Abbasilerde Sanat (Cam, Ahşap, Maden, Halı ve Dokuma) Hakkında Bilgi
Cam, Ahşap, Maden, Halı ve Dokuma
Sâmerrâ’daki buluntular arasında, renkli ve renksiz süslemeli cam parçalarıyla kaya kristalinden kesilmiş, Sâmerrâ’ya has süslemelere sahip eğri kesimli kap parçaları bulunmuştur. Seramikte kullanılan lüster tekniği, yine Abbasîler devrinde ilk defa Mısır’da cam üstüne de uygulanmıştır. İlkçağda tatbik edilen ve “Binbir çiçek” denilen çok renkli bir tekniğin Abbasîler devrinde kullanılmış olduğu anlaşılmış, ayrıca sedef parçaları ile yapılan kaplamalar da bulunmuştur.
Abbasî devri ahşap işçiliğinin en önemli örneğini Kayrevan Şeydi Ukbe Camii’nin muhteşem minberi temsil eder. Ağlebî emîri tarafından Bağdat’tan getirtilen minber dikdörtgen panolardan meydana gelmiştir. Her panonun içine bazılarında geometrik örgülerle, bazılarında ise stilize bitki motifleri ve üzüm salkımlarıyla dolgu yapılmıştır. Panolardan birinde görülen bir hayat ağacının ucundaki kıvrık iki yaprak, Abbasî üslûbunda stilize edilmiş Sâsânî çifte kanat motifini hatırlatmaktadır. Abbasî üslûbu, özellikle asma kıvrımları ve kozalak şeklini almış olan üzüm salkımlarının stilizasyonunda görülür. Bu minberin Hârûnürreşîd zamanında (786-809) yapıldığı sanılmaktadır. Bağdat’ın kuzeyinde Tekrit’te ve Mısır’da yine aynı döneme ait çeşitli ahşap eserler bulunmuştur. Bunların bazılarında çam kozalağı şeklinde üzüm salkımları ve dalları kıvrık palmete benzeyen asma yaprakları görülür. Bir kısım ahşap süslemelerde ise derin kesim yerine eğri kesim tekniği ile yapılan, tamamen stilize edilerek soyutlaş-tırılmış bitki motifleri bulunmaktadır. Bazı parçaların kırmızı ve mavi gibi canlı renklerle boyandığı da görülmektedir. İstanbul’da Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde Sâmerrâ’dan getirilmiş böyle bir ahşap süsleme parçası muhafaza edilmektedir.
İslâmiyet’in yayılmasından önce Sâsânîler’in hüküm sürdüğü İran ve Irak’ın kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde çok gelişmiş bir maden sanatı bulunuyordu. Bu bölgeler ve sanat açısından etkili oldukları çevre bölgeler, müstümanların hâkimiyetinden sonra da eski maden sanatını aynı üslûp ve tekniklerle devam ettirmişlerdir. Dolayısıyla, üzerinde kitabe bulunmayan madenî eserlerin Erken İslâmî Devir’e mi (Emevî-Abbâsî). yoksa Sâsânî devrine mi ait olduğu tam olarak tesbit edilememektedir. Erken İslâm madenî eserleri içinde, kesinlikle Abbasî devrine mal edilebilecek olanlar, üzerinde halife adlarının yer aldığı bir grup altın ve gümüş madalyondur. Bugün çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda bulunan bu madalyonların ön yüzlerinde genellikle bir hükümdar portresi veya alçak bir tahta bağdaş kurmuş, bir elini beline dayayıp diğeriyle bir kadeh tutan sakalsız, yuvarlak yüzlü, uzun saçlı bir hükümdar tasviri gibi Orta Asya Türk kökenli motifler; arka yüzlerinde ise genellikle bağdaş kurup tambura ailesinden telli bir saz çalan müzisyen figürü, yahut kolunda avcı kuş bulunan atlı figürü gibi yine Orta Asya Türk kökenli motifler yer almaktadır. Bu madalyonlar kitâbeli olmaları sebebiyle birer tarihî belge değeri taşımaktadır.
İklim şartlarının gerektirdiği bir buluş olan düğümlü halı tekniğini muhtemelen ilk kullanan ve geliştirenler, Orta Asya bozkırlarında yaşayan Türkler’dir. İlk halı örneklerinin Türkler’in yaşadığı bölgelerde bulunması bunun en kuvvetli delilidir. VIII. yüzyıldan itibaren Abbasîler döneminde batıya gelen Türkler, o zamana kadar düğümlü halı tekniğini bilmeyen İslâm âlemine halıcılığı tanıtmışlardır. Mısır’da Fustafta ele geçen küçük halı parçalarının bir kısmı Abbasî dönemine mal edilir. Kahire İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan kûff kitâbeli iki parçadan biri tarihsiz, diğeri 202 (817-18) tarihlidir; ayrıca bir parça da Washington Tekstil Müzesi’nde bulunmaktadır. Yine Fustafta bulunup bugün İsveç müzelerinde muhafaza edilen parçalar da Abbasî halısı olarak kabul edilmektedir. Bunlar, daha önce Doğu Türkistan’da bulunan halılar gibi tek atkı iplikleri üzerine dokunmuş halılardır. Mısır’da bulunmuş bazı halıların desenleri Sâsânî kumaşlarını hatırlatır; fakat baklava gibi geometrik desenli olanların Orta Asyadaki örneklerle benzerliği açıktır. Fustafta bulunan parçaların Mısır’da mı dokundukları, yoksa Irak’tan mı getirildikleri kesinlikle belirlenememiştir.
Sâmerrâ’da ele geçen IX. yüzyıla ait bir keten tırâz parçası üzerinde kırmızı ipekle işlenmiş bir kitabe bulunmakta ve bu kitabede Tinnis şehrinin adına rastlanmaktadır. Dârüttırâz denilen tekstil imalâthanelerinde dokuma ve işleme olarak yapılan tırâz bantlarının, bir unvan işareti olarak elbiselerin yenlerine dikildiği bilinmektedir. En eski tırâz parçası, üzerinde Halife Hârünürreşîd ile yapan usta Mervân’ın adı bulunan Berlin Müzesi’ndeki bir parçadır. Tırâz şeritlerinde kûfî yazının çeşitli şekilleri kullanılmıştır. Pek az parçada tarih ve yapım yeri bulunmakta, figürlü dokumalarda kopt sanatının etkisi görülmektedir. Keten ve yün kumaşlarda süslemeler ipekle yapılmıştır. New York Metropolitan Müzesi’nde bulunan bir dokuma parçası kırmızı ipekle işlenmiş olup üzerinde 282 (895) tarihi ile Halife Mu’tazıd’ın adı okunmaktadır. Halife Mutî’lillâh’ın adını taşıyan ve yazısı siyah olan bir parça ise altın ipliklerle zenginleştirilmiştir. Ayrıca IX. yüzyıla ait kufi yazılı ve hayvan figürlü bazı ipek kumaş parçalan da Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’nde bulunmaktadır. Bunlardan başka, keten dokumalar üzerine yazı ve süslemelerin baskı tekniğinde boya ve yaldızla yapıldığını gösteren bazı parçalar da vardır.