Edebi Şahsiyetler

Ahmet Bedevi Kuran Kimdir, Hayatı, Kitapları, Hakkında Bilgi

Ahmed Bedevi Kuran (1884-1966) Jön Türkler üzerine yayımladığı eserlerle tanınan tarihçi.

Babasının görevli bulunduğu Trabzon’­da doğdu. Kulalı Seyyid İbrâhimzâde aile­sine mensup olup babası Hacı Mehmed Nuri Efendi’dir. Babasının memuriyeti do­layısıyla çocukluk yıllarını Kula’da geçirdi. İlk tahsilini burada yaptıktan sonra Akhi­sar’da rüşdiyede iken bir arkadaşının da­veti üzerine İstanbul’a gitti; Şubat 1898′-de İstanbul’da Eyüp Baytar Rüşdiyesi’ne kaydoldu. 1901’de burayı bitirince Kuleli İdâdîsi’ne girdi. Okulun henüz ikinci sını­fında iken bazı arkadaşlarıyla birlikte sıra­dan bir öğrenci topluluğu olmaktan öte­ye geçmeyen İhtilâlci Askerler Cemiyeti adlı gizli bir teşkilât kurdu. Hava değişi­mi için gittiği Manisa’da tanıştığı Hasan adlı bir gençten dinlediği Yunanlilar’ın Gi­rit mezalimiyle ilgili hâtıralar onda millî şuurun uyanmasında rol oynadı. İstan­bul’a döndüğünde siyasî faaliyetlerini sür­dürdü; bir ara II. Abdülhamid’e suikast düzenlemeyi planlayan bir teşebbüste bulundu. 1905’te Kuleli’den mezun oldu, aynı yıl Mekteb-i Harbiye’ye girdi. Burada siyasî faaliyetleri daha da şekillendi. Ey­lül 1904’te Cem’iyyet-i İnkılâbiyye’nin ku­ruluşu ile yüksek öğrenim talebeleri ara­sında siyasî faaliyetlerin hızlanması üze­rine başlatılan takibat sonucu bazı arka­daşlarıyla birlikte tevkif edildi. Divanıharp Önünde yaptığı savunmada ağır tenkit­lerden dolayı padişaha suikast düzenle­mek suçu ile idama mahkûm oldu. Ancak sekiz ay kadar süren bir hapis hayatından sonra 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine serbest bırakıldı. Okuldan mezun olmak üzere tekrar Mekteb-i Harbiye’ye döndü, bu sırada yine ba­zı olaylara karışınca bir kısım arkadaşıyla birlikte tekrar tutuklandı. 31 Mart Vak’ası’nın başladığı günlerde serbest bıra-kıldıysa da az sonra yeniden tevkif edildi. 21 Ağustos 1909’da yapılan muhakeme sonunda askerlikten uzaklaştırıldı ve beş yıl sürgün cezasına çarptırıldı. Hapsedil­diği Bekir Ağa Bölüğü’nden kaçarak Gala­ta rıhtımından bindiği bir vapurla İsken­deriye’ye gitti; oradan Kahire’ye geçip es­ki Jön Türkler’den Şerefeddin Mağmûmî, Abdullah Cevdet, Necmeddin Arif ve Baha Bey ile buluştu; onların yardımıyla burada bazı varlıklı ailelerin çocuklarına verdiği özel derslerle geçimini sağladı. Ardından kendisi gibi Mısır’a sığınmış zabitlerle birlikte Fas ordusunun yetiştiril­mesi için Hidiv II. Abbas Hilmi’nin talebiy­le Fas’a gitti; yedi ay burada kaldı. Fran­sa’nın baskısı üzerine bu faaliyete son ve­rilince Fas’tan ayrıldı. Arkadaşları Mısır’a dönerken o daha önce haberleştiği Prens Sabahaddin’in yanına Paris’e gitti. Bu­rada Şerif Paşa tarafından yayımlanan Meşrutiyet gazetesinde musahhihlik yapmaya başladı. İtalya’nın Trablusgarp’a saldırdığı günlerde ciddi bir şekil­de hastalandı, iyileşince okul arkadaşla­rından Celâl Preveze’nin daveti üzerine Üsküp, Selanik yoluyla Manastır’a gitti (Mayıs 1912).

İlgili Makaleler