Kimdir

Ali Bin Ebi Talha ve Tefsir Sahifesi

Ali Bin Ebi Talha ve Tefsir Sahifesi: Tefsir rivayetlerinin en eskisi ve en meşhuru İbn Abbas’ınkilerdir. Ondan pekçok kimse çeşitli yollarla tefsiri rivayet etmişse de, bunlardan bir sahife halinde bize ulaşan, Ali b. Ebî Talha’nınkidir. Tefsir tarihinde mühim bir yer işgal edenbu eser, maalesef yakın zamana kadar tam bir sahife halinde elimizde mevcûddeğildi. Ahmed b. Hanbel, Mısır’da var olduğunu söylediği bu eser hakkındaMısır’da tefsire ait bir sahife vardır. Bu sahifeyi Ali b. Ebi Talhâ rivayet etmiştir.Bir kimse bu sahife için Mısır’a seyahat etse, seyahati boşa gitmiş sayılmaz.”

Başka bir rivayette de “Mısır’da Muaviye b. Salih’den rivayet edilen “Kitâbu’t-Te’vil” mevcuttur. Bir kimse Mısır’a giderek, bu kitabı yazıp geri dönse, o kimsenin seyahati benim nazarımda batıl sayılmaz” demektedir.

Hakikaten İbn Abbas’tan bir tek isnâd zinciri ile üçüncü asra kadar gelen ve râvisine izafeten Ali b. Ebi Talha’nın sahifesi olarak tanınan bu tefsire, bu gün sahip değiliz. Gayemiz, Kur’ân-ı Kerîm tefsirinin temel taşlarından biri olan bu eseri, girmiş olduğu, et-Taberî (ö. 310/922), İbn Ebî Hatim (ö. 327/939), ve İbnu’l-Münzir (ö. 318/930) in tefsirleriyle, el-Buhâri (ö. 256/870)’nin el-Câmiu’s-Sahih’inden tarayıp çıkarmak ve mukayeseler yapmak suretiyle yeniden inşa etmek idi. İbn Ebî Hatim ve İbnu’l-Münzir’in tefsirlerinin tam olarak bulunmaması sebebiyle, bunu yapmak mümkün olamamıştır.

Zikrettiğimiz bu sahife onu nakledenler hakkında, Muhammed Fuad Abdülbâki’nin neşrettiği “Mu’cemu Garibi’l-Kur’ân, Mustahrecen min Sahihi’l-Buhârî” adlı eserinin mukaddimesinde Dr. Muhammed Kâmil Hüseyn tarafından epeyce bilgi verilmiş ise de, biz ona bazı ilâveler yapmayı uygun gördük. Bu sahifenin mahiyetini iyi anlayabilmemiz için, evvela bunu rivayet eden şahsiyetleri iyi tanımamız icâb eder. Yukarıda da söylediğimiz gibi bu sahife, İbn Abbas-Ali b. Ebî Talha-Muaviye b. Sâlih-Abdullah b. Salih isnadıyla gelmektedir. Şimdi bu şahsiyetleri tanımaya çalışalım. Ancak İbn Abbas daha evvel tanıtıldığı ve meşhur olduğu için onun üzerinde durulmayacaktır.

 

Sâhifeyi Rivayet Eden Şahıslar

 

a- Ali b. Ebî Talha

 

İsmine izafeten sahifenin sahibi olarak zikredilen bu şahıs, Ali b. Ebî Talha Sâlim b. el-Muhârik el-Hâşimi’dir. Künyesi Ebu’l-Hasen’dir. Aslen Cezire’lidir. Hıms’a gelip yerleşmiş ve ömrü boyunca orada kalmıştır. Hayatı ve muhiti hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Bazı tarihçiler ve muhaddisler onun İbn Abbas’tan doğrudan doğruya naklettiğini söylerken bir vasıta ile almış olduğu fikrini ileri sürmüşlerdir. Bundan sonra, İbn Abbas’la, Alî b. Ebî Talha arasında vâsıta olan şahsın kim olduğu hususunda ihtilâf edilmiştir. Ebû Ca’fer en-Nahhâs, bu zâtın Mücâhid ve İkrime olduğunu söylerken, es-Suyûtî, bu vâsıta bazen Mücâhid, bazen de Sa’id b. Cübeyr’dir, der. el-Hazrecî, bu vâsıtanın Mücâhid ve el-Kâsım olduğunu söylerken; ez-Zehebî Mücâhidi,İbn Hacer ise Mücahid’den başka şahısları da ilâve eder. Burada şunu ilâve edelim ki, Alî b. Ebî Talha’nın tefsiri, İbn Abbas’tan doğrudan doğruya alması görüşüyle, bir vasıta ile almış olduğu görüşünü kafi bir delille açıklamaya muvaffak olamıyoruz. Bu hususta Ali b. Ebî Talha’dan rivayet edenler de bir açıklamada bulunmamışlardır. Kanaatımca bu hususu en iyi açıklayan ez-Zehebî olmuştur. Ona göre, Ali b. Ebî Talha, İbn Abbas’tan tefsiri Mücâhid vasıtasıyla almıştır. Fakat nedense İbn Ebî Talha, Mücâhid’in ismini zikretmemiştir. Şeyhini atlayarak (mürsel olarak) İbn Abbas’ı zikretmesi, kendisine hücum edilmesine sebep olmuşsa da, Ebû Ca’fer en-Nahhas, Alî b. Ebî Talha’yı savunarak, “O, İbn Abbas’tan işitmedi. O, tefsin Mücâhid ve İkrime’den aldı. Bu söz ona ta’n etmeyi icâb ettirmez. Zira nakletmiş olduğu iki şahıs da sikadandır” demektedir.

Ali b. Ebî Talha’dan el-Hakem b. Uteybe, Dâvûd b. Ebî Hind, Abdullah b. Salim, el-Hasan b. Salih, Sevr b. Yezîd, Budeyl b. Meysere, Utbe b. Temim ve Muaviye b. Salih gibi zevat rivayet etmişlerdir. Hadis tenkidcileri, hakkında çeşitli sözler söylemişlerdir. Ahmed b. Hanbel “Onda münker şeyler vardı”, derken, Ebû Dâvûd da “İnşallah hadisi doğrudur, fakat onun kötü bir görüşü vardır. O da kılıçtır” (yani o, meselelerin kılıçla halledilmesine taraftardır.) diye söz eder. Ebû Zur’a ed-Dımaşkî’den rivayet edilen bir habere göre, Ali b. Ebî Talha, harbde esir alınan kadın ve çocukların dahi katledilmesine cevaz vermiştir. Duheym de “Ali b. Ebî Talha tefsiri İbn Abbas’tan işitmemiştir” der. Ya’kûb b. Süfyan, onun hakkında “Zaifu’l-Hadis’dir ve münkerdir” demekte, en-Nesâî ise “Hadisinin alınmasında bir beis yoktur” demektedir. İbn Hibbân da ondan “Sikât”ında bahsetmektedir. Ahmed b. Hanbel, Ali b. Ebî Talha isminde iki şahsın bulunduğunu zikrederek Mu’âviye b. Salih, Ebû Fudâle ve Dâvûd b. Ebî Hind’in rivayet ettikleri Alî b. Ebî Talha, Şam’lıdır. Süfyân es-Sevrî, Hasan b. Salih’in rivayet ettikleri ve Haccâc el A’ver’in gördüğü Alî b. Ebî Talha ise Kûfe’lidir, demektedir. İbn Hacer bu rivayeti naklederse de, bu iki şahsın aynı şahıs olacağının daha doğru olduğunu zikreder. Her ne kadar Süfyân es-Sevri’nin ondan rivayet ettiği söyleniyorsa da, yakın zamanda Hindistan’da basılan Süfyân es-Sevrinin tefsirinde yaptığım araştırmada, Alî b. Ebî Talha’nın ismine rastlayamadım. el-Acelî, onu tevsik etmiştir. el-Buhârî, onun tefsirinden Muaviye b. Salih vasıtasıyla ve İbn EbîTalha’nın ismini zikretmeksizin bol miktarda almıştır. Müslim Sahihinde, Alî b. Ebî Talha’dan “Azl” in hükmü hakkındaki haberden başkasını nakletmemiştir. Alî b. Ebî Talha, Ebu’l-Vaddak’dan, o da Ebû Sa’id el-Hudrî’den şöyle işittiğini haber verdi:

“Allah’ın Resulüne azl’den soruldu. Bunun üzerine Rasûlullah:

“Her sudan çocuk hâsıl olmaz. Allah bir şeyi yaratmayı murat edince, onu hiç bir şey menedemez,” buyurdu”.

Yukarıda zikrettiğimiz haberlerden anlaşıldığına göre, onu gerek mürsel haber nakledişinden ve gerekse Şia’ya temayül edişinden ve kılıcı muvafık görmüş olduğundan dolayı sika görmek istememişlerdir. Şu hususu da belirtelim ki, Hıms ikinci asırda mühim bir ilim merkezi değildir. Genellikle âlimler oraya seyahat etmiyorlardı. Bu bakımdan ondan, belde ehlinden başkası rivayet etmedi. Bu sahifeyi de Hıms’lı bir şahıs olan Muaviye b, Salih, ondan da el-Leys’in kâtibi olan Abdullah b. Salih rivayet etmiştir. Gerek Alî b. Ebî Talha’nın Hıms’tan dışarı çıkmaması ve dışarı ile fazla teması olmaması, diğer iki râvinin de Kuzey Afrika’da yaşamış olması sebebiyle, bu nüsha fazlaca tanınmamıştır.

Yukarıda İbn Hıbbân’ın onu “Sikât”ında zikrettiğini söylemiştik. Yine bu zât “İbn Abbas’ı görmediği halde, ondan rivayet etti” demektedir. O halde Alî b. Ebî Talha’nın bu haberinde mevcut inkitadan dolayı, isnad zayıftır. Fakat bu haberler mânâ yönünden sahihdir, İbn Abbas’tan geidiği sabittir. Buna benzer güzel bir örneği İbn Kesîr tefsirinde bize nakletmektedir. Bakara Sûresi’nin 115. “Doğu da batı da Allah’ındır, nereye dönerseniz Allah’a ibadet yönü orasıdır…” âyetini tefsir ederken, Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sallâm “en Nâsih ve’l-Mensûh”  adlı eserinde onun şöyle bir rivayetini nakleder:

Bu isnad, İbn Cüreyc’in, Atâ’dan rivayeti cihetiyle sahih bir isnad kabul edilmektedir. Burada zikredilen Atâ, Atâ b. Ebî Rabah’dır. Ama isnadda bulunan Osman b. Atâ, Horasan’lıdır ve zayıf bir kimsedir. Haccâc b. Muhammed ise, İbn Cüreyc ve Osman b. Atâ’dan işitmiştir. Bunlardan biri sika, diğeri ise zayıfdır. Böyle bir isnadın zikrinde beis olmadığı söylenir. el-Hâkim de aynı isnadı İbn Cüreyc-Atâ-İbn Abbas tarikiyle nakleder ve bu haberin Şeyheyn’in şartı üzerine sahih olduğunu söyler.

Alî b. Ebî Talha, Hıms’da ölmüştür. Ölüm tarihi hakkında eserlerde çeşitli kayıtlara rastlanmaktadır. Hıms tarihinin yazarı olan Ebû Bekir b. İsâ, onun Hicrî 143/760 tarihinde öldüğünü söylerken, Halife b. Hayyât ise 130(120) deöldüğünü zikreder. İbn Hacer, yukarıdaki tarihleri zikrettikten sonra, doğru olanın 143 tarihi olduğunu kaydeder.

 

b- Mu’âviye b. Salih

 

Sahifenin ikinci ravisi, Mu’âviye b. Salih b. Hudeyr b.Sa’id el-Hadremi’dir. Künyesi Ebû Amr veya Ebû Ömer veyahutta Ebû Abdirrahman’dır. Bu zat da Hıms’lıdır. Asıl itibarıyla Hadramevt’lidir. Onun da hayatı hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Muaviye’nin Hıms’tan çıkıp Endülüs’e gittiğini biliyoruz. Onun Hıms’dan ayrılış tarihi hakkında tam bir ittifak yoktur. Bu tarihin hicrî 123 olduğunu söyleyenler, olduğu gibi 125 olduğunu soyleyenler de vardır ve bu görüşe sahip olanlar çoğunluktadır. Endülüs’e yerleştikten sonra, orada kadılık yapmış ve âlimlerden biri olmuştur. İshâk b. Abdillah, Yahya b. Said, Abdullah b. Ebî Kays, Alî b. Ebî Talha, Habib b. Ubeyd, Abdulvahhab b. Baht ve daha çok kimselerden rivayet etmiştir. Kendisinden de es-Sevrî, e!-Leys b. Sa’d, İbn Vehb, Ma’n b. İsâ, Abdurrahman b. Mehdî, Hammâd b. Hâlid el-Hâyyât, Bişr b. es-Sırrî, Ebû Salih Kâtibu’l-Leys Abdullah b. Salih ve diğerleririvayet etmişlerdir.

Muaviye b. Salih, Endülüs’de Malağa şehrine yerleşmiş ve orada kendine nispet edilen bir mescit inşa etmiştir. Bu mescidin VIII. asra kadar kendi ismiyle bilindiğini tarihçiler kaydetmektedirler. Daha sonra İşbiliyye’ye geçmiş ve orayı yerleşmiştir. Abdurrahman b. Muaviye ile tanışmış ve onun bazı işlerini yerine getirmek için Şam’a gönderilmiştir. Şam’dan döndükten sonra kendisine Endelüs kadılığı verildi. Böyle bir mükafata nail olduğuna göre, daha evvel kendisine verilen vazifeyi hakkıyle yerine getirmiş olduğu anlaşılmaktadır. Abdurrahman’ın vermiş olduğu bu gizli vazifeyi Abbasilerden saklayabilmek için, onun hac mevsiminde hacılarla birlikte yola çıkmış olması muhtemeldir. Zaten birçok kaynak, onun hayatında bir defa haccettiğini söylemektedir. Abdullah b. Salih de “Muaviye b. Salih hicrî 154 senesinde hacılarla bize uğradı. Mısır ve Medine ehli ondan yazdı” demektedir. Onun gizli bir vazife ile çıkışının da bu tarihte olması muhtemeldir. O, hac esnasında Medine’ye de uğramış, orada Irak ehli ile görüşmüş ve Abdurrahman b. Mehdî, Zeyd, b. el-Hubâb el-Ukalî, Muhammed b. Ömer el-Vâkıdi, Hammad b. Hâlid el-Hayyât ve Ma’n b. İsâ gibi zevata mülâki olmuştur.

Muaviye b. Salih hakkında tarihçiler ve muhaddisler müsbet ve menfî şeyler söylemişlerdir. Ebû Hatim “Onunla ihticac olunmaz, bu sebebten el-Buhâri ondan tahriç etmedi” demektedir. Ali b. el-Medîni, Yahya b. Sa’id el-Kattan’dan, Mu’aviye b. Salih’i sordum. Bana “Biz şu anda ondan bir harf bilealmış değiliz” diye söylemiştir. Abdurrahman b. Mehdi onu tevsik eder. Ebu Zur’a da onu sika görür Mâlik b. Enes’in ondan bir hadis rivayet ettiği söylenir. en-Nubâhî “O, ilim ehlindendir, hadis râvilerinin ileri gelenlerindendir, Zeyd b. el-Hubab, ondan ilim almak için Kûfe’den geldi. Endülüs’te pek çok kimse ondan hadis işitti” demektedir. İbn Sa’id, o, sikadır ve kesirû’l-hadistir der; İbn Harrâş, onu sadûk görür. İbn Adiy:

“Onun hadisi sahihtir. Hadisinde beis görmüyorum. O, benim indimde sadûktur. Ancak hadisinde ifrâdât vâki olur” demektedir. Sa’id b. Meryem dayısı Musa b. Selâme’den şu haberi nakleder.

“Hadis yazmak için Muaviye’ye geldim. Yanında eğlence âletleri gördüm. Bunlar nedir diye sorduğumda, Endülüs melikine hediye edileceğini söyledi. Bunu üzerine onu terkettim ve ondan bir şey yazmadım” demektedir. Ca’fer et-Teyâlisi, Abdurahman b. Mehdî, İbn Sa’d ve Ahmed b. Hanbel, onu sika görürler.

Hakkında ne söylenirse söylensin, Muaviye b. Salih’in ismi, Alî b. Ebi Talha’nın tefsir sahifesini muhafaza için ebedîleşm iştir. Yalnız Muaviye bu sahifeyi Alî b. Ebî Talha’dan ne zaman almıştır. Bunu tespitte biraz güçlük çekmek­teyiz. Bildiğimiz bazı hakikatler değerlendirilecek olursa tahmini bir neticeye ulaşabiliriz. Biliyoruz ki Ali b. Ebî Talha, Hıms’dan hiç dışarı çıkmamıştır. Muaviye b. Salih’in ise Hıms’dan ayrılışı 125 (veya 123) senesidir. Elimizdeki kaynaklarda, Muaviye’nin Hıms’dan ayrıldıktan sonra, tekrar oraya döndüğüne dâir bir işarete raslanmamaktadır. O halde Muaviye’nin bu sahifeyi, Hıms’dan ayrılmadan evvel almış olması lâzım gelir.

Tarihçiler, bu zatın vefatı hususunda da ihtilaf etmişlerdir. en-Nubâhi onun 168 de Kurtuba’da öldüğünü ve emîr Hişâm b. Abdirrahman’ın cenaze namazını kılıp, mezarlığa kadar yaya teşyi1 ettiğini söylerken, İbn Yunus el-Mısrî 158 tarihinde öldüğünü zikreder. Endülüs Tarihi sahibi, Ebû Mervân b. Hibbân 172’de vefat ettiğini  söyler. Bazı kaynaklar onun 168 tarihindehaccettiğini kaydetmektedir. Bu haberlerden en doğru olanı, bu zâtın 158 tarihinde ölmüş olmasıdır. Zira, Muhammed b. İsmail es-Sülemî, Ebû Salih’ten naklen “Muaviye b. Salih 157 senesinde geldi ve 158 senesinde de öldü demektedir. Keza Mizânu’l-İ’tidalde, Muaviye hac’dan kısa bir müddet sonra 158 tarihinde vefat etti denilmesi, yukarıdaki haberi teyid eder mahiyettedir.

 

c- Abdullah b. Salih

 

Sahifenin üçüncü ravisi Mısır’ın İslâmî ve fikri hareket tarihinde meşhur olan Abdullah b. Salih b. Muhammed b. Müslim el-Cüheni, Ebû Sâlih’dir. Meşhur Mısır fakihi el-Leys b. Sa’d (ö. 175/971) in kâtibidir. Bu zât, daha evvel geçen iki şahsa nispetle doğuda daha fazla tanınmaktadır. Takvası ve ilmi ile marufdur. ez-Zehebî, onun 137 tarinihde doğduğunu söyler. Muaviye b. Salih, Musa b. Ali b. Rabah, Harmele b. Imrân, Sa’id b. Abdilaziz, el-Leys b. Sa’d, el-Mufaddal b. Fudâle, İbn Lehia, İbn Vehb, Bişr b. es-Sırrî, Yahya b. Eyyûb, Abdurrahman b. Şureyh, Abdulaziz b. Abdillah gibi daha pek çok kişiden rivayet etmiştir. Ondan da, el-Hasan b. Ali, Abdullah ed-Dârimi, Muhammed b. Yahya, Ali b. Dâvûd, Muhammed b. Ebi’l-Huseyn, Ebû Hatim er-Râzî, Ebu’l-Ezher en-Neysâbûrî, Ebû Zur’a ed-Dımeşkî, Yahya b. Osman, Ali b. Abdirrahmân Allan ve diğerleri rivayet etmişlerdir. Kendisinin şeyhi olan el-Leys ve İbn Vehb de ondan haber nakletmişlerdir. Birçok ulema onu medh ve tevsîk etmiştir. Ebû Hatim der ki

“Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem (ö. 268/881) den, Ebû Salih’i sordum, bana, el-Leys b. Sa’d’a en yakın olanı mı soruyorsun? Onun hazerde ve seferde dâima yanında bulunurdu” dedi.

Abdulmalik b. Şuayb, onun hakkında

“Sika ve emindir”; Ebû Hatim

“O sadûktur, emindir”; Ebû Zur’a:

“O, benim indimde kizbe kastedenlerden değildir, hadisi iyidir”. Ya’kûb b. Sufyân da:

“Salih bir kimse idi” demektedir. İbn Ma’in de onu tevsik etmekedir.

Bazıları onu sika görmezler. en-Nesâi “o sika değildir”; Ali b. el-Medînî:

“Onun hadislerini rivayet etmeye son verdim. Artık ondan birşey rivayet etmiyorum” İbn Adiyy:

“O, müstakîmu’l-hadistir, ancak onun metinlerinde ve isnadlannda galat hâsıl olur ki, onlarla kizb kastolunmaz” demektedir. İbnHıbbân ise:

“Cidden münkeru’l-hadistir” der. Ahmed b. Hanbel’e, onun hakkında sorulduğunda

“İlk başlarda mütemessik bir kimse idi, sonradan ise ona fesad duçar oldu” demiştir.

Zikrettiğimiz diğer iki şahıs hakkında olduğu gibi, âlimler bu şahıs hakkında da ihtilaf etmişlerdir. Onların ittifak ettikleri nokta, Ebû Salih’in bidayette müs­takim, kizbi kastetmemiş olmasıdır. Onun başlangıçta iyi olup sonradan hataya düşüşüne ait mühim bir örnek de verilmektedir. Bu örnekte, onun hadis uyduran bir komşusu olduğu söylenir. Bu komşu hadisler vazeder, yazısını Ebî Salih’in yazısına benzer bir şekilde yazardı. Sonra da bu yazdıklarını Ebû Salih’in evine atardı. Ebû Salih, bu yazıların kendi yazısı olup olmadığında şüpheye düşer, fakat onları yine rivayet ederdi denilmektedir. Bu sebepten dolayı muhaddisler, onun rivayetini ancak Yahya b. Ma’in, el-Buhârî, Ebû Zur’a ve Ebû Hatim gibi sağlam kimselerden gelirse kabul edeceklerini zikrederler. Nedense, Ahmed b. Hanbel, Ebû Salih’i kerih görmesine rağmen, yine bu zâtın elinde bulunan Alî b. Ebî Talha’nın tefsir nüshasını medhetmekten kendini alamamıştır.

Bu sahifenin Muaviye b. Salih’ten, Abdullah b. Salih’e geçişinin zamanını tesbitte güçlük çekmekteyiz. Biliyoruz ki, Muaviye b. Salih, Mısır’ı iki defa ziyaret etmiştir. Birincisi 125 (veya 123) de, Hıms’dan ayrılıp Endülüs’e giderken, ikincisi ise 154 senesinde hac ve kendisine verilen bir vazifeyi ifa etmeye giderken gerçekleşmiştir. Acaba bu sahife, Abdullah b. Salih’e bu iki seyahatten hangisinde intikal etti. Mantık ve kronolojik durum, bu intikalin ikinci seyahatte olduğunu söylemeye hak kazandıracak durumdadır. Zaten Abdullah b. Salih, Muâviye’nin birinci seyahatinden bahsetmemekte, onun 154 senesin­deki ikinci seyahatinden bahsetmektedir. Abdullah’ın 137 senesinde doğuşu, şeyhi olan İbn Vehb’in bile 125 senesinde doğup, Muaviye’den nakletme imkânına sahip olamaması, yukarıda arzettiğimiz görüşü kuvvetlendirmektedir. Abdullah b. Salih 223/838 senesinin Muharrem ayının âşûre gününde vefat etmiştir.

 

Sahifenin Muhtelif Eserlere İntikâli Kur’ân-ı Kerîm’in tefsiri tarihinde büyük bir değer kazanmış olan Ali b. Ebî Talha’nın bu sahifesi, esrarını tarihin derinlikleri içerisinde hâlen muhafaza etmektedir. Bidayetten beri zikredegeldiğimiz haberler, bu nüshanın, İbn Abbas’tan tedvin edilenlerin en eskisi ve ondan gelen tefsir tariklerinin en doğrusu olduğunu göstermektedir. Bu tefsir, bütün tefsirciler indinde meşhur olmamış, bazı kimseler onu görmek şerefine nail olmuşlardır. İlk devirlerdetefsir te’lif edenlerin isimlerini veren İbnu’n-Nedim, el-Fihrist adlı eserinde, bu sahifeden hiç bahsetmemektedir. Bu sahifenin şöhrete ulaşmamasının sebeplerinden biri, onun râvilerinin batılı oluşudur. Nedense, doğu İslam ulemâsı, batı İslâm ulemâsına gereken yeri ve değeri vermemiş, dâima onları kendilerinin talebeleri olarak görmüş ve kendilerini onlardan üstün tutmuşlardır. İsnadının yaygın olmaması, haberlerin garib kalmasına sebeb olmuştur. Eğer şarklı olan el-Buhârî ve et-Taberî, Mısır’a gelmemiş olsalardı, o sahifeyi göremeyecek ve belki de bu sahife kaybolan diğer eserler gibi yök olup gidecekti.

Şimdi, elimizde tam bir kitap halinde bulunmayan bu sahifeden alınmış kısımların diğer eserlere intikali üzerinde duralım. Kaynakların beyanına göre bu sahife, daha ziyade Buhârînin el-Câmiu’s-Sahihinde, et-Taberi, İbn Ebî Hatim ve İbnu’l-Munzirin tefsirlerinde yer almaktadır. Acaba şu zikrettiğimiz kaynaklar, bu sahifeyi nasıl almışlardır?

 

a- el-Câmiu’s-Sahih

 

Biliyoruz ki Buhârî 194 /810 senesinde doğmuştur. Yine İbn Hacer’in ifadesine göre, o, iki defa Mısır’a gelmiştir. İlk Mısır seyahati, hac münasebetiyle 210 senesinde olmuştur. Dr. Muhammed Kâmil Huseyn, elimizdeki kaynaklar, onun Mısır’a gelişini zikretmemektedir, der ve arkasından biz onun iki defa Mısır’a geldiğini ve bunların birinde Abdullah b. Salih’e mülâki olduğunu ve ondan bu sahifeyi almış olduğunu söyleyebiliriz, diyerek, bu seyahatlerin da 210 senesi ile 223 seneleri arasında olabileceğini kaydetmektedir. Halbuki, Dr. Fuad Sezgin, Buhârî’nin, bu sahifeden muhakkak istifade ettiğini fakat bu istifadenin, Mısır’a yaptığı 217 senesinde mi, yoksa başka bir yerden mi intikal edip, istifade ettiğini bilemiyoruz, demektedir. Buhârî’nin bu seyahatinde, sahifenin son râvisi olan Abdullah b.Salih hayatta idi. Buhârî bu sahifeden veya  şeklinde ta’liken rivayet etmektedir. Dr. Fuad Sezgin bu ve aynı zamanda nadiren diğer rivayetler için, ismini zikrettiği Ebû Sâlih’den aldıklarının hepsi, Buhârî’nin ondan bir şey dinlemediğini onun huzurunda bir şey okumadığınıgöstermektedir. Hattâ Sahih’inde Ebû Salih’in şeyhini zikrederekdiye aldıklarının da hepsi Ebû Salih’ten gelmektedir. Bunun bizzat Buhârî tarafından ifade edildiği naklonunur. “Buhârî’nin yanında bulunduğu ihtilafsız olarak kabul edilen bu sahifenin ne kadarını sahihine ithal ettiği münakaşa mevzuudur” denilmektedir. Yukarıda zikrettiğimiz, Dr. Muhammed Kâmil Huseyn’in görüşü ile Dr. Fuad Sezgin’in görüşü arasında bariz bir fark olduğu görülmektedir. Buhârî, İbn Salih ile görüşmüş ve sahifeyi de ondan rivayet etmiş olabilir. Bizim için mühim olan, Buhârî niçin sahifenin isnadında bulunan şahısları zikretmemiş de, talikan İbn Abbas’a ulaştırmıştır. Acaba, Buhârî, sahifeyi nakleden bu ricali sahih görmemekte miydi? Sonra, Buhârî’nin, bu sahifeden naklettikleri tetkik edilirse görülür ki, onlar Kur’ân’ın garip ke­limelerinden daha ileri gidemez. Hattâ Suyûtî, Buhârî’nin bu sahifeyi tamamen nakletmiş olması vehmine kapılmıştır. Yine o, İbn Hacer’den naklen bu sahifenin, Buhârî’nin elinde bulunduğunu ve Ebû Sâlih’den nakledildiğini ve bu sahifeye itimad ettiğini söyler”. Buhârî’nin sahihinden bu garib kelimelere ait bir kaç örnek verelim.

 

b-Taberi’nin Tefsiri

 

Muhammed b. Cerîr et-Taberi (ö.310-922), Ali b. Ebî Talha’nın bu sahifesinden bol bol istifade etmiş ve eserinde hemen hemen her sahifesinde onun ismi geçmektedir. İlk olarak Taberi’nin, bu sahifeyi tam olarak tefsirine aldığı düşünülebilirse de, böyle bir düşüncenin hatalı olduğunu biraz sonra göstereceğiz. Taberi’nin, bu sahifeyi Abdullah b. Salih’ten doğrudan doğruya almasına imkân yoktur. Çünkü Taberi, Ebû Salih’in ölümünden bir sene sonra dünyaya gelmiştir. Taberi 253 ve 254 senelerinde Mısır’ı ziyaret etmiş ve Şâfi’i ashabından er-Reb’i b. Süleyman’ın yanında kalmıştır. İşte Taberi bu ziyaret esnasında, Abdullah b. Salih’i işitmiş olan el-Müsenna b. İbrahim, Ali b. Dâvûdve Yahya b. Osman vasıtasıyla almış ve aldıklarını tefsirine dercetmiştir. Aldığı bu haberlerin herbirinde muttasıl bir isnad sistemi kullanmıştır. Taberi, bu sahifeden filolojik veya garip kelimelerin izahları ile birlikte, ahkâm, sebeb-i nüzul, nâsih ve mensûh gibi hususlara ait haberleri de almıştır. Bazen de bu sahifeden alınan bir haber, Taberi tarafından bir kaç kere tekrarlanmaktadır. Meselâ, Kıble’nin tahvili meselesinde, Bâkâra sûresinin 115. âyetinde, Alî b. Ebî Talha’dan zikredilen rivayet, aynı sürenin 142 ve 144. âyetlerinde de tekrarlanmıştır. Bu hususta örnekler daha çoğaltılabilir. Bu sahifeden Taberi’nintefsirine girmiş olan çeşitli haberlerden bazılarını örnek vermemiz yerinde olacaktır.

Bunlar gibi daha pek çok örnekte, Taberî, Buhâri, gibi sadece garip kelimeler üzerinde durmamış, diğer hususlara da temas etmiş ve isnadları tam olarak vermiştir. Bu bakımdan Taberi tefsirinin, Alî b. Ebî Talha’nın tefsir sahifesi için en mühim kaynaklardan biri olduğunda şüphe yoktur.

 

c- İbn Ebî Hâtim’in Tefsiri

 

Alî b. Ebî Talha’nın tefsir sahifesinin en mühim kaynaklarından biri de Abdurrahman b. Ebî Hatim (ö. 327/ 939) in tefsiridir. İstanbul Ayasofya Kütüphanesinde 175 numarada noksan olarak bulunan bu tefsirin tamamını elde edemedik. Ayasofya Kütüphanesinde sadece iki cüz’ü bulunan bu tefsir, Âli İmrân ve Nisa sûrelerini ihtiva etmektedir. İbn Ebî Hâtim’in, bu tefsirini babası vasıtasıyla almış olduğunu verdiği senetlerden öğrenmekteyiz. O da, isnadlarını Taberî gibi tam olarak verir ve âyetlerin tefsirinin çeşitli yönlerini ele alır. Çok iyi bir tesadüf ki Ayasofya Kütüphanesinde noksan olarak mevcut olan bu tefsirin kenarında, İbnu’l-Munzîr (ö. 318/930) ve Abd b. Humeyd (ö. 249/863) den nakiller vardır, İbn Ebî Hâtim’in tefsirinde bulunan Alî b. Ebî Talha rivayetlerinden bazı örnekler verelim.

 

d- Tefsiru İbni’l-Munzır

 

Ali b. Ebî Talha’nın tefsir nüshasından nakiller yapan eserlerden biri de, Muhammed b. İbrâhîm İbnu’l-Munzır al-Munzirî en-Neysâbûrî, Ebû Bekr (ö. 318/930) in tefsiridir. C. Brockelmann’ın beyanına göre, onun tefsirinin el-Bakara Sûresi’nin 27. âyetinden en-Nisa Sûresi’nin 94. âyetine kadar olan bir bölüm Gotha Kütüphânesi’nde 521 No. da mevcuttur. Bu eseri görme veya mikrofilmini getirme fırsatını bulamadık. Yanlız İbnu’l-Munzir’in bu tefsiri hakkında bilgi edinmek ve mukayeseler yapmak için, İbn Ebî Hatim tefsirinin kenarında bulunan İbnu’l-Munzır rivayetlerinden istifade ettik. İbn-i Ebî Hatim tefsirinin kenarında İbnu’l-Munzir rivayetleri Allan b. el-Muğîra vasıtasıyla gelmektedir. Allan da Abdullah b. Sâlih’den rivayet etmektedir. Okuyuculara bu tefsir hakkında bilgi edinmeleri için bir kaç örnek vermeyi uygun gördük.

Kaynak: Tefsir Tarihi, İsmail Cerrahoğlu, Fecr Yayınevi