Edebi Şahsiyetler

Ali Hadi Bara Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

BARA, Ali Hadi (1906-1971)

Türk heykelci. Türkiye’de heykel sanatına kişilik kazandıran ilk sanatçılardandır.

9 Eylül 1906’da Tahran’da doğdu. Çok küçük yaşlarda geldiği İstanbul’da ilköğrenimden sonra Sa-int-Joseph Lisesi’ne girdi. Bitirmeden ayrıldı ve 1923’te Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’ne geçti. Bir ay sonra buradan da ayrılarak o zamanlar Fransızların yönetiminde bulunan demiryollarına memur olarak girdi. 1925’te yeniden Akademi’ye döndü. Akademi’ den yetişen ilk heykelci Ihsan Özsoy’dan iki yıl kadar öğrenim gördü. 1927’de mezun oldu ve açılan Avrupa bursu yarışmasını kazanarak Paris’e gitti. Önce Julian Akademisi’nde Bouchard ve Landovski’den ders aldı. Daha sonra Charles Despieau (1874-1947) ve Bourdelle (1861-1929) ile çalıştı. 1928’de Salon Des Artistes Françaises, 1929’da Salon D’Au-tomme sergilerine katıldı. 1930’da yurda döndü ve Güzel Sanatlar Akademisi’ne muallim muavini olarak girdi. Ancak, iki yıl kadar sonra yaşlı hocalarla anlaşmazlığa düştükleri için birkaç asistan arkadaşıyla birlikte okuldan uzaklaştırıldı. Kısa bir süre sonra, 1933’te Ihsan Özsoy emekliye ayrılıp yerine heykel öğretmeni olarak Mahir Tomruk getirilince, ondan boşalan modlaj öğretmenliğine de Hadi Bara atandı. 1949’da ikinci kez Paris’e gitti. Çok kısa bir süre kalmasına karşın, heykel alanında orada gördüğü gelişmeler, sanatında büyük bir değişime, figürlü heykelden non-figüratif heykele dönmesine yol açtı. 1950’de o zamana değin Alman hoca Belling’in yönetiminde bulunan heykel atölyeleri ikiye ayrıldı ve birinin yönetimi Zühtü Müridoğlu ile birlikte Hadi Bara’ya verildi. 1955’ten sonra zaman zaman sağlığı çok bozulduysa da, 1964’teki emekliliğine değin bu görevini ve çalışmalarını büyük bir özveriyle sürdürdü. 31 Ağustos 1971’de öldü.

Yurt içinde 1929 ve 1936’da Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği Sergisi’ne, 1940-1945 arasında Devlet Resim ve Heykel sergilerine katıldı. 1941’de bu sergide heykel dalında birinci ödülü kazandı. Yurt dışında iki kez Sao Paulo Bienali’ne, bir kez Venedik Bienali’ne, Paris Rodin Müzesi Çağdaş Heykel Sergisi’ne katıldı. 1953’te Uluslararası Meçhul Siyasal Mahkûm Yarışması’na yolladığı yapıtı ödüllendirildi.

Bara’nın sanatsal gelişiminde, 1950 öncesi ve sonrası olmak üzere birbirinden çok farklı iki dönem izlenir, ilk hocası ve ilk Türk heykelci Ihsan Öz.soy, naturalist bir anlayışın temsilcisiydi. Paris’teki hocaları Henri Bouchard ile Paul Landowski’nin sanat görüşleri de daha farklı değildi. Onu en çok etkileyen hocası Despieau ise Rodin’in öğrencisiydi.

Hadi Bara da sanatının ilk evresinde, 20. yy başındaki non-figüratif sanata, soyut anlayışa ilgi göstermemiş ve heykel sanatının amacının doğayı klasik bir yorumla vermek olması gerektiğini savunmuştur. 1949 yılında ikinci kez Avrupa’ya gidişine değin yaklaşık yirmi beş yıl süren bu döneminde ürettiği tüm yapıtları bu anlayış doğrultusundadır. 1928’de yaptığı Bedia’nın Başı, 1929’da yaptığı Havva, 1932 tarihli Atatürk ve Tevfik Fikret büstleri ile 1936’da yaptığı Mareşal Fevzi Çakmak ve Ahmet Rasim büstleri bu anlayıştaki belli başlı ürünleridir. Hadi Bara bu dönemde anıt heykelde de kapalı bir kompozisyon anlayışına yönelmiş, deliksiz, ağır kitlelerle çalışmıştır. 1935’teki Adana Anıtı,1937’de yaptığı İstanbul Orduevi önündeki mareşal üniformalı Atatürk heykeli, 1941-1943 arasında Zühtü Müridoğlu ile birlikte gerçekleştirdiği Beşiktaş’taki Barbaros Anıtı, 1945-1946 da yine Müridoğlu ile birlikte Zonguldak’ ta yaptığı Atlı Atatürk ve İnönü anıtları bu alandaki önemli yapıtlarıdır.

Paris’e ikinci kez gittiğinde gördüğü yeniliklerin etkisiyle 1950’den sonra, doğayı, kendi deyimiyle “her biri soyut olan biçimlerin birleşmesi” olarak görmeye başlamış, yeni soyut aramalara yönelmiştir. Böylece başlayan sanatının ikinci döneminde saf plastik biçimlerden oluşan non-figüratif çalışmalar yapmış, heykelde daha çok boşluk ile doluluk arasındaki dengeyi aramıştır. Malzeme olarak genellikle saç, lama ve demir çubuklar kullanmıştır. Non-figüratif düzenlemelerinde, yatay-dikey taşıyıcı öğelerin dengede tuttuğu sağlam bir kuruluş görülür. Son yıllarda yaptığı alçı heykellerinde, çağın teknik niteliğini yansıtan bir biçim araştırmasına girmiştir.

Hadi Bara, Nijad Sirel ve Ratip Aşir’den sonraki kuşağın en güçlü temsilcisi ve yapıtlarıyla Türk heykelinin seçkin bir sanatçısı olmasının yanı sıra,
öğrencilerinin daha serbest bir anlayış içinde yetişmelerine, gelişmelerine, yeni denemelerde bulunmalarına olanak veren yetkin bir öğretici olarak da tanınır.

•    YAPITLAR (başlıca): Bedia’nın Başı, 1928, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Havva, 1929, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Tevfik Fikret Büstü, 1932, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, bir eşi Galatasaray Lisesi bahçesinde; Atatürk Büstü, 1932, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Atatürk Anıtı, 1935, Adana; Mareşal Fevzi Çakmak Büstü, 1936, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Atatürk Heykeli, 1937, Orduevi bahçesi, İstanbul; Atatürk Başı, 1938, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, bronzu İstanbul Üniversitesinde; Barbaros Anıtı (Z. Müridoğlu ile), 1941-1943, Beşiktaş/İstanbul; Atatürk Anıtı (Z. Müridoğlu ile), 1945-1946, Zonguldak; Ahmet Rasim Büstü, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Demir Heykel, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi