Nedir ?

Akabe Nedir, Tasavvufta Akabe Terimi, Anlamı, Hakkında Bilgi

Akabe. Allah’a giden yolda sâlikin önüne çıkan aşılması güç engelleri İfade etmek için kullanılan bir tasavvuf terimi.

Sözlüklerde geçen anlamı : “Sarp yol, dağdaki aşılması zor dik geçit” anlamına gelen akabe, Kur’ân-ı Kerîm’de mecazi olarak köle azat etmek, bir yetim veya yoksulu do­yurmak; mümin, sabırlı ve haktan yana kimselerden olmak gibi faziletler için kullanılmıştır. Kur’an insanı, kendisine birçok nimetler verilmiş olmasına rağmen, neticesi ha­yır olan bu sarp ve dik yokuşu tırmana­rak faziletler kazanma çabasını göster­mediği için kınamıştır.

Mutasavvıflar Kuranda geçen akabe kelimesini, “Maksada ulaşmak için aşıl­ması, yok edilmesi gereken tabii engel­ler ve nefsânî bağlar” olarak yorumla­mışlardır. İbrahim b. Edhem, bir kimse­nin sâüh kişiler derecesine çıkabilmesi için refah, izzet, rahatlık, uyku. zengin­lik, tamah kapılarını kapatıp sıkıntı, zil­let, cehd, uykusuzluk, fakirlik, ölüme hazırlık kapılarını açmaktan ibaret olan “Altı akabe”yi aşması gerektiğini söyler. İbnü’l-Arabiye göre sûfî ile muradı olan hak arasında sarp ve dik bir yokuş var­dır. O, tabiat İtibariyle bu yokuşun alt tarafındadır. Zirveye çıkmak için bu dik yokuşun aşılması gerekir. Tepe noktası­na çıkılıp öte tarafına bakılınca artık bir daha geri dönülemez; çünkü dönülmesi imkânsız bir noktaya ulaşılmıştır. Sûfllerin, “Dönen yoldan döner, eren dön­mez” sözü bu makam için söylenmiştir. Bu tepe noktası “İşrâf” ve “Ittıla” ma­kamıdır.

Halvetiyye tarikatında nefsin emmâre, levvâme, muinime, mutmainne, râziyye, marziyye ve kâmile sıfatları onun akabeleri kabul edilir. Bu yedi akabe lâilâhe illallah, Allah, hû, hak, hay, kayyûm, kahhâr zikriyle aşılır ve her akabe saf­hasında bir nur tecelli eder. Bu nurlar sırasıyla şöyledir: Mavi, sarı. kırmızı, si­yah, yeşil, beyaz ve renksiz.

“Yalnız sana ibadet eder ve yalnız sen­den yardım dileriz” âye­tinde, “Yalnız sana ibadet ederiz” şeria­ta “Yalnız senden yardım dileriz” haki­kate işaret eder. Şeriata, “Faydalı ilim” ve “İhlâslı amel” akabeleri geçilerek ula­şılır. “Yalnız sana ibadet ederiz”deki akabeleri geçmek için, çocuğu sütten keser gibi organları şeriata aykırı işler­den, nefsi kötü alışkanlıklardan, sırrı ta­biatın bulanıklığından, aklı vehim ve ha­yalden, ruhu mâsivâdan arındırmak ge­rekir. Hakikate ise yedi akabe geçilerek ulaşılır: Birinci akabeden ihlâslı niyet, ikincisinden hikmet, üçüncüsünden ledünnî bilgiler, dördüncüsünden mele-kûttaki münâcâtlar, beşincisinden kurbiyet makamındaki nurlar, altıncısından sevgi halindeki müşahedenin ışıkları gö­rünür. Yedinci akabeyi aşanlar kutsi­yet gülistanına konarlar. Burası fena ve mahv makamıdır. Bazı kaynaklarda ilim, tövbe, alâik dünya, nefis, şeytan, avarız (rızk, tehlike, kaza, musibet), bâis (havfrecâ). kâdih (ucbriya), hamd ve şükürden ibaret yedi akabeden söz edilir.

Akabeler, Gazzâli’nin Risâletü’t-tayrından sonra Attâr’ın Mantıku’t-tayr’ında oldukça geniş ve edebî bir üslûpla iş­lenmiştir. Ancak Attâr akabe yerine va­di terimini kullanmıştır. Ona göre Al­lah’a vâsıl olmak, ancak son derece zor ve tehlikeli olan aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, fakr ve fena vadileri aşıl­dıktan sonra mümkündür. Sâlikin sade­ce Allah’ı görmesi ve mâsivâyı görme­mesi makamına cem adı verilir. Bu hal­den sonra fark-ı sânî denilen ve yara­tıcıyı yaratıcı, yaratılmışı da yaratılmış olarak görme ve ikisini birbirinden ayır­ma hali gelir. En değerli ve en yüce hal budur. Ancak fark-ı sânîye ulaşmaya ge­nellikle cem’ hali engel olduğundan bu­na akabetü’l-cem’ denilmiştir.

İlgili Makaleler