece bir sakıf olabileceği de düşünülmelidir. Mehmet Tuncel’in ev­velce burada bir kütüphane olduğu hak­kındaki görüşüne katılmak mümkün de­ğildir. Cami dışında kütüphane binaları ancak XVII. yüzyılda başlamaktadır. Av­lunun ortasında on iki kenarlı bir şadır­van mevcuttur. Avlu ile esas son cema­at yeri arasında sekiz mermer sütuna oturan yedi sivri kemerli ikinci son ce­maat yeri vardır. Yanlarda çıkıntı teşkil eden ve gerek avlu gerek cami duvarla­rına organik biçimde bağlanan bu dış revak, diğer bazı benzerlerinde sanıldı­ğı ve hatta iddia edildiği gibi sonradan ilâve olmayıp esas plana aittir. Bu dış revak üstündeki sütun başlıkları baklavalıdır. Yalnız esas girişin iki yanında bu­lunan sütunların gövdelerinin alt kısım­ları daha kalın olup. başlıkları da daha zengin biçimde mukarnaslıdır (stalaktitli). Dış revakın üstünü üç taraftan tek meyilli ahşap bir çatı örter.

Esas son cemaat yeri altı sütunla beş bölüm halinde inşa edilmiştir. Bunlar­dan ortadaki çapraz tonozla diğerleri

kubbelerle örtülüdür. Revak başlıkları mukarnaslıdır. Cami harimine mermer kaplı, nişi mukarnaslı, iki yanı mihrabi-yeli muhteşem bir cümle kapısından gi­rilir. Harim bir dikdörtgen içine yerleş­tirilmiş altıgen sisteme göre yapılmış­tır. Dışarı taşkın mihrap kısmının üstü­nü bir yarım kubbe örter; içeride altı­genin dört kenarı da yarım kubbelerle örtülmüştür. İçeride taşıyıcı duvar pa­yeleri arasında kalan boşluklara ise sü­tunlara oturan mahfiller yerleştirilmiş­tir. Ali Paşa Camii, Mimar Sinan’ın İs­tanbul’da birkaç eserde değişik biçim­lerde uyguladığı ve sonraki mimarların da kullandıkları (Beşiktaş’ta Sinan Paşa ve Ahmed Paşa, Kadırga’da Sokullu Mehmed Paşa, Üsküdar Atik Valide, Fındıklı’da Molla Çelebi, Cerrah Mehmed Paşa, Hekimoğlu Ali Paşa camileri) altı destekli sis­temin şimdiye kadar bilindiği kadarı ile taşradaki tek örneğidir. Bilhassa bura­da bu sistemin en mükemmel ve den­geli biçimde ortaya konulduğu görülür. Harim bütün mekâna hâkim olan ana kubbe ile Örtülmüş, yanlardaki mahfil­ler taşıyıcı payelerin gizlenmesini sağla­mış, iç mimariye hareketlilik vermiştir. Bütün geçiş unsurlarının, pandantifle­rin içleri mukarnaslarla hafıfletilmiştir. Alt sıra pencerelerin boşaltma (tahfif) kemerlerinin içlerini mermer şebeke­ler doldurur. Caminin bütün üst sıra ve kubbe pencereleri Bulgarlar tarafından dağıtıldığından, ancak Cumhuriyet yılla­rında bugün görülen alçı dışlıklar yapıl­mıştır. Herhalde aslında üst sıra pence­relerde renkli revzenler vardı ve cami­nin aydınlık olan mekânı bunlardan sü­zülen renkli ışıklarla aydınlanıyordu.

Muntazam işlenmiş kesme taşlardan yapılmış olan Ali Paşa Camii’nin eski minaresinin pabuç kısmına kadar Bulgar­lar tarafından yıkıldığını gösteren fo­toğraflar vardır. Bugün görülen ve mu­karnaslı şerefe çıkması ile cami mima­risine tam uygunluk gösteren minare yenidir. Minarenin simetriğ indeki oda­nın ise niçin yapıldığı bilinmemektedir. İçeride duvar ve kubbede görülen ka­lem işi nakışlar, II. Mahmud devrindeki tamirden kalmıştır. Ali Paşa Camii, Ba­baeski Köprüsü başında İstanbul’dan Edirne’ye, oradan da Rumeli içlerine uzanan büyük kervan ve sefer yolu üze­rindeki menzil külliyelerinden biridir. Bu bakımdan Osmanlı devri Türk me­deniyetinin âdeta işaret taşlarından bi­rini teşkil eder. Ayrıca Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden biri olarak Türk mimarlık tarihinde önemli bir yer alır. Rumeli’nin kaybının yarattığı faciaların izlerini taşıyan bu muhteşem sanat anı­tı itina ile korunması gerekli bir yapı oluşundan başka. Babaeski’nin ufak bir Bizans köyünden bir Türk kasabası ha­line gelmesine yardımcı olmuş bir sa­nat eseri olarak benimsenmesi ve ba­kımına dikkat edilmesi gerekli bir âbi­dedir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi