Kimdir

Albrecht Altdorfer kimdir? Hayatı ve eserleri

Albrecht Altdorfer kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: ( ? – 1538) Alman ressam. Batı’da manzara res­minin gelişmesine öncülük etmiştir. Regensburg’da doğduğu sanılmaktadır. Bir oy­macı olan babası Ulrich Altdorfer, 1491’de yoksul düşerek Regensburg’u terk etmiş, kent yurttaşlığın­dan ayrılmıştı. Albrecht, 1505’te Regensburg’un yurt­taşı olmak için başvuruda bulundu ve isteği kabul edildi. Dönemin geleneklerine göre, böyle bir hakkın kazanılması için 25 yaşında olmak gerekiyordu. Bu nedenle, Altdorfer’in doğum tarihinin en geç 1480 olduğu sanılmaktadır. 1505’te yapılan kent nüfus sayımının kayıtlarında sanatçı, “Amberg’li ressam” olarak anılmaktadır. Ancak, Altdorfer’in bu kentte doğduğunu ya da yaşadığını gösteren bir belge bulunmamıştır.

Altdorfer, 1508’de Regensburg’a kesin olarak yerleşmiş, Tuna’nın kuzey kıyısına çok yakın bir yerde bulunan bu serbest kentteki kültürel ve siyasal gelişmelerle yakından ilgilenmiştir. Burada ilk resim siparişini almış; S. Peter Kilisesi için bir resim yapması istenmiştir. 1511’de Tuna kıyılarına ve Alpler’e bir gezi yapan Altdorfer, bu bölgede karşılaştığı doğa görünümleri ve bunları işleyen manzara ressamların­dan çok etkilenmiştir.

Altdorfer, 1519’da dışişleriyle ilgili kent meclisi­nin, 1526’da da içişleriyle ilgili meclisin üyeliğine seçildi. Aynı yıl, kent mimarı olarak görevlendirildi. Sanatçının bu alandaki çalışmaları, şarap mahzenleri, mezbaha, kent duvarı ve belediye binası kulesinin yapımıyla ilgilidir. Bu yapıların hiçbiri günümüze kalmamıştır.

Altdorfer, 1528’de Sulh Mahkemesi’ nde görev aldı. Aynı yıl belediye başkam olarak önerildiyse de İskender’in Savaşı adlı çok önem verdiği bir tablo üzerinde çalıştığı için görevi kabul etmedi. Bununla birlikte, kentin siyasal yaşamıyla ilişkisini ölene değin sürdürdü. 1533’tc, meclis üyesiyken, bir Protestan din adamının Regensburg’a çağrılmasında ve kentin Protestanlık’ı kabul etmesinde etkili oldu. Altdorfer, Protestanlık’a duyduğu yakınlık yüzünden, 1519’da Regensburg Sinagogu ‘nun yıktırılmasını ve yerine Güzel Meryem Kilisesi’nin yaptırılmasını desteklemiş ve kilisenin yapımına katılmıştı. Yaşamının son yılla­rında ise, Protestanlık’ı desteklemekle birlikte Augustine Manastırı’nın yöneticiliğini yaptı. 14 Şubat 1538’de Regensburg’da öldü. Altdorfer’in ilk ürünleri 1506’dan başlayarak yapılmış oymalar ve kimi çizimlerdir. Çizimlerinde çoğunlukla kahverengi ya da gri-mavi tondaki kâğıt­ları siyah ve beyaz çizgilerle işlemiştir. Bunlarda fantastik öğelere ağırlıkla yer vermiştir; dinsel konulu çizimlerinde bile bu özellik bulunur. .

Oymalarının esinlendiği kaynak ise, İtalyan niello’larıdır. Bakır oymaların renkli alaşımlarla doldurul­masıyla elde edilen bir tabaka olan niello, dönemin İtalyan sanatçıları tarafından baskı kalıbı olarak da kullanılmıştır. Altdorfer’in oymalarında, niello’ların yanı sıra, Dürer ve Jacopo dei Barbari çevresinin bu türdeki çalışmalarının etkisi vardır. Buna karşın Altdorfer, kişisel bir üslup geliştirmeyi başarmıştır. Yapıtlarında, minyatürleri andıran bir titizlik ve kesinlik bulunur.

Sanatçının, ilk resimlerinden başlayarak beliren ve yaşamı boyunca sürekli geliştirdiği en önemli özellik, manzaranın yapıtlarında kazandığı ağırlıktır. Bilinen ilk tablosu olan Satyr Ailesi’nde (1507) manzara, önemli bir unsur oluşturmaktadır. Sanatçıda manzara kavramının gelişmesini, özellikle Jorg Köl­derer atölyesi ve Cranach gibi kimi Alman ressamları etkilemiştir. Bu gelişimin önemli bir aşaması da, 1511’de Alpler’e yapmış olduğu gezidir. Altdorfer, salt manzara resminin Batı’daki ilk örneklerini verdi. Yapıtlarıyla, insan figürlerini doğayla uyumlu bir şekilde yerleştirmeyi deneyen ve Cranach, Breu, Huber gibi ressamların yer aldığı Tuna Okulu’nun öncüsü oldu.

Altdorfer, 1510 dolaylarında, Cranach’ın etkisiy­le, kahramanca duyguları vurgulayan ve insan figürle­rini öne çıkaran bir anlatımla çalışmalar yapmıştır. Çarmıha Geriliş adlı yapıtında doğa ayrıntılı olarak işlenmiştir ama figürler oldukça büyük ve egemen bir konumdadır. Bununla birlikte, aynı yıllarda bağımsız manzara çizimleri de yapmıştır. Bu dönemdeki çalış­malarında, figürleri yerleştirme sorununun yanı sıra, yapıtlarında “espas” etkisi de yaratmaya çalışıyordu. 1518’e doğru Linz yakınlarındaki S. Florian Kilisesi” nin mihrap kanatları için yaptığı sekiz panoda hem espas sorununu başarılı bir çözüme ulaştırdı, hem de manzara ve mimari öğeleri birleştirerek canlı, drama­tik sahneler oluşturdu. Panolarda ayrıca, figürlerin hareketleriyle doğa arasında yetkin bir uyum sağlan­mıştır. Altdorfer’in renk kullanımında görülen deği­şim bu dönemdeki üslubunu etkileyen bir unsurdur, ilk yapıtlarındaki yumuşak renkleri bırakarak, parlak, kuvvetli renklere geçmiştir. Bu değişimin ilk örnekle­rinden biri, Mısır’a Kaçış Yolunda Dinlenme’dir (1510).

1520’lerin başında Altdorfer, manzara resminde artık yetkin bir düzeye varmıştır. Hiçbir figürün yer almadığı, Batı’nın ilk salt manzara resimlerini bu dönemde yarattı. Regensburg Manzarası (1522-1525) ve Değirmenli Manzara’da (1522-1523) sanatçı, ışık, renk ve buğulu atmosfer tekniklerini ustaca kullana­rak doğa görünümlerini yakalamaya çalıştı. Bu resim­lerde gerçekçi bir anlatım vardır; ancak Altdorfer’in manzarayı resmederken düşgücüne de başvurduğu görülür. Ressam, kimi gece manzaraları da yapmıştır. Örneğin, Isa Zeytin Dağı’nda ve İsa’nın Yakalanı­şında, ışığın ve gölgelerin kullanılışı dramatik bir etki yaratır.

1530’ların ilk yıllarında da, yine manzaraları işlediği, bir metal gravür dizisi gerçekleştirdi. Bunlar­da, uzaklık etkisini, ön plana yerleştirdiği parlak renkler yerine, peşpeşe dizilerek gerilere doğru akan düzlemlerin düzenlenmesiyle sağlamaya çalıştı. Alt­dorfer, Alman Rönesansı’nın en önemli temsilcisi sayılan Dürer’den de etkilenmiştir. Dürer’in kompo­zisyonları daha çok ayrıntılardaki kesinliğe dayanır; Altdorfer ise, öncelikle kompozisyonun bütününü gözetme eğilimindedir. Açık ve koyu alanların düzen­lenmesiyle biçimlenen bu bütünde, yine titizlikle işlenen ayrıntılar ikincil önemdedir.

Dürer, Grünewald, Cranach gibi ressamlarda görülen, Alman sanatçılara ait özellikler, Altdorfer’in doğaya yönelik ilgisinde ve insan figürlerini duygusal bir anlatımla işleyişinde de bulunur. Satyr Ailesi’nde klasik öğelerle Kuzey efsanelerini bir araya getirmiş­tir. Daha önemlisi, Altdorfer’in doğa sevgisi, optik boyutun ötesinde, bir çeşit mistisizme yakınlaşır ve resmine, neredeyse romantik denebilecek özellikler kazandırır. 1510’da yaptığı S. George ve Canavar’da figürler, yoğun orman görüntüsü içinde kaybolmuş gibidir ve doğanın romantik anlatımını tamamlar. Aynı zamanda, figürlerin jest ve mimikleri, renkleri, duygusal ve dramatik etkiler yaratmak amacıyla biçim değişikliklerine uğratılmıştır. Biçimlerin bu öznel tarzda bozulması Altdorfer’in başka resimlerinde, örneğin mimari öğelere yer veren yapıtlarında da görülür. Bakire’nin Doğumu adlı tabloda fantastik bir iç mekân yaratmıştır. Meleklerin sütunlar arasından dolanarak oluşturdukları halka, bu etkiyi daha da güçlendirmektedir. Susanna ve Yaşlılar’da (1526) ise, arka planda tümüyle düşgücü ürünü olan bir yapıya yer vermesi, Kuzey resminde daha önce görülmemiş bir özelliktir.

Altdorfer’in algılanan gerçekliği değiştiren, stili­ze eden üslubu Wolf Huber’de de görülür; iki sanatçı da bu yönleriyle Romantizm’e yaklaşırlar. Aslında stilizasyon eğilimi, 16. yy Alman resminin yaygın bir niteliğidir. İtalyan Rönesans sanatçılarıyla kıyaslandı­ğında, Alman ressamları, biçim sorunlarından çok düşünce ve duygu anlatımıyla ilgileniyorlardı. Ancak, Altdorfer’in yapıtlarında, doğanın gizemli güçlerini yakalama, onu kavrama ve özümseme çabası da sezilir. Bu yapıtlarda, insanın evrendeki yeri, doğayla ilişkisi vurgulanmış, bu iki unsur bağdaştırılmaya çalışılmıştır.

Altdorfer Reformasyon döneminin karışıklıkları içinde yaşamış ve Protestanlık’a belli bir yakınlık duymuştur. Bu hareketlerle birlikte gelen inanç ve düşünce farklılaşmalarıyla, sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. 16. yy, insanın doğa içindeki yerinin kavranılışında önemli değişimlerin başladığı bir dö­nemdi. Altdorfer’in bu tür konularla bir düşünür gibi uğraşmış olduğunu söylemek için, siyasal çalışmaları dışında, yeterli veri yoktur. Örneğin, çağdaşı Copernicus’un güneş-merkezli gökbiliminin temellerini oluşturan görüşlerinin kendisine ulaşıp ulaşmadığını, ya da böylesi sorunların onu ilgilendirmiş olup olmadığını saptamak hayli güç, belki de olanaksızdır. Buna karşılık, yaşamında, Reformasyon’dan etkilen­diğini ve dinsel sorunlarla uğraştığını gösteren olgular bulunmaktadır. Ayrıca söz konusu sorunların yapıt­larına ve üslubuna yansıdığı söylenebilir. Nitekim, en önemli yapıtı kabul edilen İskender’in Savaşı’nda, geniş bir göğün ve batan güneşin altında, dağların, ırmakların arasında sayılamayacak kadar çok savaşan asker figürü gösterilmiştir. Bütünsel bir görünüm içinde verilen ayrıntılar, evrenin sonsuzluğuyla insan­ların- yaşantılarını ve dünyadaki tekil, küçük varlıkla­rı, yani makrokozmos ve mikrokozmosu bir araya getirmiş gibidir. Masalsı bir görünüm içinde oluşturu­lan bu bütünlük, evrenin ya da varoluşun kavranamaz büyüklüğü ve gücü karşısında İskender’in, hasmı Darius’un ve askerlerin kişisel kaderlerini ikincil kılan kozmik bir duygu yaratır.

Manzara resminin özgünleşmesine öncülük eden Altdorfer’in resim tarihinde önemli bir yeri vardır.

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 5. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983

İlgili Makaleler