Din Psikolojisi

59.İBADET PSİKOLOJİSİ

İbadetin Tanımı
Sözlükte ibadet; “Tanrı buyruklarını yerine getirme, Tanrı’ya yönelen saygı davranışı, tapınma, tapınış, kulluk” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak, Allah’a karşı kulluk ve bağlılığı ifade eden sözler ve hareketler, O’na yaklaşmak için yapılan dinî davranışlar diye tanımlanır.
İbadet, genel anlamda bireyin inanç, düşünce ve duygu dünyasında kendisini hissettiren sübjektif olgular, diğer bir deyimle kalplerin derinliklerindeki dinî yaşanış ve tecrübelerin, davranış halinde dışa akset¬mesinden ibarettir. İbadet kelimesi günlük dilde, şekli belirlenmiş, yapılması gereken belli dinî görevler olarak kullanılmaktadır. Örneğin, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi. Ancak, Allah’ın buyruğuna uygun davran-mak, O’nu hatırlayıp anmak ve O’na bağlılılığı ifade etmek için yapılan her davranış ibadet tanımı içerisinde değerlendirilir.
Her dinde ibadet olarak belirlenen bazı özel davranışlar vardır ki bunlar belli aralıklarla tekrarlanırlar. Örneğin, İslam dinindeki namaz ibadetinin günde beş vakte bölünmek suretiyle yapılması dini bilinci ve duyarlılığı canlı tutmada önemli etkilere sahiptir. 
için böyle bir durum söz konusu değildir. İnanan insan, istediği yer ve zamanda, istediği şekil altında ve dilediği sözlerle Rabbine yakarabilir.
İbadette Allah’a karşı sorumluluk bilinci ve görev duygusu ön planda gelir. İbadet bütün bilince hâkim olan ciddi bir tutumdur. Aynı zamanmda ibadet bütün duygu kapasitelerini harekete geçirir; korkuyla beraber sevgi ve saygı duygusu etkin bir şekilde yer alır. İnanan insan bir taraftan Allah’ı sever, Allah istediği için, ona karşı duyduğu sevgi ve saygının bir belirtisi olarak ibadet eder, diğer taraftan Allah’tan korkar, ona sığınır, dua ve yakarışta bulunur. İbadet etmenin gönül rahatlığını, etmemenin de üzüntü ve korkusunu yaşar.
İnsanın dini inanç, duygu, düşünce ve ibadetleri birbiriyle ilişkilidir ve bir bütünlük arz ederler. Bu nedenle kişide objektif olarak ortaya çıkan hareketler, ibadetler bulunmazsa, onun dinî hayatının, sübjektif dinî duygu ve düşüncelerden, hülyalardan ibaret kalacağı ve bu kalan kısmın artık din olarak nitelendirilemeyeceğini ifade edenler olmuştur. Kendisini dindar olarak nitelendirmekle birlikte hiç ibadete başvurmayan bir insanın dindarlığının farazi ve hayali olacağını, çünkü dinin ancak, kişinin dinî duygu ve bilincinin etkilediği davranışlarla var olabildiğini (Armaner, 1980, s.120) belirtmek gerekir.
İbadetin Psikolojik Etkileri
İbadetlerin insanın ruh ve beden sağlığı, düşünce, duygu, davranış, kişilik, benlik ve iradi yönü üzerinde etkisi vardır. Kuşkusuz ibadetlerin psikolojik etkileri, ibadetteki niyete, samimiyete, dinî bilgi ve algılayışa bağlı olarak ortaya çıkar. İşte burada bu gerçeği göz önünde tutarak ve özellikle İslam Dinince emredilen ibadetleri dikkate alarak ibadetin psikolojik etkilerini ele alacağız. Genel bir değerlendirme ile bu etkileri şu şekilde belirtmek mümkündür:


İbadet ve Düşünce
Kulluk bilincinin bir ifadesi olan ibadetler, insanın zihin yapısını ve düşüncesini bütünüyle etkiler, şekillendirir, derinleştirir ve onu fizik alanından fizik ötesi alana yükseltir.
İbadet, zihindeki kavramları aktif olarak harekete geçirir ve bireyin, dinî inancına uygun kavramlar arasında yeni bağlantılar kurmasına imkân hazırlar. Yani ibadet, bireyi günlük hayat alışkanlıklarının üzerinde yeni şeyleri düşünmeğe yöneltir ve ona, yeni ilişki şekilleri keşfetme, inancına uygun yeni alternatifler bulma gibi yaratıcı bir özellik kazandırır.
İbadetin hayatın amacını kavramada, hayatı anlamlandırmada da önemli rolü vardır. İnsan zaman zaman kendi yaratılışının ve hayatın varoluşunun amacı üzerinde düşünür ve bunu çözmeye, tatmin edici açıklamalar bulmaya çalışır. Böylece ibadet bireyin düşüncesini olumlu yöne yönlendirir. Onun yanlışlarını ve hatalarını görmesini sağlar. Tenkitçi düşünme olarak isim¬lendirilen bu tür düşünme ile birey yaptıklarını, yapamadıklarını ve bunların nedenlerini bilinçli olarak değerlendirir.
Bunun yanında ibadet insanı hayata kötümser değil iyimser bakmaya yöneltir. Allah’ın yardımıyla hayatın olumsuzluklarıyla baş edebileceğini düşünür, hep iyilikleri ve güzellikleri hayal eder. Mevlana’nın deyimiyle, diken değil gül düşünür ve gül bahçesi haline gelir. Hayata olumlu bakış olumlu düşünmeye, olumlu düşünme de olumlu, yararlı, güzel davranışlar sergilemeye götürür. Birey diğer insanlara, hayvanlara, tabiata olumlu gözle bakar. Allah’ın yarattığı her şeyde bir anlam, bir güzellik görür.
İbadet ölüm ve ölüm sonrası hayatla ilgili düşüncenin şekillenmesinde de oldukça etkilidir. Ölüm ve ölüm sonrası hayat insanın en çok düşündüğü olguların başında gelir. İnsana ölümü ve dünyanın sınırlılığını hatırlatan birçok dışşal olay vardır. Fakat ibadet, insana kendi faniliğini hayatın bir gerçeği olan ölümü ve ölüm sonrası hayatı düşündürme bakımından pek çok uyarıcı unsurlar taşır.


İbadet ve Duygu
Allah’la iletişim halinde insanın bütün duygu potansiyelleri harekete geçer. Korku sevgi ve saygı, minnettarlık, huzur ve sevinç, ümit ve güven bunların başında gelir. İbadet eden kişi, Allah’ın buyruğunu yerine getirdiğinden dolayı sevinç duyar, rahatlar. Dinî yaşayış ve uygulamalarındaki eksik ve kusurlardan dolayı Allah’ın razı olduğu bir kul olamamanın üzüntüsünü ve korkusunu duyar. Birey aynı zamanda öldükten sonra Allah’ın mükâfatından uzak kalma ve cezalandırılma endişesini ve korkusunu da yaşar. Bu üzüntü, endişe ve korkular, bir taraftan da bireyi ibadet etmeye, Allah’ın emrine uygun davranışta bulunmaya iter.
Diğer taraftan ibadetler Allah’a inanan bütün insanları sevmede, kardeşlik duygularının güçlenmesinde ve insanlara karşı daha hoşgörülü bir tutum kazanmada da etkileyici bir role sahiptir. Özellikle cemaatle kılınan namazlarda, aynı inanç ve değerleri paylaşan kişiler olarak Mü’minlerin yan yana, omuz omuza Allah’ın huzurunda durarak, O’nun önünde rukû ve secdeye kapanarak birlikte O’na dua ve yakarışta bulunmaları bu duyguların gücünü artırır. Birlikte olma, bir bütüne ait olma duygusu, sosyalleşme, sosyal bütünlük ve dayanışma duyguları gelişir. Birey aynı dine mensup insanlarla (cemaatle) bir etkinliği paylaşırken insan psikolojisinde önemli bir nokta olan ait olma duygusunu tatmin eder. Tek başına ibadetini yerine getirirken de, aynı anda dünyada milyonlarca insanın aynı amaç için aynı duygularla aynı ibadeti yaptığını bilmek insana ayrı bir haz verir.
Özellikle namaz ibadeti üstünlük ve aşağılık duygularına kapılmayı önlemede ve kontrol altında tutmada, bireye katkı sağlar. Eşitlik duygusunu ve alçakgönüllülüğü besler. Namaz kılan insan alnını yere koymakta ve Allah’ın yüceliğini kabul ederek O’nun karşısında güçsüz olduğunu gerek ifadeleri ile gerekse hareketleri ile dile getirmektedir. Böylece kendi gücünün ne kadar sınırlı olduğunu fark etmekte, eksikliklerini ve zayıf yönlerini görebilmektedir. Hayatın geçiciliğini kavramakta, sahip olduğu makam, mevki, servet, güzellik vs. gibi imkânların fazla önemli olmadığı, bunların her an kendisinden gidebileceği duygusunu yaşamaktadır. Dolayısıyla bu bilinçle namaz kılan birey elbette kendini üstün göremez, üstün gösterecek şekilde hareket edemez.
Yine camide amir memur, zengin fakir, öğretmen öğrenci, her kesimden insanın aynı safta, omuz omuza, hatta camiye önceden gelenin diğerinden önde yer alarak namaz kılması, Allah’ın huzurunda herkesin eşit olduğu duygusunu güçlendirir. Böylece bilinçli olarak Allah’a sevgi, saygı ve bağlılık duygusuyla yapılan ibadetin insanı ulaştırdığı nokta, üstünlük ve aşağılık duygularının ortasında yer alan tevazudur, alçak gönüllülüktür.
İbadet insana hayatın geçiciliğini hatırlatarak onun ihtiraslarını törpüler, onu dünyaya aşırı bağlılıktan alıkor. Onun sonu gelmeyen arzularının sakinleşmesinde, daha kanaatkâr ve şükür sahibi olmasında etkili olur.
İbadet günahkârlık ve suçluluk duygusuna kapılmayı da önler.. Birey ibadet sırasında olsun, ibadetten sonra olsun, yaptığı dualarla, daha önce işlediği günahların bağışlanacağını düşünerek günahkârlık ve suçluluk duygusuna kapılmaz. Bu konuda tövbe bireyi rahatlatan önemli bir etkendir.
İbadet etmek isteyip de çeşitli engellerle karşılaşıp edemeyen insanlar nasıl bir psikolojik durum yaşarlar? İbadet özgürlüğünün önemi nereden kaynak¬lanır? Düşününüz.
İbadet kalbi kötü duygulardan temizler. Kalbin kötü duygulardan arındırılıp iyi duyguların kalbe hâkim olmasını sağlamak, böylece insana güzel, olgun, iyi davranışlarda bulunan bir özellik kazandırmak dinlerin, özellikle İslam Dini’nin temel amaçlarındandır. K.Kerim, namazın insanı edepsiz, kötü ve çirkin davranışlardan uzaklaştırdığını kesin bir ifadeyle belirtmektedir. (Ankebût, 29/45).
İnsan her an yeni etkilere maruz kaldığı için, günlük hayat seyri içerisinde karşılaştığı olaylar, çevresinde ve dünyada olup bitenler, edindiği yeni bilgiler onda üzüntü, sevinç, kızgınlık, takdir, sevgi, nefret gibi zıt duyguların oluşmasına, zaman zaman olumlu ya da olumsuz yönde etkilenmelere bağlı olarak zihinsel gerginlikler yaşamasına, duygusal olarak da yıpranmasına neden olabilmektedir. İşte bu çalkantılı süreç içerisinde ibadetler bireyin olumsuz etkilerden korunmasına, kalp temizliğinin oluşmasına, devamına ve daha da artmasına katkı sağlar. Allah’ı, ahiret hayatını ve öldükten sonra dirilip hesap verileceğini hatırlaması, onun sorumluluk bilincinin kuvvet¬lenmesinde önemli rol oynar.


İbadet ve Davranış
Eğer kişi Allah’a kuvvetle inanmış ve O’nun buyruklarını hiç kuşku duymadan kabul etmişse, onları büyük oranda yerine getirme çabası içerisinde olur. Çünkü inançlar davranışlara yansır, davranış halinde ortaya çıkarlar. Davranış halinde ortaya çıkmayan inanç gittikçe zayıflar ve zamanla yok olacak düzeye gelir.
Bu nedenle ibadetler hem dinî inancın gücünü gösterirler, hem de bu inancın güçlü kalmasını sağlarlar. Bunu eski bilim adamları “fener” örneğiyle açıklarlardı. Şöyle ki, fenerin içinde yanan lamba inancı, lambayı çevreleyen camlar ise ibadetleri temsil eder. Nasıl ki camlar, dıştan gelen etkilere, rüzgâra karşı lambayı sönmekten koruyorsa, aynı şekilde ibadetler de, olumsuz etkilere, istek ve arzulara karşı inancı korurlar, onun zayıflamasını önlerler. Yani burada karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. İnancın kuvvetliliği insanı ibadette bulunmaya iter, yaptığı ibadetler de inancını korurlar.
Aynı şekilde temeldeki inanç faktörü nedeniyle, ibadetle diğer davranışlar arasında da bir bağlantı vardır. Kişi Allah’a inandıktan sonra, bu inanca bağlı değerler sistemi içinde kendini disipline ederek, kabul ettiği değerlere göre davranışlarını uyarlamaya çalışır. İnancının etkisiyle Allah’a ibadet ederken nasıl dini bir emre uyuyorsa, aynı şekilde dinin yasaklarından kaçınmaya, dini normlara uygun davranışlar göstermeye de gayret eder.
İbadette Allah’a gösterilen saygı ve bağlılık, kötü olandan uzaklaşma, doğruya yönelme arzusu, kişinin bunları samimiyetle Allah’tan talep etmesi, onun kendini değerlendirmesine, kontrollü, ölçülü, güzel davranışlarda bulunmasına neden olur. Allah’ın huzuruna güzel şeyler yaparak, O’nun istediği tutum ve davranışları sergileyerek çıkmak gerektiği inancı, insanı güzel ahlâklı olmaya yöneltir. Kötü bir şey yapmış olsa da onun üzüntüsünü yaşar, pişmanlık duyarak ondan vazgeçer, Allah’tan af diler ve yine iyiye, güzele yönelir. Sadece kendini düşünmez, kendisi için istediğini diğer insanlar için de ister, ben değil biz şuuru içinde hareket eder, yardımsever, fedakâr olur. Gönül kırıcı değil, yapıcı olur.
Bu nedenledir ki Yunus Emre, “bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil” demiştir.
Dolayısıyla bilinçli bir şekilde ibadet eden birey yanlış ve kötü davranışlara kolayca sürüklenmez. Sürüklendiğinde ise yanlışlarla inancı arasındaki çelişkiyi fark ederek psikolojik bir çatışma yaşar. Bu çatışmada inancının galip gelmesinde yine yaptığı ibadetin büyük yardımı olur.
İbadet ettiği halde hak yiyip haksızlık yapanların, İslam Ahlâkına uygun olmayan eylemlerde bulunmaya devam edenlerin davranışlarını nasıl açıklarsınız?


İbadet ve İrade
Dini inancı olan bir kişi, dinin kendisinden yapmasını istediği davranışları yapmak ister. Bunların başında da dinî bir görev olan ibadetler gelir. Ancak insanın aynı anda birbiriyle çelişen, çatışan arzu ve istekleri olur. Bazı arzu ve istekler, diğerlerinin gerçekleşmesini engellerler. İnsan bunu özellikle dinî istekleriyle diğerleri arasında sık sık yaşar. Dinî görevlerini yaparken bir takım arzu ve istekleri, maddi zevkler buna karşı direnç oluşturur. İşte o zaman bir çatışma yaşar. Dinin istekleri ile diğer istekler çatışır. İşte burada, kişi için daha önemli, daha güçlü, daha etkili olan istek diğerlerini yener, ön plana geçer ve kendisini gerçekleştirir.
Örneğin namaz kılmak isteyen bir kişi aynı zamanda bir televizyon programını izleme, arkadaşlarıyla sohbet etme, eğlenme arzusu duyabilir. Onu namaz kılma isteği doğrultusunda davranışta bulunmaya iten güdüler- (dinî sorumluluk ve görev duygusu vb.) başka bir arzusu yönünde davranışta bulunmaya iten güdülerden daha güçsüz, daha zayıf olduğunda gerçek¬leşemez. Bu da namazın onun hayatındaki değeriyle, namaza verdiği önem derecesiyle doğrudan ilişkilidir. Bu, geçici bir süre için de olabilir, uzun süre de böyle devam edebilir. Zamanla namazın kendisi için daha önemli olduğu yönündeki inanç güçlü duruma gelirse, bu sefer birey diğer istek ve arzularını frenler ve iradesini namaz kılma yönünde kullanır. Dolayısıyla burada, diğer istek ve arzuları frenleyen, kişiyi namaz kılma yönünde karar vermeye ve davranışta bulunmaya götüren bir inanç ve irade gücü söz konusudur. İbadet tecrübesi, insani arzulara üstün gelen ilahî ve manevî hedefler doğrultusunda bir iradi çabayı etkin duruma getirir. 


İbadet ve Kişilik

İnsanın toplumdaki diğer kişiler üzerinde bıraktığı bir etki, diğerlerinin onu değerlendirmesine neden olan bir takım belirgin kişilik özellikleri vardır ki, bunlar daha çok onun ahlâki yönünü oluşturur. Örneğin, dürüst, adaletli, namuslu, onurlu, şeref ve haysiyetine düşkün, cesaretli, kendisine güvenilir, yardımsever veya yalancı, işine geldiği gibi konuşan, hilekâr, çıkarına göre hareket eden, bencil, korkak, güvenilmez vb. Hatta bütün bu özellikler, halk arasında kişilikli kişiliksiz, karakterli karaktersiz (karaktere ahlâki kişilik de denmektedir) gibi nitelendirmelere de yol açmaktadır. Burada kişilikli denilen insan, kişiliği beğenilen, olumlu kişilik özelliklerine sahip olan, kişiliksiz denilen insan da kişiliği beğenilmeyen, olumsuz kişilik özelliklerine sahip olan insandır.
İbadet insanı, olumsuz kişilik özelliklerinden uzaklaştırıp, olumlu kişilik özellikleri geliştirmesine yardımcı olur. Söz gelimi namaz kılan insan, yalan söylemekten, ikiyüzlü hareket etmekten kaçınır; samimi ve dürüst olmaya çalışır. Çünkü hergün huzuruna çıktığı Yüce Rabbinin, her şeyi görüp gözettiğini bilir. Sadece kendi çıkarını düşünen bencil birisi değil, çevresindeki insanları da düşünen yardımsever, diğerkâm bir eğilim taşır. Hak ve adaleti gözetmeye dikkatli ve cesaretli olur. En büyük güç olarak Allah’a inanan ve kıldığı namazın her rek’atında, “yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz” düsturunu tekrar eden bir Müslüman, eğer bunu içtenlikle ifade ediyorsa, namazdan sonra da onurlu davranışlarda bulunur, bazı çıkarlar uğruna başkalarına boyun bükmez, haysiyetini çiğnetmez, kişilikli olur.
Dolayısıyla namaz insanı başka varlıklara, başka şeylere kul, köle olmaktan kurtarıp Allah’a bağlılığa götüren, onu kötü istek ve arzularının, dünyanın basit çıkarlarının esiri olmaktan arındırıp özgürleştiren bir uygulamadır. Diğer ibadetlerin her birinin de buna benzer işlevleri vardır. Mesela, zekât ve sadaka, mala ve paraya olan bağlılığın azalmasına, mal hırsının insanın gözünü bürüyüp kendine ve çevresine zarar verici duruma düşmesine engel olur. Maddeci, çıkarcı ve bencil olmayan, başkalarını da düşünen, özgeci bir karakter oluşumunu destekler. Aynı şekilde oruç, bedenin arzularının üstüne yükselme, alışkanlık ve otomasyondan kurtulma, manevi bilinci güçlendirmede son derece etkilidir.
Kişilik ve Dinle ile ilgili ayrıntılı bilgi için Ali Ulvi Mehmedoğlu’nun Kişilik ve Din adlı kitabını okuyunuz.


İbadet ve Benlik
İnsan zaman zaman kendisine dışarıdan birisi gibi bakar ve kendini değerlendirerek bütün özellikleriyle ilgili hükümler verir. Bu hükümler olumlu da olabilir, olumsuz da olabilir. Kişi kendinin bazı yönlerini beğenip bazı yönlerini beğenmeyebilir. İdealinde varmayı düşündüğü noktaya ne kadar yakınsa kendini o kadar mutlu hisseder. Sahip olduğu eksiklikler, yetersizlikler ve başarısızlıklar kendini değersiz görmesine neden olabilir.
İbadet bireye farkındalık bilinci kazandırır. Onu inanç değerleri çerçevesinde sorumluluklarını düşünmeğe iter ve yaptıklarının da yapama¬dıklarının da farkına varmasında etkili olur. Kendi güçlerinin, sınırlılık¬larının, yaşadıklarının, kaygılarının ve olaylara bakış açılarının farkında olma bilincinin oluşmasında ibadetin etkili olacağı rahatlıkla söylenilebilir. 
İbadet insana, Allah katında değerli olduğu algısını kazandırır. Çünkü Allah katında değer, sahip olunan maddi şeylerle değil, O’na kullukla, O’nun emirlerine karşı gösterilen duyarlılıkla, kazanılır. Varlıklar arasında en üstünü olan bir insan olarak Allah’ın katında kendine değer verildiği, diğer insanlarla arasında bir fark olmadığı, Allah’a olan inancının samimiliği ve güçlülüğü oranında Allah katında daha değerli, daha önde yer alacağı bilinciyle kendine olan güveni, karşılaştığı engelleri aşma gücü artar. Kendine karşı olumlu duygular besler. Benlik saygısı güçlenir. İbadet eden insanın her zaman, özellikle güç durumlarda Allah’ı yanında hissetmesi, O’nun kendisine yardım edeceğine inanması öz güvenini artırır ve gücüne güç katar.

Benlik, bir kimsenin kendi kendisi hakkındaki algıları ve yargıları toplamıdır. Benlik sürekli yenilenen bir oluşumdur. Her yaşantı, baştan geçen her olay, birey için önemli olan kişilerin onu beğenip beğenmemeleri, eleştirmeleri ya da övmeleri ve onun bunları algılayış tarzı, benliğinde yer eder, benliğinin alacağı şekli etkiler.
Bireyin başından geçen olumsuz yaşantıların ve kendisiyle ilgili olumsuz değerlendirmelerin benliğinde açtığı yaralar, ibadetle pansuman edilir, onarılır ve daha canlı, daha arzulu, kendine güveni artmış, ruhen güçlenmiş olarak hayat sahnesinde yerini alır.
Dolayısıyla ibadet, hayat süreci içindeki yaralanmaların onarıldığı, ruhun karartılarının berraklaşıp aydınlandığı bir ilaçtır. İnsanı çevresindekilere bağımlılıktan kurtarıp onun daha özgür, daha bağımsız hareket etmesinde etkili olan bir faktördür. Ona bütün olumsuzluklara rağmen doğru olanı savunan ve doğrunun peşinden giden, Allah’ın razı olmayacağını bilerek çıkarı için yanlışı onaylamayan bir karakter kazandırır.

İbadet aynı zamanda bir olgunlaşma sürecidir. Benliğin yeniden inşasında, özünde ilahi değerlerin yer aldığı bir benliğin oluşumunda, ibadet¬lerin, kılınan namazın ve tutulan orucun ayrı bir katkısı olur.

Benlik ve Dinle ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bozkurt Koç’un Benlik ve Din adlı kitabını okuyunuz.


İbadet ve Vicdan
İnsanın içinde doğuştan gelen, gerek kendi gerekse başkalarının yaptığı davranışları değerlendiren ve bunlar hakkında iyi-kötü şeklinde hükümler veren bir kontrol ve yargı gücü vardır ki, buna vicdan denilir. İnsan vicdanı ile kendi kendini muhakeme eder, yargılar. Bu nedenle vicdan adeta insanın içinde kurulan bir mahkemedir ve insanın bu mahkemenin yargılamasından kurtulması mümkün değildir.
Kişinin yaptığı iyi davranışlar ve kötülüklerden uzak durması vicdanının hassaslaşmasına ve küçük bir kötülükten bile vicdan azabı duymasına, sık sık kötülük yapması ve suç işlemesi ise vicdanının zayıflamasına ve hassasiyetini kaybetmesine neden olur.

İbadeti dinî bir görev kabul eden inançlı insan, bu görevini zamanında ve uygun şekilde yerine getirmediğinde rahatsızlık duyacak, psikolojik çatışma yaşayacaktır. Suçluluk ve günahkârlık duygusu şeklinde yaşanan bu çatışma¬dan vicdanının kurtulup huzur bulmasında, yine yaptığı ibadetin ona büyük yardımı olacaktır. 
Böylece dinî görevlerini yerine getirmeye çalışan birey, Allah’ın bütün emirleri karşısında duyarlılık kazanır, vicdanen hassaslaşır. Yani istemeyerek de olsa, bir kötülük yapınca veya bir görevini ihmal edince rahatsızlık duyar. Allah’la ilişkilerinde kazanılan bu duyarlı yapı, insanlarla ilişkilere de yayılıp, genelleşir. Dolayısıyla ibadet, insanın içindeki merhamet duygusunu harekete geçirir. İnsanın ruhunu incelterek iyilik yapma, yardım ve fedakâr¬lıkta bulunma arzusunu güçlendirir. İnsanı empati kurmaya, başkalarının sıkıntılarını görmeye ve onlarla ilgilenmeye iter. İbadetlerin yoğun olarak yapıldığı ramazan ayında, özellikle oruçta bireyin belli bir süre aç kalmasının da etkisiyle fakir kişilerle daha çok ilgilendiği onlara daha çok yardımda bulunmaya çalıştığı görülmektedir.
Denilebilir ki, ibadetler birer eğitim proğramıdır. Bu proğram, insani tabiatımız¬da yer alan olumsuz ve kötücül eğilimleri yok etme, iyi ve olumlu eğilimleri açığa çıkarıp güçlendirmeyi hedefler. Bu bakımdan her bir ibadetin kişilik ve karakterimizin belli bir yönünü eğitici işlevi vardır.


İbadet ve Ruh Sağlığı
İnsan zihni günlük hayat akışı içerisinde çoğunlukla olayların yoğun etkisi altında bunalır, bunlardan sıyrılarak kendi iç dünyasına, kendi özüne dikkati¬ni çevirerek rahatlama ihtiyacı duyar. İbadet insana gerginlik ve stresten kurtulmada, ruh sağlığını korumada yardımcı olur. İşte İslam’da gün içerisin¬de tekrarlanan namaz ibadeti insanı günlük hayatındaki yoğun işlerden, zihnini rahatsız eden problemlerden uzaklaştırarak kısa bir süre de olsa dinlenmesini ve stres atmasını sağlar. Ona psikolojik boşalım yaşatır. Namaz belli aralıklarla sürekli devam ettiğinden bir süre sonra birey, ruh sağlığını bozan düşüncelerden tamamen kurtulabilir. Beş vakit kılınan namazı, uzun yola çıkan ve saatlerce araç kullanan bir şoförün, sağlıklı bir şekilde menzi¬line varabilmesi için belli aralıklarla yorgun bedenini dinlendirmek, dağılan dikkatini toparlamak üzere verdiği molalara benzetilebilir. Yorgun bedenin bu molalara ne kadar ihtiyacı varsa, kalbin ve ruhun da namazlarla rahatla¬maya, sükûnete ermeye o kadar muhtaç olduğu söylenebilir.

İnsan zaman zaman olumsuzluklarla, kötülüklerle, haksızlıklarla karşı¬laşır, sıkıntılar çeker, işleri her zaman yolunda gitmez, kaygı duyar, endişe duyar, ümitsizliğe kapıldığı anlar olur. Ümitsizlik ise insanda karamsar duyguların oluşmasına, onun hayata küsmesine ve eğer devam ederse depresyona kadar, hatta başka etkenlerle beraber, intihara kadar kişiyi götürebilir. İbadet eden insan, hayatı bütünüyle bir sınav olarak değerlendirir. Allah’ın değişik şartlarda ve ortamlarda iyi ile de kötü ile de kendisini deneyebileceğini göz önünde bulundurur. Sabır ve iyimserlikle Allah’a bağlılığını sürdürmeye çalışır. Ölüm ötesine yönelik dinî vaadleri hatırla¬yarak, bu dünyadaki zorluk ve acıların anlamsız olmadığını bilir. İşte bu inanç ve düşünce, ona önemli bir manevi destek sağlar, canlılık verir ve onu hayata bağlar, güçlüklere karşı dayanma gücü verir. İnsan bu sayede isyan etmek yerine her şerde bir hayır olduğunu düşünür, manevi destek bulur. Ümitsizliğe kapılmadan Allah’a güvenip O’na yönelmek, sıkıntıları giderir, gönlü ferahlatır. Yapılan birçok araştırma, dinî inanç, ibadet ve ritüellerin stres ve gerilimlerle başa çıkmada insanlara dayanma ve tahammül gücü verdiğini göstermektedir. 

Dini inancın ve ibadetin olumsuz durumlarla, dramatik olaylarla başa çıkmada insanlara kazandırdığı tahammül ve dayanma gücü ile ilgili ayrıntılı bilgi için Ali Köse ve Talip Küçükcan’ın Doğal Afetler ve Din adlı kitabını okuyunuz.
İbadet yoluyla insan Allah’la iletişim kurmaktadır. Bu da insana Allah’a yakınlık hissi, güven duygusu vermekte, onu yalnızlık duygusunun yol açtığı kaygı ve endişeden korumaktadır. İbadet ederek Allah’la iletişimini sürdüren kimse Allah’ı yanında görür. Allah, her durumda insanın yanındadır. O’ndan güç ve destek alır, yalnız ve kimsesiz olmadığını düşündürür. Yalnızlık duygusunun giderilmesinde cemaatle kılınan namazın da önemli etkisi olur. İnsanlar birbiriyle tanışır, birbirlerine hal hatır sorar, yardımcı olur, sıkıntılarını paylaşır.

İslam’da cemaatle kılınan namazın sevabının, bireysel kılınan namazdan yirmi yedi kat daha fazla olduğu bildirilmektedir. Bunun nedeni, dini motifli bir dayanışma, paylaşma ve kaynaşmanın oluşması, dini inancın, dine aidiyet ve bağlılığın daha da güç kazanmış olması ile açıklanabilir.