Sosyoloji

Adam Philips – Kaçırdıklarımız

Adam
Philips – Kaçırdıklarımız

Yaşanmamış
Hayata Övgü

Kitaptaki hüsran, kavrayamamak, çıkıp
gitmek ve tatmin gibi bölüm başlıkları Adam Philips okurları için heyecan
verici. Her bölümde didiklenen sözcük/kavram etimolojik kökeni incelenerek
masaya yatırılıyor. Edebiyat metinlerindeki kullanımı ve gündelik hayattaki
karşılıkları çeşitli örneklerle anlatılıyor. İngiliz/Amerikan edebiyatına
sıklıkla atıf yapılan kitapta özellikle Shakespeare’in eserlerinden alıntılara
da yer veriliyor.

İnsan hayatı tatmin peşindeki eylemlerle ve
sık sık yaşanan hayat kırıklıklarıyla doludur. Bu ikisi (tatmin ve hüsran) bir
tahterevallinin iki ucu gibidir.

Notlar

Hüsran
Üzerine

Tragedyalar istediklerini elde edemeyen
insanların hikâyeleridir ama istediklerini elde edemeyen insanlarla ilgili her
hikâye trajik bir görünüm taşımaz.

Trajik kahramanlar başarısızlığa uğramış
pragmatistlerdir.

Yaşam, insanlar öyle her istediklerini elde
edemedi diye değil, arzuları kendilerine hasar vermeye başladığında,
istedikleri şey katlanılmaz kayıplara gebe olduğunda trajik bir hal alır.

(Kral Lear)

Zorba bizden kendisine vermek istemediğimiz
bir şeyi talep eden kişidir.

Tragedyayı doğuran şey, dünyanın bizi
değişime maruz bırakmasına izin vermektense onu katletmeyi yeğlememizdir. (s. 18)

Ne istediğimizi bildiğimizde, ne
istediğimizi bilmediğimizde (…) ya da istediğimiz şeyden fazlasıyla korkup
istediğimizi bilindik başka bir nesneye militanca bir kesinlikle
kaydırdığımızda sergilediğimiz şey aşırı bir ne istediğini bilme halidir.

Hüsran bir gelecek vaadi taşır.

Sadece tatmin edebilen biri hüsrana
uğratabilir sizi.

Biri sizi hüsrana uğratabiliyorsa ona değer
verdiğinizi bilirsiniz (Lear en çok Cordelia’yı sevdiği için onu en çok hüsrana
uğratan Cordelia’dır).

Sevgi talebi her zaman sevgi konusunda bir
şüphe içerir ve tüm şüphelerin temelinde de sevgi şüphesi yatar.

Âşık olduğunuz insan aslında rüyalarınızın
erkeği ya da kadınıdır; daha tanışmadan önce onu hayal etmişinizdir.

O kişiyi o denli net bir biçimde ayırt
edebilmenizin sebebi onu bir anlamda zaten tanıyor olmanızdır. (s. 24)

Yemeğimizi sindirmeden önce hüsranımızı
sindirmemiz gerekir.

Psikanaliz bize tatmini anlamanın yolunun
hüsranı anlamaktan geçtiğini söylüyor. (s. 30)

İnsanlar bizi hüsrana uğratarak gerçeklik
kazanır; hüsran duygusu yaratmadıkları müddetçe fantezi figürleri olarak
kalırlar.

Kavrayamamak
Üzerine

Kimse bir şeyi (…) kavrayamayan kişi olmak
istemez. Kavranamayan şey yine bir arzu nesnesidir.

Esprinin nesinin kendilerine komik
geldiğini kimse tam olarak bilemez. ,

Temel özelliklerimizi dosdoğru tanıyacak
olsaydık kaygıyla başa çıkmamız mümkün olmazdı.

Var olan tek fobi kendini bilme fobisidir.

Hüsran tatminden önce gelir, onun
önkoşuludur. Kavrayamamak kavramayı önceler, bizi kayıplarımızla ilişkilendirir.

Karşınızdakinin ihtiyaçlarına özen
gösterirsiniz ve onlar da sizde ne görmek istiyorlarsa onu görürler. Tanımak
adına tanınmayı feda etmek zorunda kalırsınız.

Yaptığın sanat ne kadar kötüyse hakkında
konuşmak o kadar kolaydır. (John Ashbery)

İnsan grupları hep beraber kavradıkları
şeyler baz alınarak tanımlanır.

Kavrayamamak küçük düşürücü olabilir.

…yaptığım şeyi istediğim için mi yapıyorum
yoksa talimatlar doğrultusunda mı hareket ediyorum?

Bilmemeyi de öğrenebilir miyiz?

Yanına
Kâr Kalmak Üzerine

Bir şeyin yanımıza kâr kalması
yaşayabileceğimiz en şaşırtıcı deneyimlerden biridir.

Bir şey yanınıza kâr kalırsa (…) hem
kurtulur hem de korumasız kalırsınız.

Bir şey yanınıza kâr kaldığında (…) daha
yüksek otoriteyle ilgili bir şeyler açığa vurulur. (s. 78)

…cezanın yokluğu (… / yaptığımın) yanıma
kâr kaldığı anlamına gelir.

(Othello)

Kurallar onları çiğnemek mümkün değilse bir
anlam ifade etmez ve sadece çiğnendiğinde ceza uygulanan şeyler kuraldır.

(Hamlet)

Shakespeare oyununda –yapılanın kimsenin
yanına kâr kalmamasının bir sebebi (de), on yedinci yüzyılın başlarında bu
tabirin bizim bildiğimiz anlamda var olmamasıdır.

İlk defa on dokuzuncu yüzyılın sonlarında
Amerikan argosunda kullanılmıştır.

Bir şeyleri ceza almadan neticeye
ulaştırmak başarıdır.

…başarısız sanat eserlerini cezalandırır,
edebiyat alanında da bu cezaya edebiyat eleştirisi deriz.

Bir toplumun sadakat odağının ulus-devlet
olması gerektiğine inanıyorsanız, Kilise’yi ülkenin üstünde gören herkes
haindir ve bu yanlarına kâr kalmamalıdır.

…en yüksek otorite (…) bir şeyi ceza
almadan yapma (…) pozisyonundaysa (…) bu en yüksek otorite için yanına kâr
kalmak gibi bir durum söz konusu değildir.

Yanına kâr kalmak terimini sadece daha
yüksek bir otorite söz konusuysa kullanırsınız.

Ve kuralları çiğnediğimiz halde cezasız
kalmanın tatmin edici olması da, onların bizim için fazlasıyla önem arz
etmesine bağlıdır.

Çok önemli olan noktalardan biri de yanına
kâr kalmanın bize kısa süreliğine de olsa haz verdiği gerçeği. Bunun kendi
başımıza gelmesi de başkalarının başına geldiğini duymak da hoşumuza gider.

Bir şeyin yanımıza kâr kalması (…) heyecan
vericidir.

İngiliz eleştiri geleneği yüceltilmiş
lakırdıdan ibarettir; ama aynı zamanda itibarı sorgulama konusundaki acımasız
kabiliyetiyle hayat bulur. (Goeffrey Hartman)

Kanunun delinmesi haber niteliği taşımıyor.

Çıkıp
Gitmek Üzerine

İnsan ancak bir durumdan kurtulamadığı,
çıkıp gidemediği takdirde ne olacağını bildiğini düşünüyorsa çıkıp gitmeye
kalkışır. (s. 105)

Yozlaşma karşısında azami adaleti
sağlayabilmek için kendi masumiyetini koruman gerekir.

Neden yaşamadığımız olaylar hakkında
yaşadıklarımızdan daha fazla şey biliyormuş gibi görünürüz? Çünkü çıkıp gitmeyi
sadece bu mümkün kılar ve hayal etmemize yoksunluk sebep olur.

Geride bıraktığımız şey hakkında mutlak
bilgi sahibiymiş gibi yapmadan çıkıp gidemeyiz ve bu da her şeyden öte peşinde
olduğumuz tatminin mutlak bilgisidir.

Tatmin
Üzerine

Tatminin dili son derece fakirdir, klişelerle
ve ünlemlerle doludur, “muhteşemdi!” gibi şeyler söylenir durur.

Tatminin ne olduğunu zaten biliyorken, neye
benzediğini nasıl keşfedebilirsiniz?

Bir şeye ihanet ettiğinizde kendinizi suçlu
hissediyorsanız o şey arzudur; burada söz konusu olan başkasına değil de
kendinize ihanet etmenizdir.

Psikanalizin bakış açısından, gelişim
sürecinin her aşaması bir hayal kırıklığına tekabül eder.

Psikanaliz açısından tragedyadaki asıl
yıkım gözardı edilmiş hayal kırıklığında yatar.

Cennet yitirildiğinde insanlar hiçbir şey
olmamış gibi devam edemez.

Sevgi/aşk insanların eşitliklerini
yitirdikleri ortamdır.

Tatmin olmanızı sağlayan şey başkasının
sunduğu bir hediyedir.

Kendimizi hüsrandan kurtarmak
için bulduğumuz yollar kendimizi tatminden kurtarmak için bulduğumuz yollardır.

Deli
Rolü Üzerine

Delilik ve deliymiş gibi davranmak bariz
biçimde hüsranla, kavrayamamakla, yanına kâr kalmakla ve tatminle ilintilidir.

Aklı başındalar deli için neyse oynadığı
rol de oyuncu için odur.

Hiç kimse delilik olasılığından muaf
değildir.

Deliler anlayamadığımız ve kabul edilemez
davranışlar sergileyen, dolayısıyla da bizi tehlikeye atan ya da kendimizi
tehlikede hissetmemize sebep olan insanlardır.

Beterin beteri olduğu sürece umut etmek
gerekir.

Deli rolü oynamak, kahramanın ister istemez
bildiği bir bilmeme halini canlandırmaktır.

Semptomlar her zaman bir nevi kendi kendine
bulunan çarelerdir, özsağaltım yöntemleridir; sorunu size ilk duyuran, ona
karşı geliştirdiğiniz çözüm önerileridir.

(Alkolik için) sorulması gereken soru
insanın içmeyi nasıl bırakacağı değil, başlangıçta içmeye neye çare olsun diye
başladığıdır.

O yüzdem (…) deliliği kendi kendine bulunan
bir tür çare olarak almalıyız. (s. 157)

Missing Out, In Praise of the Unlived Life

Türkçeleştiren: Selin Siral

Metis Yayınları

Eylül 2015

İlgili Makaleler