Akif Paşa Kimdir, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği, Hakkında Bilgi
AKİF PAŞA (1787-1845) Türk devlet adamı, şair ve münşi.
Ayıntâbîzâde Kadı Mehmed Efendi’nin oğludur. Yozgat’ta doğdu. Tahsilini özel hocaların yanında tamamladı. Bir süre Yozgat ayanı Cebbârzâde Süleyman Bey’in divan kâtipliğini yaptı: onun ölümü üzerine İstanbul’a gelerek amcası Reîsülküttâb Mustafa Mazhar Efendi’nin yardımıyla Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne girdi (1814). Hizmeti takdir edildi ve altı ay içinde Âmedî Odası’na geçti. 1825’te âmedci, “İki yıl sonra beylikçi”, 1832’de ise reîsülküttâb oldu. Bu dairenin adı Umûr-ı Hâriciye Nezâreti’ne çevrilince, o da “Efendi” unvanı ve vezirlik rütbesi ile ilk hariciye nâzın oldu (1835) Kadıköyü’nde avlanırken kaza ile bir Türk çocuğunu yaralayan Morning Herald’ın İstanbul muhabiri W. Churchill’i hapsettirmesi üzerine, olaya İngiliz sefaretinin müdahalesi sonucu, hastalığı bahane edilerek azledildi (1836). Bir yıl kadar sonra, rakibi Pertev Paşa Mülkiye nazırlığından azledilince onun yerine aynı göreve getirildi. Nezâretin adını “Adâb-ı ubûdiyyete münâfi” bularak dahiliyeye çevirtti. Bu görevde de ancak altı ay kalabildi: rakibi Pertev Paşa’nın adamlarından Mehmed Rauf Paşa sadrazam olunca tekrar azledildi. 1839’da Abdülmecid’in tahta çıkışından sonra Kocaeli mutasarrıflığına tayin edildi: ek olarak Bursa. Bolu. Eskipazar ve Balıkesir sancakları da idaresine verildi. Halkın şikâyeti ileri sürülerek, rütbeleri alınmak suretiyle üçüncü defa azledildi ve Edirne’ye sürüldü (1840). İstanbul’dan giden bir heyet tarafından muhakeme edildikten sonra iki yıl sürgün cezasına çarptırıldı. Cezasını tamamlayınca Bursada oturmasına izin verildi. Şehzade Abdülhamid’in doğumu münasebetiyle Sultan Abdülmecid’e sunduğu bir tarih manzumesi sayesinde affedilerek İstanbul’a döndü (1842). İki yıl sonra hacca gitti, dönüşünde İskenderiye’den gemiye bineceği sırada hastalanarak öldü. Cenazesi orada Dânyâl peygamberin türbesi yakınlarına defnedildi.
Çağdaşlarınca başarılı bir siyaset adamı olarak kabul edilen Akif Paşa önce Edirne’de, daha sonra Bursa’da iki yıldan fazla devam eden sürgün sırasında çok ıstırap çekmiş, yakınlarına gönderdiği mektuplarda sık sık yalnızlıktan şikâyet etmiş ve bilhassa Bursada iken ölmeyi bile isteyecek kadar büyük bir bedbinliğe düşmüştür. Devrinde kindar, kavgacı, huysuz, bedbin ve ikbalperest olarak tanınan Akif Paşa. bilhassa “Adem Kasidesi” adlı şiiriyle çoğu çağdaşları olan yerli ve yabancı yazarlar. [Nâmık Kemal, Ebüzziyâ Tevfik, Şemseddin Sami, Muallim Naci, Abdurrahman Şeref, Gibb, A, Alric] tarafından yeni edebiyat akımının kurucularından biri olarak görülmüşse de, daha yakın devir edebiyat tarihçileri ve tenkitçiler (Rıza Tevfik, Süleyman Nazif, Fuat Köprülü, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Agah Sırrı Levend, Ahmet Hamdİ Tanpınar ve Mehmet Kaplanl onu tamamen eski tarz dil ve düşüncenin içinde görmüşlerdir. Bununla beraber. Türk edebiyatı tarihinde Batı medeniyeti karşısında Osmanlı aydınının içine düştüğü ferdî ve sosyal bunalımı anlattığı “Adem Kasidesi”nin eski şiirimizde benzerini kolay bulamayacağımız derin bedbinliği, şüpheleri ve cevapsız kalan sorularıyla Ziya Paşa’ya, Abdülhak Hâmid’e, hatta Mehmed Akife tesir etmiş olacağı düşünülmelidir. Tanzimat’tan sonraki yıllarda da yaşamış olmakla beraber zihniyet bakımından eskiyi devam ettiren Akif Paşa’nın eserinde, içinde yaşanılan dünya ve varlığa karşı nefret duygusu kuvvetli bir şekilde işlenmiştir. Cennet, cehennem, hatta mutasavvıfların özlediği elest meclisine dönüş ve Tann’nın varlığında yok olma (fena), böylece ebediyete ulaşmanın (bekâbtliah) zıddı olan “Adem” kavramına methiye, İslâmî gelenek İçinde oldukça yabancı bir düşüncenin tezahürüdür. Küçük yaşta ölen torunu için hece vezniyle yazdığı “Mersiye” ile “Şeyh Müştak’a Mektup” ve Tebsıra’sı da, yenilik getirmediği kanaatlerine rağmen, devrinin yazarlarına yol gösterici olmuştur. Divanındaki bir şiirden, meşhur Halveti şeyhi Çerkeşî Mustafa Efendi’nin müridi olduğu anlaşılan Akif Paşa’nın “Mersiye” dışındaki şiirleri divan şiiri tarzındadır.
Eserleri. Münşeât-ı el-Hac Akif Efendi ve Dîvançe; Tebsıra; ölümünden sonra torunu Akif Bey tarafından neşredilen ve çeşitli mektuplarını ihtiva eden Eser-i Akif Paşa ile Muharrerât-i Husûsiyye-i Akif Paşa dışında, Arapça’dan çeşitli ilâvelerle tercüme ettiği Risâletü’l-tirâsiyye ve’s-siyâsiyye adlı bir eseri daha vardır.
TDV İslam Ansiklopedisi