İslam Felsefesi

Afaki Nedir -İslam Düşüncesinde- Hakkında Bilgi

ÂFÂKÎ
 
İslâm düşüncesi ve fıkıh alanlarında farklı anlamlarda kullanılan bir terim.

İslam Düşüncesinde Afaki

Türk-İslâm düşünce tarihinde objektif (nesnel) kar­şılığında kullanılan kelâm, felsefe ve psi­koloji terimi.

Arapça ufuk kelimesinin çoğulu olan âfâka nisbet eki getirilerek yapılmış bir kelimedir. Osmanlıca’da âfâkî yerine şey’î, zihnî gibi daha başka terimler de kullanılmış, bu terimlerle genellikle, dış dünya ile ilgili olan, ferdin şahsî görüş ve inançlarından bağımsız olarak geçer­liliği bulunan, herkesin izleyip gözleye­bileceği reel durumlarla ilgili olan şey kastedilmiştir. Âfâkî Türkçe’de mecaz olarak, “Gelişigüzel söylenmiş (boş söz­ler), gayri ilmî (ifadeler); belli bir düşün­ce ve hayat düzeni olmayan (adam)” gi­bi mânalara da gelmektedir. Afakî te­riminin karşıtı olan ve sübjektifin eş anlamlısı olarak kullanılan enfüsî ise Arapça nefs (kişi, ruh, süje) kelimesinin çoğulu olan enfüse nisbet eki ilâvesiyle elde edilmiş bir terim olup “Değeri ve geçerliliği kişiye bağlı olan. başkaların­ca izlenip gözlenemeyen, ruhî ve derunî durumlarla ilgili” anlamına gelir. Bu an­lamıyla enfüsî, insanın bizzat kendisiyle ilgili zihnî veya ruhî deney ve sezgileri­dir. Nitekim enfüsî kavramının bu muhtevasından dolayı mantık, psikoloji ve ahlâk ilimlerine felsefe-i enfüsiyye (süb­jektif felsefe) denilmiştir.

Türk-İslâm ilim ve fikir adamları ob­jektif ve sübjektife karşılık bulmak için âfâkî ve enfüsî kelimelerini terimleştirirken Kur’ân-ı Kerîm’deki [bk. Fussilet: 41/53] âfâk ve enfüs kelimelerinin kar­şıt kavramlar olarak bir arada kulla­nılmış olmasından hareket etmişlerdir. Söz konusu âyetin meali şöyledir: “Ge­rek âfâkta. gerek enfüste delillerimizi (âyât) yakında onlara göstereceğiz.” İslâm bilginleri başlangıçtan itibaren söz konusu âyetle İlgili olarak birbirinden az çok farklı yorumlar yapmışlardır. Bu yorumlar genellikle âfâkın “Dış dünya ve madde âlemi”, enfüsün ise “İnsanın iç dünyası ve ruh âlemi” olarak anlaşıl­ması gerektiği noktasında birleşmek­tedir. İlk dönemlerden günümüze ka­dar ulaşan bu değerlendirmelerin ışığı altında, “Afâkî âyetlerin tabii, müşahe­deye dayanan deliller, beş duyu ile el­de edilen müsbet ilimler, “Enfüsî âyetler”in ise psikolojik ve zihnî deliller mânasına geldiğini söylemek mümkündür. İslâm âlimleri ilmî araştırmalarda, âfâk ve enfüs kelimelerinin yer aldığı âyet-i kerîmeden hareketle metot fikrine ulaş­manın mümkün olduğunu göstermiş­lerdir. Buna göre, bir konunun ilmî ba­kımdan açıklığa kavuşturulması için ile­riye sürülecek olan deliller, ya duyu or­ganlarıyla yapılacak dış gözleme yani objektif metoda ya da gönül yoluyla ya­ni sezgi ile gerçekleştirilecek iç gözlem metoduna dayanmalıdır. Nitekim müs-lüman ilim ve fikir adamları, Kur’ân-ı Kerîm’in bu yaklaşımına uygun olarak Allah’ın varlığını ispat (isbât-ı vâcib) ko­nusundaki delilleri, sonradan afakî ve enfüsî diye adlandırılan iki kısma ayır­mışlardır. Kelâm âlimleri daha çok âfâ­kî yani dış dünya ile ilgili olan (kozmo­lojik ve ontolojik) delillere ağırlık verir­ken, mutasavvıflar enfüsî yani insanın iç dünyasına ve ruh âlemine ait psikolo­jik ve ahlâkî delilleri tercih etmişlerdir.

Batı felsefesinde Descartes, Kant, Auguste Comte gibi filozoflar tarafın­dan değişik anlamlarda kullanılmış olan objektif ve sübjektif terimlerinin Türk­çe’ye âfâkî ve enfüsî kelimeleriyle akta­rılması konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. İsmail Fenni Ertuğrul. kelâm ve İslâm felsefesine ait eserlerde bu iki kelime yerine haricî ve zihnî, ya­hut hâric-i zihnî ve hâric-i nefsî gibi tâ­birlerin bulunduğunu söyleyerek, âfâkî ve enfüsînin objektif ve sübjektif karşı­lığında kullanılamayacağını savunmuş­tur. Babanzâde Ahmed Naim ise Arap dil bilgisine göre çoğul kelimeler nis­bet ekiyle kullanılamayacağından, ob­jektif ve sübjektif kelimelerinin karşı­lığı olarak ufkî ve nefsî denilmesi ge­rektiğini, ancak Kur’an’da geçen lafız­ları korumak amacıyla âfâkî ve enfüsî terimlerinin özellikle tercih edilebilece­ğini kaydetmiştir.