Din Psikolojisi

36.SOSYO-EKONOMİK DURUM VE DİNDARLIK Dindarlığı Etkileyen Faktörler

 

Genel olarak toplumsal çeşitlilik incelendiği zaman, bu çeşitliliğin ardındaki en önemli unsurlar arasında sosyo-ekonomik farklılıkların var olduğu sonucuna ulaşılabilir. Kuşkusuz sosyo-ekonomik durum, toplum içerisinde yaşam standartlarıyla farklı olduğunu gösteren sosyal sınıf ya da tabakaları ifade eder. Barınmadan korunma ve eğlenmeye kadar sahip oldukları imkânlar açısından sosyo-ekonomik düzeyi yüksek zenginler sınıfı, orta hallilerden, özellikle de sosyo-ekonomik düzeyi düşük fakirler ya da yoksullardan bariz çizgilerle ayrılır. Daha açık bir ifadeyle zenginlerin dünyası, daha çok imkân ve fırsatlar dünyasını temsil ederken fakir ve
yoksulların dünyası, birçok imkânsızlık ve sınırlılıklar içerir. Doğal olarak bu farklılık, bütün diğer ilişkilerde düzenleyici bir rol oynadığı gibi dine ve kutsala yaklaşımda da etkin bir rol oynar. Toplumsal mahrumiyetlerin, yoksulluk, dışlanmışlık ya da kimsesizliğin dine yönelmede özel bir önemi var mıdır? Zenginlik, refah, toplumsal saygınlık ve güç sahibi kimseler daha çok dinî değerlere ilgisiz ve uzak bir hayatı mı tercih etmektedir? Sosyo-ekonomik düzey ile dindarlık arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu sorular, konun devamında cevabını arayacağımız sorulardır.

 “Dindarlığın Sosyal ve Kültürel Kaynakları” başlığı altında yer alan “Engellenme, Çaresizlik ve Din” alt başlığında tabiattan ve sosyal nedenlerden dolayı ortaya çıkan engellenme durumlarının dindarlıkla ilişkisini gözden geçiriniz.
İçerdiği değişken faktörler nedeniyle sosyo-ekonomik durumun tanımlanması kolay değildir. Mevcut tanımlamalara bakıldığında, bunların kültüre ve ekonomiye yüklenen anlamlara bağlı olarak değiştiği görülür. Örneğin Batı’da yapılan çalışmalarda sosyo-ekonomik durum kavramı, gelir durumu, meslek alanı, eğitim düzeyi; bireyin bağlı bulunduğu kilise, grup veya kuruluşlar; azınlık olup olmama durumu vb. değişik faktörleri içine alacak şekilde geniş tutulmaktadır. Buna karşılık ülkemizde yapılan araştırmaların çoğunda sosyo-ekonomik durum, sadece gelir durumunun düzeyini ifade edecek şekilde kullanılmaktadır. Doğal olarak bu farklılık, değişik sonuçların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Gelir düzeyi farklılıklarının dinî hayat üzerinde anlamlı bir etkisinin olup olmadığı; bu çerçevede sosyo-ekonomik düzey ile dindarlık arasında nasıl bir ilişki bulunduğu konusu, din psikologlarının ve din sosyologlarının dikkatini çeken hususlardandır. Bu nedenle gelir durumu ile dindarlık arasındaki ilişki, yerli yabancı pek çok araştırmaya konu olmuştur. Demografik değişkenlerle ilgi kurulan hemen her çalışmada, sosyo-ekonomik durum da dikkate alınmıştır. Her ne kadar bazı araştırmalarda çok düşük-düşük-orta altı-orta- orta üstü-yüksek-çok yüksek şeklinde çoklu sınıflandırmalar kullanılmışsa da, en yaygın kullanım, alt-orta-üst ya da düşük-orta-yüksek şeklindeki üçlü sınıflamadır. Açıklamalarımızda da bu üçlü sınıflama esas alınmıştır.
Amerika ve Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmalar, dinî faaliyetlerin daha çok ekonomik durum itibariyle orta gelir düzeyinde olanlar tarafından yürütüldüğünü göstermektedir. Zenginler daha ziyade göze hitap eden dinî faaliyetler içerisinde yer alırken, fakirler genellikle dinin duygusal ve manevî boyutuyla ilgilenmektedirler. Buna göre gelir düzeyleri farklı olanlar, dinî hayatın değişik boyutlarında farklı tutum ve davranışlar sergileyebilmektedir. Esasen sosyal statü ile dindarlık ilişkisi, farklı görüntüler altında yansıma bulabilir. Bu bağlamda örneğin gelirlerine kıyasla yaptıkları katkılar düşük görünse de gelir seviyesi yüksek olanlar, dinî organizasyonlara daha fazla bağış yapabilmektedirler. Başka bir ifadeyle onlar, bu tür organizasyonlara doğrudan katılmak yerine, genellikle maddî katkı sağlamayı tercih edebilmektedirler. Bu durum, zenginlerin dinî hayatla ilişkilerinin kısmî ve dolaylı olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Hıristiyanlar üzerinde gerçekleştirilen çeşitli çalışmalardan elde edilen bulgular, sosyo-ekonomik düzeyle kiliseye devam arasında olumlu yönde seyreden anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte alt sosyo-ekonomik kesimlerin, yani fakir ve yoksulların çaresizlik ve mahrumiyetten kaynaklanan mevcut konumlarını, din ile meşrulaştırmayı tercih ettikleri ileri sürülmektedir (Kirman, 2005). Bu durum dinin herhangi
bir hak ve menfaatten mahrum kalan birey ve gruplara ümit ve güç kaynağı olarak hizmet sunmasından kaynaklanmış olabilir.

Görüldüğü üzere sosyo-ekonomik durum ile dindarlık arasındaki ilişkiler tek yönlü ve tek boyutlu değildir. Bu nedenle dindarlık ile gelir düzeyi arasındaki ilişkilerin farklı sebeplerden beslenerek şekillendiğini söylemek mümkündür. Araştırma bulgularında kültür farklılıklarının oynayabileceği roller de hesaba katıldığında, sonuçların da doğal olarak farklılaşacağı öngörülebilir. Nitekim Hıristiyan ve Müslüman örneklem üzerinde gerçekleştirilen çalışmaların sonuçları, konunun sadece gelir düzeyiyle ilişkili olmadığını ortaya koymaktadır (Yapıcı, 2006). Bu noktada Batılı çalışmalardan elde edilen bulgular, ülkemizde yapılan çalışmaların sonuçlarıyla kısmen benzerlik arz etse bile, birçok yönüyle uyuşmadığı söylenebilir. Örneğin Batı’daki çalışmaların bir kısmına göre dinden en uzak kesimi dar gelirliler teşkil ederken ülkemizde yapılan çalışmalarda, orta ve alt sosyal tabakada olanların din ile daha fazla ilgilendiği; en az ilgili olanların ise, üst tabakaya ait oldukları tespit edilmiştir. (Günay,1986). Bu çerçevede ülkemizde gerçekleştirilen araştırmalar, gelir düzeyinin artmasına paralel olarak dine olan ilginin de azaldığını ortaya koymuştur.
Batıda yapılan araştırmaların sonuçları ile ülkemizde yapılanların sonuçları arasındaki farklılaşmalarda hangi nedenlerin etkin olabileceği üzerinde düşününüz. Özellikle üst sosyo-ekonomik düzeydekilerin bulgulardaki farklılaşmalarda sahip oldukları rolü hatırlayınız.

Diğer taraftan yine ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda sosyo-ekonomik durumla dindarlık arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bununla birlikte Allah’a iman, namaz kılma ve oruç tutma ile gelir düzeyi arasındaki ilişkilerin çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebildiği görülmektedir. Farklı gelir gruplarının şehirde kalış süreleri, eğitimleri ve meslekleri, dinî hayatları üzerinde belirleyici bir role sahiptir (Çelik, 2002). Fakat farklılaşmanın sadece inanç ve bilgi boyutlarında ortaya çıktığını gösteren bulgular da vardır. (Yıldız, 2006).

Bu konuda ülkemizde elde edilen bulgulara göre, genelde orta gelir düzeyinde olanlar, üst gelir grubundan daha yüksek dini yönelim göstermektedir. Gelir grupları açısından en dindar olanlar, orta gelir düzeyinde yer almaktadır. Onları alt ve üst gelir grupları izlemektedir. Alt gelir grubunu oluşturanlar ise, dinî yaşayış itibariyle orta ile üst gelir grubu arasında yer almaktadır. Dolayısıyla üst gelir grubundakilerin orta ve alt gruplara göre, dine daha ilgisiz bir tavır sergilediği söylenebilir. (Yapıcı, 2007).

Sosyo-ekonomik düzey- dindarlık ilişkisinde ortaya çıkan farklılaşmaların ardında pek çok neden etkili olabilir. Bu noktada kişisel, toplumsal ve kültürel nedenler, en genel çerçeveyi oluşturur. Daha derinlemesine analizlerde, aynı toplumda, yörede ve kültürde yaşanmasına karşın mevcut koşullara göre gelir düzeyine bağlı değişen dindarlık biçimlerinden de bahsedebiliriz. Ülkemiz açısından değerlendirildiğinde, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olanların din ile daha az ilgilenmelerini, muhtemel birkaç nedene bağlamak mümkün görünmektedir: Özellikle Batılılaşma ve modernleşme süreciyle birlikte, aydın kavramıyla tanımlanan entelektüel üst kesimlerin ve sanat camiasından önemli simaların dine ilgisiz yaklaşmaları, diğer zenginlerin dine ilgisiz kalmalarına örnek teşkil etmiş olabilir. Doğal olarak böyle bir anlayışta din, gelir düzeyi düşük fakir ve yoksullar tarafından sahiplenen ve yaşanan bir olgu olarak mahkûm edilmiş olur. Yine, ülkemizde sosyo-ekonomik seviyesi yüksek olanlar, sahip oldukları imkân ve fırsatlar nedeniyle modern hayatın teşvik ettiği, fakat dinin kabul etmediği pek çok alışkanlık geliştirebilmektedirler. Ekonomiden siyasete ve eğlence alışkan¬lıklarına kadar pek çok konuda dinin getirdiği özel düzenleme ve sınırlama-lar, zenginlerin dinden uzak kalmalarına yol açmış olabilir.
Öğrenim durumu-dindarlık ilişkisinde üzerinde durulduğu üzere, genellikle özel okullardan yetişen zengin kesimin aldığı pozitivist-akılcı eğitimin etkisiyle dine mesafeli bir zihniyet oluşturması, bu bağlamda akla gelen başka bir nedendir. Bu çerçevede olmak üzere zengin aile çocuklarının özel okul-dershane-ev üçgeninde geçirdikleri çalışma temposu sırasında isteğe bağlı din eğitimi alamamaları, zamanla dinî bilgisizlik nedeniyle onları dine yabancılaşmış bireyler haline getirebilir. Kuşkusuz aile içi dinî eğitim eksikliğinin, çocuğun dinî temellerden yoksun olarak hayata atılmasındaki önemli payı, burada ayrıca vurgulanmalıdır.
Diğer taraftan içinde bulundukları yoğun iş ortamı nedeniyle zenginler, ibadetlere zaman ayırma noktasında kendilerini mazur sayabilir. Böyle bir gerekçe, gittikçe onları dine daha da ilgisiz hale getirebilir. Yine, üst gelir grubunda bulunanların dinî hayata ilgisiz kalması, kendi içinde bir sebep- sonuç ilişkisine de dayanabilir. Yani zenginlerin içli dışlı olduğu sosyal çevre, çeşitli nedenlerle dini daha az önemseyen bir ilişki ağı kurmuş olabilir. Doğal olarak bu ağla bağlantılı olanlar, dinden uzaklaşabilir.

Çoğaltılması mümkün yukarıdaki gerekçeler, orta ve alt gelir grubundakilerin çoğunluğu için geçerlilik arz etmez. Her şeyden önce alt ve orta gelir grubun çocukları, başta aile ortamı olmak üzere dinî değerlerin yaşandığı bir eğitim ve sosyalleşme süreci geçirdikleri için, geleneksel kültürle birlikte inançları, ibadetleri ve dinin dünyaya görüşünü, çoğu zaman farkında olmadan içselleştirirler. Bu da onların kendilerini dine daha yakın bulmalarına ve dolayısıyla dine daha fazla ilgi göstermesine neden olabilir. Kuşkusuz bu yakınlık, zamanla tutum ve davranışları şekillendiren bir dindarlığın gelişmesinin temellerini oluşturur.
Sonuç olarak, Batı dünyasında zenginlerin din ile kurmuş oldukları kısmî ve dolaylı ilişkiyi bir tarafa bırakacak olursak genel olarak araştırmalardan şu sonucu çıkarabiliriz: Sosyo-ekonomik durum ile dindarlık ilişkisinde en yüksek dindarlık düzeyine, orta sosyo-ekonomik düzeyde olanlar ulaşmaktadır. Bunları ikinci sırada alt sosyo-ekonomik düzeydekiler takip etmektedirler. Dinî hayatla ilişkisi en zayıf olanlar, yüksek sosyo-ekonomik düzeye sahip olanlardır. Bu genellemede istisnaların olabileceği hususu, elbette akılda tutulması gerekir önemli bir husustur.

İlgili Makaleler