Abdullah bin Mesud Kimdir, Hayatı, Hadis, Kur’an, Fıkıh İlmindeki Yeri
Ebü Abdirrahmân Abdullah b. Mes’ûd b. Gafil b. Habîb el-Hüzelî (ö. 32/652-53) İlk müslümanlardan ve aşere-i mübeşşere’den biri, Küfe tefsir ve fıkıh mekteplerinin kurucusu.
Yaşamı
Ailesi ve İslâm’dan önceki hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Babası, Abdullah b. Haris b. Zühre’nin halîfi idi (yeminli, muâhid). Bu sebeple o da Benî Zühre’nin halîfi olarak tanınmıştır. Fakir bir ailenin çocuğu olduğu için İslâmiyet’e girmeden önce pek tanınmayan Abdullah b. Mes’ûd, çocukluğunda Ukbe b. Ebû Muayt’ın sürülerine çobanlık yaptı. Hz. Hatice ve Ali’den sonra İslâmiyet’i kabul eden üçüncü kişi olduğu söyleniyorsa da bizzat kendisi, altıncı müslüman olmaktan şeref duyduğunu belirtmektedir. Onun yeni dine girişini, koyun sürülerini otlattığı bir sırada Hz. Peygamberle aralarında geçen olağan üstü bir hadiseye bağlayan haberler yanında, Peygamber’in Erkam’ın evine yerleşmesinden veya Hz. Ömer’in İslâm’a girmesinden önce müslüman olduğuna dair rivayetler de vardır. Abdullah’ın annesi Ümmü Abd bint Abdü-ved ve kardeşi Ukbe de ilk müslümanlardandır. Babası hakkında fazla bir şey bilinmediği için kendisine sahâbî b. sahâbiyye dendiği gibi, yine annesine nisbetle İbn Ümmi Abd diye de anılmıştır. Müslüman olduktan sonra, azılı İslâm düşmanlarından biri olan Ukbe b. Ebû Muayt’ın yanından ayrıldı ve kendini dine ve Hz. Peygamber’in hizmetine adadı.
Mekke’de diğer müslümanlarla birlikte o da müşriklerin eziyet ve işkencelerine mâruz kaldı ve bundan kurtulmak için Habeşistan hicretlerine katıldı. Müşriklerden korkmadan ve onlardan gelecek baskılara aldırmadan, Hz. Peygamber’den sonra Kabe’de aşikâre Kur’an okuyan ilk sahâbî olan Abdullah b. Mes’ûd, aynı zamanda Medine’ye ilk hicret edenler arasında yer aldı. Medine’de Resûlullah onunla Zübeyr b. Avvâm ve Muâz b. Cebel arasında muâhât kurdu. Kaynaklar onun Hz. Peygamber zamanındaki bütün savaşlara katıldığını bildirmektedir. Bedir’de savaştan bir önceki gece keşif kolunda görev aldı ve savaş sırasında yaralı olarak bulduğu Ebû Cehil’i öldürdü. Hz. Peygamber, ümmetin Firavun’u diye vasıflandırdığı Ebû Cehil’in öldürülmesinden dolayı Allah’a hamdederek Abdullah’ı övmüş ve Ebû Cehil’in kılıcını ona vermiştir.
Medine’de Mescid-i Nebi’nin arka tarafında Abdullah’a annesiyle birlikte oturacakları bir ev ayrıldı, ayrıca kendilerine Resûlullah’m evine rahatça girip çıkmaları için izin verildi. Hatta bu yakın münasebet sebebiyle yabancılar onları Peygamber ailesinden sanırdı. Kendisini Resûlullah’in hizmetine adamış olan Abdullah, Hz. Peygamber bir yere gitmek istediği zaman ayakkabılarını çevirip hazırlar, yolda önünde yürür, yıkanırken perde tutar ve uykuda iken İbadet için uyandırırdı. Bir yere oturduklarında ayakkabılarını çıkarır, muhafaza ederdi. Güzel sesliydi ve çok güzel Kur’an okurdu. Sahabe arasında ahlâk ve yaşayışı bakımından Resülullah’a en çok benzeyen bir kimse olarak kabul edilirdi. Hz. Peygamber’in hayat tarzını, kıyafetini, ahlâk ve tavırlarını örnek almada son derece gayret gösterirdi. Bir yandan Hz. Peygamberin özel hizmetinde bulunurken diğer yandan da yeni müslüman olanlara İslâmiyet’i öğretirdi. Abdullah, Uhud Savaşı’nda bir ara ortaya çıkan panik sırasında Peygamber’in yanından ayrılmayan birkaç kişiden biridir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra meydana gelen ridde olaylarında Medine’nin savunulması ve stratejik noktalarının korunması maksadıyla, Halife Ebû Bekir tarafından seçilenler arasında o da yer almıştır.
İbn Mes’ûd. Hz. Ömer tarafından Küfe kadılığı ve beytülmât idaresi ile görevlendirildi. Daha sonra Şureyh’in kadı olarak tayin edilmesi üzerine yalnızca beytülmâlle ilgili görevini sürdürdü. Ömer şehid edilince Medine’ye döndü ve bir süre orada kaldıktan sonra Halife Osman tarafından Küfe’deki eski görevine iade edildi. Küfe’de resmî vazifesi yanında ilmî faaliyeti ve yetiştirdiği talebeler vasıtasıyla Küfe tefsir ve fıkıh mekteplerinin de temellerini atmış bulunan Abdullah b. Mes’üd, daha sonra Hz. Osman tarafından Medine’ye çağrıldı. Fakat İbn Mes’üd, halifenin Ebû Zerr’i Rebeze’ye mecburî ikamete göndermesi ve resmî Mushafa muhalif olur endişesiyle bazı şahısların elinde bulunan Mushaflar’ın yakılmasını emretmesi gibi sebeplerle halifeye kırgındı. Kûfeliler onu koruyacaklarını vaad ederek ayrılmamasını istedikleri halde, ortaya çıkacak fitnelerin kendisi yüzünden başlamasını arzu etmediğini belirterek görevine son veren Osman’ın emrine uydu ve Medine’ye döndü. Medine’de bir süre kaldıktan sonra hastalandı ve altmış yaşını geçmiş olarak vefat etti. Cenaze namazı Hz. Osman veya Ammâr tarafından kıldırıldı ve Bakî’ Mezarlığı’na defnedildi.
Kaynakların belirttiğine göre Abdullah b. Mes’ûd kısa boylu, zayıf ve esmer bir kimse idi. Son derece mütevazi bir kişiliğe sahipti. Saçlarını uzatır, temiz ve güzel giyinmeyi severdi. Süründüğü güzel kokularla karanlık gecede bile tanınırdı. Rayta ve Zeyneb adlarında iki hanımı, Abdurrahman, Utbe ve Ebû Ubeyde adlarında üç oğlunun olduğu bilinmektedir. Daha çocuk sahibi olmadan Hz. Peygamber kendisine Ebû Abdurrahman künyesini vermiş ve oğlu olduğunda adını Abdurrahman koymuştur. Abdullah b. Mes’ûd’un hizmetlerini ve büyüklüğünü, onun siyasî ve idarî alandaki faaliyetinden çok, İslâmi ilimlerin kuruluşundaki öncülüğünde aramak gerekir.