Tarihi Eserler

Abdülkadir Geylani Külliyesi Tarihi, İnşaası, Mimari Özellikleri

Bağdat’ta Bâbüşşeyh mahallesinde bulunan külliye. Külliyenin yerinde daha Önce Hanbelî fakihi Ebû Saîd el-Muharrimî’nin ders verdiği bir medrese bulunmaktaydı. Muharrimî’nin talebesi ve halefi olan Abdülkâdir-i Geylânî medreseyi genişle­terek bir tekke ilâve etmiş, 561’de (1165-66) ölümü üzerine de buraya defnedilerek adına bir türbe yapılmış­tır. Bağdat’taki diğer örnekler gibi mukarnas kubbeli olduğu sanılan ilk türbe, Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle 1534’te yenilenerek yanıbaşına bir ca­mi, etrafına da imaret, medrese ve tek­ke hücreleri yaptırılmıştır. Planlarını Mi­mar Sinan’ın hazırladığı külliye, 1574’te Bağdat Valisi Elvendzâde Ali Paşa za­manında tamamlanmıştır. Daha sonra 1638’de IV. Murad, 1674’te Silâhtar Hüseyin Paşa, 1708’de III. Ahmed. 1865’te Abdülaziz, 1900-1904 yılları arasında II. Abdülhamid ve 1970-1974 yılları arasında da mütevellileri tarafın­dan tamir ettirilmiştir.

Etrafı yüksek duvarlarla çevrili geniş bir avlu içinde yer alan külliyeye, doğu ve batı tarafından iki taçkapıyla giril­mektedir. Cephe duvarlarını aşan kade­meli, sivri kemerli taçkapılarla süsleme­leri, Selçuklu üslûbu taklit edilerek 1974’te yenilenmiş, külliyenin güneyin­deki hazîre ile bahçe duvarı ise modern mimari anlayışıyla düzenlenmiştir. Güneyde bulunan türbe ile cami birlikte ele alınmış ve caminin planı, daha eski olan türbeye uydurulduğu için de genel planda bir çarpıklık meydana gelmiştir. Cami ve türbe, üç taraftan çifie revakla çevrelenmiştir; revaklar siyah mermer sütunların taşıdığı otuz sekiz küçük kubbeyle örtülüdür. Kubbelerin cami ve türbeye açılan bölüm üzerindeki dördü mukarnas dolgulu, diğerleri sadedir. Külliyenin çekirdeğini teşkil eden türbe kare planlı olup üzeri, köşe kubbelerine yaslanan kubbeyle örtülüdür. Önünde dört eyvanlı Selçuklu yapılarını hatırla­tan küçük bir geçiş mekânı bulunmak­tadır. Üç kapıyla girilen türbenin içi son tamirde altta mermer, üstte kristal camlarla, miğfer şeklindeki dış kubbe ise kasnaktan itibaren halı desenli çini­lerle kaplanmıştır. Çeşitli hatlarla ve motiflerle süslü sanduka Osmanlı ese­ridir ve gümüş bir kafesle muhafaza edilmektedir.

Caminin harim kısmı sekiz destekli, köşe kubbeleriyle geçilen 18.5 m. ça­pında büyük bir kubbeyle örtülüdür. Üç yanda ikişer katlı mahfiller bulunmak­ta, mihrap eyvan şeklinde kubbeye ka­dar yükselmektedir. Sıcak iklim sebebiyle az sayıda pencere açıldığından ca­minin içi loştur. Camiyi süsleyen Osman­lı dönemine ait çiniler sökülerek yerine mermer kaplanmıştır. Yeni minber ba­sit ve sadedir. Harim kubbesi. Irak’taki camilerden çok İstanbul kubbelerini ha­tırlatır. Geylânî Camii, planıyla Silivrikapı Hadım İbrahim Paşa. iç düzenleme­siyle de Fâtih Bâli Paşa camilerine benzemektedir. Külliyenin diğer yapıları av­lu etrafında sıralanmıştır. Doğu taçkapısı yanındaki üç türbe, Geylânfnin ah­fadına aittir. Ortadaki Şeyh Abdurrahman Türbesinde, Kanuni ile IV. Murad’a ait inşa ve tamir kitabeleri bulun­maktadır. Avlunun kuzeybatısını çeviren iki katlı yapılar medrese, tekke ve imaret hücreleriyle türbelere kadar uzanan kütüphaneyi oluşturmaktadır. Zemin kat hücreleri iki bölümlüdür; geniş sivri kemerli girişten sonra esas mekâna geçilmektedir. Yatakhane olarak plan­lanan üst kat odalarının önünde, mukarnas başlıklı ahşap sütunların taşıdı­ğı düz örtülü revaklar yer almaktadır.

Cami ile kuzey revaklar arasında, çar­pık dikdörtgen planlı bir namazgah bu­lunmaktadır. Külliyenin güneydoğu kö­şesinde, Selçuklu devrindeki yapılardan kalan minare yer almaktadır. Minare­nin kalın gövdesinin birinci şerefeye ka­dar alt kısmı on köşeli, üst tarafı yu­varlaktır ve peteği daha küçük çaplıdır. Batı taçkapısı üstünden yükselen yine tuğladan örülmüş, mozaik çini süslemeli diğer minare ile güneybatı köşe­sindeki XIX. yüzyıla ait üç katlı saat ku­lesi Osmanlı eseridir.

İlgili Makaleler