Edebiyat

Abdülhamid el-Katib Kimdir, Hayatı, Edebi Kişiliği

Abdülhamid el-Katib, tam adı Ebû Galib Abdülhamîd b. Yahya b. Sa’d el-Kâtib (ö. 132/750) Arap risale üslûbunun kurucusu.

Yaşamı

Doğum yeri ve yılı hakkında kesin bil­gi yoktur. Muhtemelen Fırat kenarında­ki Enbâr kasabasında doğdu. Dedesi Sa’d, Âmir b. Lüey kabilesinin mevlâ’sı idi. Risalelerinde verdiği bilgilere daya­narak İran veya Ârâmî asıllı olduğu hakkında görüşler ileri sürülmüştür. Çocukluğunda ailesi Rakka’ya, sonra da Şam’a göçerek oraya yerleşti; Abdülha­mîd de orada yetişti. Kâtiplik sanatı konusunda İik bilgi ve tecrübeyi, kız kar­deşinin kocası ve Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik’in kâtibi olan Ebü’l-Alâ Salim b. Abdullah’ın yanında kazandı. Birçok yeri gezdi ve ders verdi. Kûfe’de iken Yezîd b. Abdülmelik’e mektuplar yazdı, daha sonra Azerbaycan valiliği yıllarında Mervân b. Muhammed b. Mervân ile irtibat kurarak onun inşâ hiz­metinde bulundu. Mervân’ın halife ol­ması üzerine de (126/744) onunla bera­ber Şam’a giderek sarayın inşâ reisliği­ne kadar yükseldi ve ömrünün sonuna kadar Mervân’a sadakatle hizmet etti. Vefat yeri konusunda kaynaklar farklı bilgiler vermektedir. 26 Zilhicce 132(5 Ağustos 750)’de Halife Mervân’la birlikte Bûsîr’de (Mısır) veya daha son­ra kaçtığı el-Cezîre’de yakın dostu ve talebesi İbnü’l-Mukaffa’ın evinde bu­lunarak öldürüldüğü rivayet edilmek­tedir.

Abdülhamîd el-Kâtib, Süleyman b. Ab­dülmelik’in kâtibi Abdülhamîd el-Asgar’dan ayırt edilmesi için Abdülhamîd el-Ekber diye de anılmaktadır. Brockelmann’ın bu iki zatı biribiriyle karıştırdı­ğını belirtmek gerekir.

Edebi Kişiliği

Abdülhamîd, hicrî ikinci asrın en meş­hur risale (resmî yazışma, mektup) ya­zarı olup klasik risale tarzının esaslarını ve kaidelerini yeniden düzenlemiş ve onu bir sanat haline getirmiştir. Kültür seviyesi ne olursa olsun herkesin zevkle okuyacağı bir şekilde kaleme aldığı si­yasî ve hususi mahiyetteki bu risalele­rinden dolayı o, Arap risale üslûbunun kurucusu olarak bilinir. Bu konuda yeni bir usul ortaya koymaktan ziyade Câhiliye devrinden beri var olan klasik risale tarzını yeni kaidelerle değiştirerek ken­dine has bir üslûp geliştirmiştir. Meselâ ilk defa risaleyi uzunca olarak kaleme alıp muhteva ve şeklini genişletmiştir. Ayrıca bölümlere ayırarak her bölüme tahmîdât ile başlamış ve bu usul ken­dinden sonraki İslâm münşîleri tarafın­dan da takip edilmiştir. Her bölümde müstakil bir fikir veya konuyu anlat­mış, bir bölüm içinde konudan konuya geçmemiştir. Belagat sanatını kolaylaş­tırarak risalelerinde kullanmış, böylece resmî yazışmaları bir sanat haline ge­tirmiştir. Bunun içindir ki. “Risale tarzı Abdülhamîd’le başladı. İbnü’l-Amîdle (ö. 360/970) sona erdi” denilmiştir.

Abdülhamîd Arapça’nın yanı sıra İs­lamî ilimleri de çok iyi biliyordu. Farsça ve Ermenice’yi de bildiğinden, yazdığı risalelerde bu dillerdeki deyimlere ve özdeyişlere yer vermiştir. Eski İran (Sâsânî) ve Yunanlılar’ın kullandığı sa­vaş taktikleri ve askerî harekâtla ilgili verdiği bilgiler, onun Sâsânî ve Eski Yu­nan kültürlerine de aşina olduğunu ve bu kültürlerden etkilendiğini göster­mektedir. Bir halife kâtibi olarak halife­nin dilinden yazdığı mektuplarda İslâm dininin ve Kur’an üslûbunun tesiri açıkça görülmektedir. Nitekim o, klasik hitabet (retorik) üslubuyla yazdığı ri­salelerini yer yer âyet ve hadislerle zen­ginleştirerek süslemiştir.

Risaleleri arasında en önemlisi, Mer­vân b. Muhammed b. Mervân’ın ağzın­dan oğlu veliaht Abdullah’a yazdığı risaledir. Bu risale, oğluna yaptığı şahsî tavsiyeleri yanında savaş tekniğiyle ilgi­li, askerlerin tertip, muharebe düzen ve düsturları hakkında açıklamalar da ihti­va etmektedir. Tâbirlere, söz âhengine, Arap şiirinin ve belâgatinin canlı teşbih­lerine dayanan bir dille kaleme aldığı ve yer yer açıklayıcı cümleler ilâve ettiği bu risaledeki bilgiler, onun Eski Yunan kültüründen faydalandığını göstermek­tedir. Bir başka risalesi, kâtiplere hitaben yazdığı, onların mesuliyetlerini, gö­revlerinin önemini belirterek inşâ kai­delerini anlattığı risaledir. Sade bir dil ve akıcı bir üslûpla kaleme alınan bu ri­sale, kâtiplere hatalardan sakınmalarını ve ihtiyaç duyulan hususlarda kendisi­ne müracaat etmelerini tavsiye eder. Uzun risaleleri yanında çok kısa olan hususi risaleleri de vardır. Bunlarda tasvir, teşbih gibi edebî sanatlara bolca yer vermiştir. Kolay anlaşılan kelimeler kullanarak risalelerinde güç ifadelere yer vermemeğe büyük gayret göster­miştir. Sözlerinin açıklığı, anlatımının sadeliği ve üslûbunun güzelliği hakkında Arap edebiyatında müstesna bir yer işgal eder. Oğlu İsmail, yakın arkada şı ve talebesi İbnül-Mukaffa’ ve Mehdi’nin veziri Ya’küb b. Dâvûd, Abdülhamîd’in yetiştirdiği meşhur ve mahir münşilerdendir.

1000 adet (veya sayfa) olduğu rivayet edilen risalelerinden pek çoğu zamanı­mıza kadar gelememiştir. Çeşitli edebî eserlerde yer alan bazı risaleleri. Tahir el-Cezâirî ve Muhammed Kürd Ali tara­fından derlenerek neşredilmiştir. Ayrıca Muhammed Kürd Ali, Resa’’l-büleğa adıyla neş­rettiği eserde onun risalelerinden dört tanesine yer vermiştir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi