Ahidname Nedir, -Türk ve Osmanlı Tarihinde- Ahidnameler, Hakkında Bilgi
AHİDNÂME
Hükümdarların emriyle bazı devlet, zümre ve şahıslara özel haklar tanımak üzere düzenlenen belge. Ahidnâme, “Vasiyet etmek, ısmarlamak, yemin edip söz vermek, eman vermek ve zimmetine almak” anlamındaki Arapça ahd ile Farsça nâme (mektup, kitap) kelimelerinden meydana gelen birleşik bir isimdir.
Türk Tarihi.
Osmanlılar’da yabancı devletlere verilen ticari imtiyazları veya sulh antlaşmalarını ihtiva eden belge.
Ahidnâme, lugatlarda “muahede” veya “antlaşma kâğıdı” gibi kısa tarifleri yanında, “antlaşma şartlarını ve iki tarafın imzasını taşıyan kâğıt” şeklinde de tarif edilmektedir. Aslında ahidnâme, bazan karşılıklı anlaşma sonucu varılan şartları, bazan da istenilen imtiyazları ihtiva etmekle beraber, tarafların birlikte imza koydukları bir belge değildir. Ancak, bir sulh antlaşması bahis konusu olduğunda, tarafların delegelerin-ce ayrı ayrı imzalanan ve tesbit edilmiş şartlan ihtiva eden temessük* lere göre maddeleri belirlenmiş olan metnin başında padişahın tuğrasının yer aldığı bir belgedir.
Ahidnâmeler, İslâm hukukunun prensipleri göz önünde tutularak ve şeyhülislâmın fetvası alınarak verilmiş belgeler olup harbî taifesine eman bahsedildiğini göstermektedir.
Diplomatik” bakımdan ahidnâme, padişaha ait ferman ve beratlarda olduğu gibi, Allah’ın adı ile Hz. Peygamber ve dört halifenin adlarının zikredilip Allah’ın yardımı, Peygamber’in şefaatinin istendiği davet rüknüyle başlar, bunun altında padişahın tuğrası yer alır. Bazı ahidnâmelerde unvan denilen, padişahın sıfatlarının sayıldığı kısma geçilmeden Önce beratları hatırlatan “ni-şân-ı şerîf-i âlîşân-ı sultanî…” veya benzeri bir başlangıç formülü bulunur. Bu da verilen tarafa bazı haklar bahşeden ahidnâmelerin bir cins berat kabul edildiklerinin ifadesidir. Ancak diğer beratlarda bulunmamasına karşılık ahidnâmelerde mutlaka unvan vardır.
Unvandan sonra karşı tarafın sıfatlarının kısaca sayıldığı elkâb ve duayı müteakip dîbâce’de ahidnâmenin veriliş sebep ve şartlan izah edilir. Bu kısmın muhtevası, ahidnâmenin mahiyetine göre farklılık gösterir. Yeni tahta geçen bir hükümdarın selefi zamanındaki sulhun yenilenmesi isteği üzerine verilen bir ahidnâmede bu husus zikredildikten sonra, eğer varsa, hudut boylarında yer yer ihlâl edilen antlaşma maddelerine bundan böyle riayet edilmesi şartıyla sulhun yenilendiği belirtilir. Ahidnâmenin yenilenmesini isteyen taraf, daha önce yapılan sulhta Osmanlı Devleti’ne vergi öder duruma gelmişse, sulhun, verginin zamanında ödenmesine bağlı olduğuna da işaret edilir (bk. III. Murad tarafından 984/ 1576’da Avusturya’ya verilen ahidnâme: Muâhedât Mecmuası, III, 66-671. Bir savaş sonrasında verilen sulh ahidnâmesinde ise dibacede, bazı sebeplerden dolayı iki devletin bir süredir düşmanca münasebetler içinde oldukları, fakat artık iki tarafın tebaalarının refahları için dostluğun yeniden kurulmasının istendiği, eğer barışı sağlamak üzere başka bir devlet aracılık etmişse bu devlet ile ara bulucu rolü oynayan elçinin adı, barış görüşmelerinin kimler arasında ve nerede yapıldığı, antlaşmanın kaç madde üzerine tanzim edildiği, hangi tarihten itibaren, ne kadar süreyle yürürlükte kalacağını belirleyen te-messüklerin teati olunduğu, kararlaştırılan maddelerin kabul ve tatbikleri hususunda taraflar hükümdarlannca tayin edilen süre içinde tasdik edileceği konusunda anlaşmaya varıldığı belirtilir (bk. 1152/1739 Avusturya sulh ahidnâ-mesinin dibacesi BA, Ecnebi Defterleri, nr. 57/1, s 179-180». Ticari imtiyazları ihtiva eden ahidnâmelerin dibacesinde ise ahidnâmenin kimin tarafından istendiği, tecdid mahiyetinde mi olduğu, yeni maddeler ihtiva edip etmediği gibi hususlar da yer alır. Padişahın bahşettiği imtiyazlar için ahidde bulunması, karşı tarafın ihlâs ve sadakatine bağlı olduğundan bu hususa da daima işaret edilir. Hangi tip ahidnâme olursa olsun, dibacenin sonunda, ahidnâme şartlarına sadık kalınacağına dair söz verilir. XV. ve XVI. yüzyıl ahidnâmelerinde bu husus daha kuvvetli bir şekilde ifade edilmiştir. “…Eymân-ı mugallaza / şedîde ile yemîn ederim ki, yeri ve göğü yaratan Perverdigâr hakkıyçün…” (bk. 1482, 1521 ve 1540 Venedik ahidnâmeleri: Gokbilgin, TTK Belgeler, 1/2, s. 121, I 29 ve V-Vlll/9-12, 43) veya benzeri ifade kullanılan bu yemin tarzına XVIII. yüzyıl ahidnâmelerinde rastlanmaz. Fakat şartların kabul ve tasdik edildiğine dair bir hatt-ı hümâyun ve bir fermân-ı âlî çıkmasını takiben “tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-ârâ ile müşerref ahidnâme-i hümâyun’un verildiği belirtildikten sonra, bazan “madde-be-madde, lafz-be-lafz” (bk. 1012/1700 tarihli Rus ahidnâmesi: BA, Ecnebi Defterleri, nr. 83/ 1, s 5), “yerlü yerinde riâyet ü sıyânet olunacak” (bk. a.y., nr. 57/ 1, Avusturya, s. 180; nr. 164/4, Venedik, s. 20) maddelere geçilir.
Münşeat mecmualarında ise tuğra, unvan ve elkâba yer verilmeyip diğer hususlar yedi rükün olarak şöyle sıralanmıştır-. 1. Allah’a hamd-, 2. Hz. Pey-gamber’e tasliye* 3. “Halâlet-i ahd ü peymân”; 4. “Muahededen inhirafa ter-hîb”: s. “Ahid in’ikadının tafsili”; 6. “Himmetin ahde sadâkata sarf. niyye-tin tecavüzün men’ine atf olunacağı”; 7. “Allah’tan istikamet” (bk. Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. 460, vr 65-‘!.
Sulh ahidnâmelerinde şartlar özel durumlara göre tesbit edilmekle beraber genellikle bu defa kararlaştırılan sınır belirtilir; nerelerin, ne gibi şartlarla hangi tarafa ait olacağına işaret edilir; kale ve bina inşası ve tamirleri ile istihkâmların durumu bir prensibe bağlanır; harp esirlerinin iadesi, harp tazminatı gibi hususlarla daha önceki antlaşmalardan hangilerinin yürürlükte olduğu, hangilerinin hükümsüz kaldığı belirtilir. Bazılarında dinî konulara da temas edilir; meselâ kiliselerin korunması. Osmanlı sınırları içindeki -genellikle adı belirtilen- yerlerde yeni kilise inşası veya tamirine müsaade edileceği, isteyenlerin Kudüs vb. yerlere gidebileceği gibi maddelerle ticari imtiyazları ihtiva eden maddeler de yer alır (bk. Avusturya ahidnâmeleri : I699, M. madde [Muâ-hedât, İli. 99]; 1718, 13. madde [III. 108]; 1739. 11. madde [111. 125-126]; Rus ahidnâmeleri ; 1701, 10. madde [III. 216]; 1721, 11. madde [ili. 235], 1739, 9 madde [III. 248]; 1774, 11 madde [ili. 259-260]).
Ticarî mahiyetteki ahidnâmeler ise müste’min” adı verilen ahidnâmeli devletler tebaasına, Osmanlı topraklarıyla kara sularında seyrüsefer, ikamet ve ticaretleri sırasında tanınan haklarla tâbi olacakları şartları ihtiva etmektedir. XVIII. yüzyıl sonlarında müste’min tüccar, Osmanlı memleketlerinde yaptıkları ticaret bakımından her biri “en çok müsaadeye mazhar millet* statüsüne sahip olmakla birlikte, bu imtiyazları bir defada almış değillerdir. Ayrıca, her birinin ahidnâmeli durumuna girmeleri de farklı zamanlardadır.
Osmanlı Devleti Yakındoğu’yu, coğrafî keşiflerden önceki gibi Uzakdoğu-Avru-pa ticaret yolunun güzergâhı olarak tutabilmek, ayrıca kendi topraklan üzerindeki ticareti de geliştirebilmek için Anadolu Selçukluları. Bizans ve Memlük-ler tarafından Ceneviz ve Venedikliler’e verilmiş olan imtiyazları XIV. yüzyıldan itibaren yenilemiş, XVI. yüzyıldan itibaren de Fransa (15361, İngiltere (1580), Hollanda (1612), Avusturya (16161-başta olmak üzere. İsveç 11737), Sicilyateyn 11740), Danimarka ı i 7561. Prusya (17611 ve İspanya’ya 117831, Fransa ve İngüte-reninkilere benzer ahidnâmeier vermiştir.
Ticarî imtiyazlar veren ahidnâmelerin ihtiva ettiği maddeler belli başlı birkaç grupta toplanabilir: