Nedir ?

Akrabadin/İlaç Kodeksi Nedir, Tarihte Akrabadinler

Akrâbâzîn. İslâm tıbbında ilâç formüllerini ihtiva eden el kitaplarının genel adı; kodeks.

Akrâbâzîn Arapça’ya Grekçe grafidion “Kitapçık” kelimesinin Süryânî diline geç­miş şekli olan grafâzînden alınmıştır. Bugün Batı dillerinde kullanılan codex ve pharmacopoeia kelimelerinin karşılı­ğıdır. Bu kitaplar hekimlerin devamlı su­rette başvurdukları birer kaynak eser olmaları sebebiyle cep. kuşak, çizme ve çanta gibi yerlerde kolaylıkla taşınabil-meleri için genellikle dar uzun ve küçük boyutlarda yazılmışlardır.

Akrâbâzîn “Tıbbî formüler” mahiye­tinde olup bilhassa mürekkep ilâç for­müllerini taşır. Bunlar muhtelif yazarlardan toplanmışlar ve farmasötik şe­killerine veya farmakolojik etkilerine gö­re gruplandırılmışlardır. Her mürekkep ilâç için, içerdiği etkili maddeler, miktarları, yapılış şekli, etkileri, kullanı­lış yerleri ve alınacağı dozlar ayrı ayrı gösterilmiştir. Akra hâzinlerde ilâçlar ge­nellikle müfred (birleşik olmayan) İlâçlar, tiryaklar, müshiller, lavmanlar, kurslar (akrâs), devâşir (müshil ve kabızlar), toz­lar, şuruplar, merhemler, yağlar ve ya­kılar, fitiller, göz ilâçları, haplar, macun­lar, mahlûlât (çözeltiler), iksirler, panze­hirler şeklinde bölümlere ayrılmışlardır.

Mürekkep ilâçlar Doğu ülkelerinde bü­yük bir öneme sahip olmuşlar ve he­kimler, müfred ilâçların etkilerini kuvvetlendirmek, zayıflatmak ve tatlarını değiştirmek, etki sürelerini kısaltmak yahut uzatmak gibi maksatlarla muh­telif etkili maddeleri birbirleriyle karış­tırıp içlerine de tat ve koku verici baş­ka maddeler katmak suretiyle mürek­kep ilâç yapma yoluna gitmişlerdir. Mü­rekkep ilâç formüllerini taşıyan akrâbâzînlerin kökeni olarak Galenus’un ünlü eseri de Composiüone Medicamentorum kabul edilmektedir. Her yazar ken­di şahsî deney ve düşüncelerine göre formüllerde bazı değişiklikler, ekleme ve kısaltmalar yapmıştır.

IX. ve X. yüzyıllarda İslâm dünyasında telif edilen Ali b. Rabben et-Taberi’nin Firdevsü’l-hikme, Ebü Bekir er-Râzi’nin ei-Hâvî ve Tıbbü’l-Manşûrî, Ali b. Abbas el-Mecûsrnin Kâmilü’ş-şmâca, İbn Sinâ’nın el-Kanûnü’t-tıb ve Halef b. Abbas ez-Zehrâvfnin et-Taşrif Hemen ‘ace­ze cani’t-te3İîf gibi büyük tıp ansiklope­dileri akrâbâzînle ilgili bölümler içermekle birlikte. İslâm tıbbında ilk müs­takil akrâbâzîn IX. yüzyılın ortalarında, Abbasî Halifesi Mütevekkil zamanında, özellikle ilâç yapmadaki başarısıyla şöh­ret kazanan Sâbûr b. Sehl el-Kûsec (ö. 255/869) tarafından yazılmıştır. Cündi-şâpûr Bîmaristanı’nda tabip olduğu bi­linen Sâbûr b. Sel’in Kitâbü’l-Akraba-zîni’l-kebh adını taşıyan ve on yedi babdan meydana gelen bu eseri, yaklaşık üç asır süreyle en güvenilir akrâbâzîn olarak kabul edilmiştir. Dârül-kütübi’l-Mısnyye’de altmış dokuz sayfadan olu­şan bir nüshası bulunmaktadır. Sâbûr b. Sehl’in eserinin yerini, zamanının en büyük tıp otoritelerinden olduğu bili­nen Adudî Bîmaristanı hekimlerinden Reîsületıbbâ Emîrüddevle İbnü’Milmîz el-Bağdâdfnin (ö. 560/1165) ünlü ese­ri el-Akrâbâzîn almıştır. Yirmi babdan oluşan bu kitabın Sâbûr b. Sehl’in Kitâbü’l- Akrâbâzîn’lne çok benzediği, hatta bazılarının, ondan derlenmiş olduğunu ileri sürdükleri zikredilmektedir. Bu iki eserden sonra İslâm tıp âleminde. Kalânisi’nin (ö. 590/1194) bugün Dârü’1-kütübi’z-Zâhiriyye’de kırk dokuz babdan mey­dana gelmiş seksen iki varaklık bir nüs­hası bulunan Akrâbâzîn’i ile, Kûhin el-Attâr lakabıyla tanınan Dâvûd b. Ebü’n-Nasr’tn (ö. 658/1260’tan sonra) yirmi bab­dan oluşan ve son yüzyıllarda çeşitli bas­kıları yapılmış bulunan Minhâcü’d-dük­kân ve düstûrü’l-acyân Hiedviyeti’n-nâfica Ii’l-ebdân adlı akrâbâzîni temel kaynak olarak kabul edilmişlerdir. Konuyla ilgili birçok eseri bulunan Necî-büddin es-Semerkandrnin (ö. 619/1222) on dokuz babdan oluşan Akrâbâzîn’ı de XIII. yüzyıla ait önemli eserlerden bi­ridir.

Akrâbâzînler İslâm tıbbında en fazla 1X-XIII. yüzyıllar arasında gelişme gös­termişler ve özellikle XIII. yüzyılın son­larından itibaren, Moğol istilâsının ve çeşitli buhranların etkisiyle girilen du­raklama döneminde, eskilerin hayranlık duygularıyla kaleme alınmış kısmî tek­rar ve yorumlarından öte gidememiş­lerdir. Avrupa’da da XII. yüzyılda ortaya çıkıp XVIII. yüzyıla kadar yaygınlıkla kul­lanılan kodekslerin gül balı ve ıtırı, sirkencübin, kara merhem gibi Arap ilâç­larının formüllerini içermelerinden, ilk örneklerinin hazırlanışlarında İslâm akrâbâzînlerinin kaynak olarak kullanıl­dıkları anlaşılmaktadır. Bunların en ün­lüsü, eczanelerin ve ilâçların denetlen­mesinde dayanak olarak kullanılan Nicolas Jersen’in 1471’de yayımlanmış Antidotorium (panzehirler kitabı) adlı La­tince düsturudur. İçlerinde pek çok Arap ilâcının da bulunduğu yüz kırk iki reçete içeren bu eserin aslının 1130-1150 yıllan arasında Nicolas isimli başka bir ilim adamı tarafından kaleme alındığı sanılmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de pek çok akrâbâzîn yazılmıştır. Bunlar genellikle Arapça veya ‘Farsça eserler­den tercüme olup tercümeyi yapanlar kendi görüş ve deneylerinin sonuçlarını da eklemişlerdir. Geredeli İshak b. Murad. Amasyalı Sabuncuoğlu Şerefeddin, Halepli Salih b. Nasrullah. Ömer Şifâî ve Bursalı Ali’nin akrâbâzînleri bunların en ünlülerinden olup yazma nüshaları bol miktarda mevcuttur. İran saray hekim­lerinden Muhammed Mümin Hüseynî Tankabunînin Şah Süleyman (1666-1694) namına yazdığı Tuhfetü’l-mü’minin adlı Farsça eser hekimbaşı Hasan Efendi (ö. 1733) tarafından Gımyetü’l-muhas-silin fî tercemeti’l ‘Tuhfeti’l-mü’mîn ismiyle Türkçe’ye çevrilmiş ve bu tercü­me Osmanlılar döneminde çok meşhur olmuştur; İstanbul ve Avrupa kütüpha­nelerinde birçok nüshası bulunmakta­dır. Bu eserin aslı 1850-1867 yıllan arasmda İran’da üç defa basılmış, Fransız rahibi Ange de la Brosse tarafından La­tince’ye yapılan çevirisi de daha önce Paris’te Pharmacopoea Persica adıyla yayımlanmıştır (1681).

Diyanet İslam Ansiklopedisi