Nedir ?

Alacahisar/Kruşevac Nerededir, Tarihi, Nüfusu, Hakkında Bilgi

Alacahisar. Sırbistan’da Kruşevac şehrinin Osmanlılar zamanındaki adı.

Denizden 190 m. yükseklikte, batı ve güney Morava nehirlerinin birleştikleri yere yakın bir noktada 1371’den sonra kurulmuş olup Belgrad ile Üsküp arasında yer alır. Önemli bir geçit mev­kiinde butunan şehir. Sırp Kralı Lazar za­manında Sırbistan’ın merkezi durumu­na geldi. Gerek Lazar gerekse oğlu Stefan’ın Osmanlılar’a karşı giriştikleri mü­cadelenin hareket üssü olarak kullanıl­dı. Lazar, 1389’da Kosova’da yenilgiyle sonuçlanan savaşın hazırlıklarını burada yaptı. Türk varlığı da bu tarihlerden iti­baren şehir ve civarında hissedilmeye başladı. Sırp despotu Stefan’ın Belgrad’ı merkez yapmasından sonra kardeşi Vuk 1410’da öldürülene kadar burada oturdu. 1413’teki şehir ve civarını hedef alan Türk akınları II, Murad zamanında da devam etti. Stefan Türk baskısı karşısın­da Alacahisar’a kadar olan yerleri terketmeye ve haraç vermeye mecbur ol­du. Stefan’ın vârissiz olarak ölümünden (1427) sonra II. Murad, Yıldırım Bayezid’in Sırp prensesi ile evliliği dolayısıy­la, Sırbistan’ın meşru vârisi olduğunu ileri sürerek harekete geçti ve Alacahisar’ı aldı (1428). Bunun üzerine yeni Sırp despotu ve Stefan’ın yeğeni Georg Brankoviç (Vılk oğlu), hükümet merkezini Semendire’ye taşımak zorunda kaldı. An­cak bir süre sonra, 11. Murad’ın Karaman seferiyle meşgul olmasından faydalana­rak yanında Macar kralı olduğu halde 1443’te Alacahisar ve civarını yakıp yık­tı. 1444’te Macar delegeleriyle yapılan antlaşma sonunda Alacahisar Brankoviç’e bırakıldı. Fakat çok kısa bir süre sonra, muhtemelen Varna zaferini (1444) takip eden günlerde bu bölge yeniden Türk hâkimiyetine girdi. Fâtih Sultan Mehmed tahta geçince Brankoviç Ala­cahisar ve yöresini tekrar ele geçirdiyse de bu uzun süreli olmadı. İstanbul’un fethinden sonra Sırp despotu Alacahi­sar ve yöresini Osmanlılar’a iade etti. Nitekim Alacahisar’a bağlı bazı köyle­re ait timar kayıtlarının mevcudiyeti, yörenin muhtemelen 1453 sonlan veya 1454 başlarında yeniden Osmanlı hâki­miyetine girdiğini gösterir.

1454’te Sırbistan’a gönderilen Osmanlı kuvvet­leri Alacahisar civarında Macar ve Sırp kuvvetleri tarafından bozguna uğratıldı. Bunun üzerine Fâtih 1455’te bu bölge­ye yeni bir sefer düzenledi. Bu sefer so­nunda Sırplılar Macarlar’dan ayırmak için Brankoviç ile bir anlaşma yaparak kuzeyde Alacahisar sınır olmak üzere bir kısım topraklan ona bıraktı. 1456’da Brankoviç’in ölümünden sonra ortaya çıkan Sırp veraseti meselesi sırasında Alacahisar yöresinde kesin olarak Os­manlı hâkimiyeti sağlandı (1458).

Alacahisar ve yöresi Osmanlı hâkimi­yetine girdiği zaman, önemli stratejik yeri sebebiyle, bir sancak sayılarak Ru­meli eyaletine bağlandı. Sancağın mer­kezi olan Alacahisar ise bir Osmanlı ile­ri karakolu olarak gelişme gösterdi ve Türkler’le iskân edildi. XVI. yüzyıl baş­larında şehirde on üç müslüman. dört hıristiyan mahallesi vardı. XVI. yüzyılın ikinci yansında ise mahalle sayısı on se­kiz olup bunun on beşi müslüman ma­hallesi idi. Bu mahallelerin bazıları So­fu Oruç, Hamam, Abdi Paşa, Sinan Bey, Hacı Mehmed. Hacı Kasım, Mahkeme, Tuzcu, Hacı İbrahim Camii, Şeyh Hasan, Ayaş gibi adlar taşımaktaydı. Şehrin nü­fusu 1516’da 1000 müslüman, 400 gayri müslim olmak üzere 1400 dolayında idi. Bu sayı 1530 ve 1536’da 1200 müslüman, 300 hıristiyan olmak üzere 1500’e, 1560’a doğru ise 1500 müslüman, 200 hıristiyan olmak üzere 1700e ulaştı. Şehrin Türk halkı akıncı statüsünde olup sınır boylarında savaşmak, şehir civarı­nı korumak ve gözlemekle yükümlüydü. Kalede aynca kırk üç kadar da muha­fız bulunuyordu. XVI. yüzyılda, tam bir Türk-İslâm yerleşim merkezi olarak ge­lişme gösteren şehirde, II. Murad tara­fından yaptırılan bir cami, sekiz mescid, bir hamam, bir zaviye, bir kervansaray, bir de mahkeme binası mevcuttu. Şehrin merkezi olduğu sancakta ise 1530’larda dört kaza, 251 köy, otuz dört mezraa vardı; ayrıca İplana ve Zaplana adlı gümüş madenle­ri işletiliyordu. Morava nehri üzerinde­ki iskelelerle pazarlardan, ekimi yapılan ziraî mahsullerden, balıkçılıktan ve gü­müş madenlerinden önemli ölçüde gelir temin ediliyordu.

Alacahisar XVII. yüzyılda da askerî önemini korudu. Evliya Çelebi’ye göre, kaza merkezi olan şehir, toprak bir te­penin üzerine kurulmuş kalenin kuzey ve batı tarafına doğru uzanmakta idi. Etrafı bağlarla çevrili olup dokuz ma­hallesi, irili ufaklı dokuz camii, bir med­resesi, üç sıbyan mektebi, iki tekkesi. üç hanı. 150 dükkânı, bir hamamı var­dı. Evliya Çelebi yıkılmaya yüz tutan ka­lenin altıgen şeklinde olduğunu, içinde yetmiş muhafızın bulunduğunu, siyah ve beyaz taşlarla yapıldığını yazar ki şeh­rin Türkçe adı muhtemelen kalenin bu genel görünüşüne dayanmaktadır.

Alacahisar. kesintisiz 300 sene devam eden Türk hâkimiyetinden sonra ilk de­fa 1737’de Avusturyalılar tarafından kı­sa bir süre işgal edildi. Ardından 1789-1791 yılları arasında yeniden Avusturya işgaline uğradı İse de Ziştovi Antlaşma­sı ile Osmanlılar’a terkedildi. 1806-1813 arasında Sırp sergerdesi Kara Yorgi ta­rafından ele geçirildi. 1833’te ise Muh­tar Sırbistan Prensliği’ne devredildi.

1961’de nüfusu 31.000 dolayında olan şehir, bugün Adriyatik kıyılarına uzanan demiryolu ve karayolu hatları üzerinde 185.000’e (2011 sayımı) ulaşan nüfusu ile önemli bir endüstri merkezidir. Burası tahıl, tütün, üzüm ticaretinin yapıldığı, lastik, kimya, kâğıt ve ambalaj, kereste sanayii, sa­bun, yük vagonları, askerî araç gereçle­rin imali ile ilgili fabrikaların bulunduğu ekonomik bir merkez olarak gelişmesi­ni sürdürmektedir. Türk eserlerinden hemen hiçbir şey kalmamakla birlikte. XIV ve XV. yüzyıllarda yapılmış iki kilise­si bozulmamış freskleriyle ayaktadır.

DİA