Abdülbaki Arif Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri
Abdülbâki Arif Efendi (ö. 1125/1713) Osmanlı âlimi, şair ve hattat.
İstanbul’da Kasımpaşa’da doğdu. Babası. Tersâne-i Amire mahzen kâtibi Ammizâde Mehmed Efendi’dir. Bazı eserlerindeki müellif ve ketebe kayıtlarında dedesinin adının Mustafa olduğu belirtildiğinden, kaynaklarda Abdülbâki Arif b. Mehmed b. Mustafa seklinde anılmaktadır. Şiirlerinde Arif mahlasını kullandığından Arif Abdülbâki olarak da tanınmıştır. Arapça kaynaklarda ise Arif er-Rümî ismiyle zikredilmektedir. Salim Tezkiresinde belirtildiğine göre (s 443), medrese tahsilini tamamladıktan sonra Rumeli kazaskerliğinden mâzul Memikzâde Mustafa Efendi’den mülâzemet aldı (1062/1652). Şeyhî ise Vekâyiu’l-fuzalâ’da (s. 358) Bosnalı Bâlî Efendi’den mülâzım olduğunu kaydetmektedir. Fakat İ. H. Uzunçarşılı Sâlim’in verdiği bilgiyi daha doğru bulmakta, doğum tarihi bilinmeyen Abdülbâki Efendi’nin. Memikzâde’den mülâzemet aldığı yıl belli olduğuna göre. 1043’te (1633) doğmuş olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmektedir. Abdülbâki Efendi bir müddet Haremeyn evkafı kâtipliği yaptı ve sırası gelince. 1076 Muharreminde [576] İstanbul’da kırk akçe yevmiyeli Defierdar Yahya Medresesi müderrisliğine tayin edildi. Burada görevini tamamladıktan sonra Şeyhülislâm Minkârîzâde Yahya Efendi’nin yaptığı imtihanda birinci olarak İbtidâ-i hâriç pâyesiyle Mâlulzâde Medresesine müderris oldu (1668).
Önce Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’ya, sonra eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya intisap ederek onların yakın ilgi ve yardımlarını görmüştür. Vazifelerinde başarı gösterdiği için süratle dereceleri yükseltildi ve 1672’de Hüsrev Kethüda, ertesi yıl Sekban Ati, 1675’te Hayreddin Paşa, bir sene sonra Atik Murad Paşa, 1678’de Mahmud Paşa. ertesi sene Atik Valide Sultan, 1680’de de Süleymaniye medreselerinde çalışarak müderrislik hizmetini tamamladı ve 1092 Recebinde (1681) Selanik kadısı oldu. Bu görevdeyken, zevku safaya düşkün olduğuna dair bir şikâyet üzerine IV. Mehmed’in fermanıyla meslekten çıkarılarak sürgüne gönderildi (1683). Açıkta kaldığı dört yıl boyunca hattatlık yaparak geçindi. Affedildikten sonra yine kadılık göreviyle Bursa’ya tayin edildi (1687). Burada müddetini tamamladı ve Mekke payesi ile Kahire kadısı oldu. Buradan azledildikten sonra İstanbul payesini aldı (1697) ve ardından da İstanbul kadılığına getirildi.
(1698). Önce Anadolu (1702), sonra da Rumeli kazaskeri oldu (1706). Bu vazifesinden Antep ve Mudanya arpalık’larıyla mâzul olan Abdülbâki Efendi. 1710’da tekrar Rumeli kazaskeri olduysa da burada müddetini tamamladıktan sonra Bursa’da ikamete mecbur edildi (1711) 1712’de affedilince İstanbul’a döndü. On ay sonra seksen yaşını geçmiş olduğu halde vefat etti ve Eyüp Sultan Türbesi hazîresine defnedildi. [578] Kabrinin türbeden Bostan İskelesi’ne çıkan kapının solunda, vasiyeti üzerine kendi vakfı olarak hanımı tarafından yaptırılan abdest musluklarının arkasında bulunduğu belirtilmektedir. Vefatına yazılan birçok tarih manzumesi arasında talebesi Seyyid Vehbî’nin, son mısraı “Gidip Arif Efendi kaldı ismi dehre bakî” (1125/1713) olan şiiri güzel bir talik ile mezar taşına yazılmıştır. Son zamanlarında malının üçte birini hayır işlerine vakfetmiş, ölümünden sonra, damadı ve talebesi olan Abdürrahim Faiz Efendi Eyüp Hamamı’nın külhanı karşısında adına bir medrese yaptırmıştır.
Arif Efendi’nin Arapça, Farsça ve Türkçe şiir söylemeye kudreti olan, divan sahibi bir şair ve kelâm, ahlâk, siyer gibi dinî ilimlerle sarf. nahiv ve belagatta devrin önde gelen âlimlerinden biri olduğunda kaynaklar birleşmektedir. Yazıyı Mehmed Tebrîzfden öğrenerek zamanının “İmâd”ı kabul edilecek kadar iyi bir ta’tik hattatı olan Abdülbâki Efendi birçok murakka’ ve kıta yazmış, kitap istinsah etmiştir. Beyânî. bir murakka’da onun 1101 (1689-1690), 1113 (1701-1702) ve 1116 (1704) tarihli üç parça yazısını gördüğünü söylüyorsa da yerini bıldirmemektedir. Yetiştirdiği pek çok talebe arasında Kâtib-zâde Mehmed Refı Efendi, Vak’anüvis Râşid Efendi, Şair Seyyid Vehbî, Şeyhülislâm İshak Efendi, kendi kölelerinden olan ve Padişah III. Ahmed’e takdim edilen bir yazısı çok beğenildiği için Abdülbâki Efendi’den satın alınıp azat edildikten sonra saraya meşk hocası yapılan Ali Rûmî belli başlı isimlerdir. Ayrıca iyi bir ta’ük hattatı olarak devrinde inşa edilmiş birçok eserin kitabesini yazdığı tahmin edilen Abdülbâki Efendi’nin, o yıllarda kitabelere imza atma geleneği yerleşmemiş olduğundan, bu nevi yazıları bilinmemektedir.
Şeyhülislâm Esad Efendi, Atmbü’îdsâr’da (s. 450) onun mûsikide ilim ve pratik bilgi sahibi olduğunu, besteler yaptığını belirterek bu sahada da devrin üstatlarından biri kabul edildiğini yazmaktadır. Ancak Selanik’teki müderrisliği sırasında rindmeşrep ve ehi-i keyf olduğu suçlamasıyla azledilmesi ve ilmî muhiti sebebiyle, bu yönü ile az tanınmış ve eserlerinin birçoğu unutulmuştur. Bununla beraber güfie mecmualarında bazı besteleri zikredilmekte, edebiyatımızın ve dinî mûsikimizin en güzel eserlerinden biri olan mi’râciyesi ise devrinde çok tanındığı gibi günümüze de birçok yazması intikal etmiş bulunmaktadır. [579]