Nedir ?

Akabe Nerede, Akabe’nin Kısa Tarihi, Nüfusu

Akabe. Ürdün Hâşimî Krallıgı’nın Kızıldeniz kıyısında bulunan önemli bîr liman şehri.

Akabe körfezinin kuzeydoğu köşesin­de bulunan ve önceleri Eyle (Elath) adıy­la anılan Akabe, Ürdün’ün denize açılan tek limanıdır. Şehir, Maan ile doğudaki Vâdilhismâ’dan gelen yolların Vâdîisini üzerinden geçerek körfeze ulaştığı yerde kurulmuştur. Dağlardan körfeze doğru açılan geçit Akabetü’l-Eyle olarak bilinirken sonraları Akabe olarak kısaltılmış ve şehrin de adı ol­muştur.

İslâmiyet’ten önce Eyle Bizanslılar’a bağlı olarak Gassânîler tarafından idare edilmiştir. Eski devirlerde, kısmen de Ortaçağ’da deniz ve kara ticareti için büyük Önemi haizdi. Zira şehir kervan yolları ile limanın birleştiği noktada bu­lunuyordu. Eyle ile İslâmî devirdeki ilk münasebet, 9 (630-31) yılında Tebük Se­feri sırasında rahip Yuhannâ b. Ru’be başkanlığında halkın itaat etmesi ve bağlılık bildirmesi ile görülmektedir. Hz. Peygamber. Eyle rahibine gönderdiği mektuba verilen müsbet cevap üzerine kendilerine bir ahidnâme göndermiş­tir.

İlk İslâm fetihleri sırasında müslümanlar tarafından alınan Akabe. 1115’te I. Haçlı Seferi esnasında Kudüs Krallı-ğı’nın hâkimiyetine girdi. Kral Baudouin önce Şevbek dolaylarında bir kale yap­tırdı, daha sonra da Franklar tarafından Aila veya Elyn şeklinde adlandırılan şeh­ri işgal ve bir iç kale inşa ederek tahkim etti. Bundan sonra şehrin karşısında bu­lunan ve Franklar’ın Graye dedikleri Cezîretülfir’avn’a geçerek burada da bir kale inşa ettirdi. Her iki müstahkem mevkide garnizonlar kuruldu. Bunların yardımı ile artık Franklar Şam ile Arabistan ve Mısır arasındaki yollara hâkim olmuş bulunuyorlardı. Ancak Selâhaddîn-i Eyyûbî 1170 Aralık ortalarında şeh­ri ve adayı zaptetti. Böylece Eyle ve do­layısıyla hac yolları tekrar müslümanların eline geçmiş oldu. Akabe daha son­ra Memlûk Devleti’nin idaresi altına gir­di. Sultan Nasır Muhammed b. Kalavun zamanında (1309-1340) hac kafilelerinin rahatça seyahat etmesi için bazı imar faaliyetlerine girişildi. Memlükler devri­nin sonlarında Sultan Kansu Gavri (ö. 1516) de bölgeden geçen hac kafileleri­nin emniyetini sağlamak için burada bir kale yaptırdı. Yavuz Sultan Selim’in Mı­sır seferi sırasında Osmanlı idaresine giren Akabe, Osmanlı idarî teşkilâtında Hicaz bölgesine bağlı idi ve Cidde’deki valinin kontrolü altında bulunan kale muhafızı burada oturuyordu. Osmanlı döneminde de hac yoluna itina gösteril­miş ve yolların muhafazası için bir kale inşa edilmiştir. İdrîsî ve Evliya Çelebi gi­bi seyyahlar kervan yolunun gayet sarp inişli, iki tarafı yalçın kayalarla çevrili olduğunu belirtmektedirler. Bu yollar­dan geçen hacılar daima koruma altına alınmış ve güvenlikleri sağlanmıştır. Osmanlılar’ın yaptırdığı kaleyi Evliya Çe­lebi ayrıntılı bir şekilde anlatmakta ve içindeki kulelerden. hisarladan, cami­sinden, hamamından, kapılarından, de­ğirmeninden bahsetmektedir. Dört ta­rafı hurma bahçeleri ile kaplı olan kale­ye erzak Kudüs, Halîlürrahman, Nablus, Aclûn, Remle ve Gazze’den gelmekte idi. Osmanlı topraklarından hacca gidenle­rin Şam’dan sonra ikinci ana durağı olan Akabe, aynı zamanda Şam ile Mısır üze­rinden gelen hacıların da buluşma nok­tası idi. Akabe, 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması ve 1908’de Hicaz de­miryolunun yapılması ile önemini kıs­men kaybetti.

Osmanlı Devleti 1892’de Hidiv Abbas Hilmi Paşa’dan Mısır idaresinde olan bölgeleri tahliye etmesini istedi. 1906’ya kadar bir gelişme olmaması üze­rine Osmanlılar Akabe’yi ve yakınında­ki Tâbe’yi idareleri altına aldılar. Ancak Hindistan yolunun emniyeti için bölgeyi önemli gören İngiltere Babıâli’den Aka­be’nin derhal tahliye edilmesini istedi ve on günlük bir süre tanıdı. Bu olay son devir Türk siyasi tari­hinde Akabe meselesi adıyla geçmek­tedir.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra idarî ba­kımdan eskiden olduğu gibi Hicaz’a bağ­lı kalan Akabe, Hicaz’ın Ekim 1925te Necid bölgesinden gelen Suûdîler’in eli­ne geçmesi üzerine Maan ile birlikte Ür­dün’e bağlandı. 1948-1949 Filistin Sa­vaşı’ndan sonra yeni yerleşime sahne olan şehirde nüfus süratle çoğaldı. Bu­gün Ürdün’ün Kızıldeniz’e ve yurt dışına açılan tek liman şehri olması ve ülkenin gelir kaynakları arasında önemli yeri bu­lunan fosfatın bu limandan ihraç edil­mesi sebebiyle Akabe ticarî bir merkez durumundadır. Ayrıca iktisadî duruma bağlı olarak lüks oteller ve turistik ya­tırımlarla şehir modern bir görünüm kazanmıştır. Akabe’nin nüfusu 1952de 2.835 iken 1988’de 40.275’e ulaşmıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler