Din Psikolojisi

33.CİNSİYET VE DİNDARLIK- Dindarlığı Etkileyen Faktörler

Cinsiyet değişkeniyle dindarlık ilişkisini ele alan araştırmalar, ulaştıkları genel sonuçlar itibarıyla üç grupta toplanabilir. Bir kısım araştırmalara göre kadınlar, erkeklerden; diğer bir kısmına göre erkekler kadınlardan daha dindardırlar. Bir kısım araştırmalara göre ise, cinsiyet ile dindarlık arasında istatistik açıdan anlamlı bir ilişki yoktur. Birinci grupta yer alan araştırmalar, genel çizgileri itibarıyla daha ziyade Batı kaynaklı iken, ikinci gruptakiler Doğu kaynaklı görünmektedir. Bu başlık altında cevabını arayacağımız soru şudur: Cinsiyet faktörü, yani erkeklik ve kadınlık durumu, dindarlığın farklılaşmasında önemli bir etken midir? Cinsiyet-dindarlık ilişkisinde sonucu belirleyen muhtemel iç ve dış faktörler nelerdir?

Araştırmalar incelendiğinde, cinsiyetle dindarlık arasındaki ilişkiye dair bulguların geniş bir yelpaze üzerinde farklılaştığı tespit edilebilir. Doğal olarak bu farklılaşma, kısmen bireyin kendisinden, kısmen de dış çevreden kaynaklanan psiko-sosyal pek çok faktöre bağlıdır. Bireyin kişisel eğilimleri, dinî kabulleri ve dinden beklentileri; inanılan dinin mahiyeti, dinî mesajların dindardan talepleri, dinin toplumsal etkisi, kültürün dine yüklediği anlam, yaşanılan zaman ve ortamın koşulları vb. faktörler, bu çerçevede ifade edilebilir. Diğer önemli bir farklılaşma nedeni ise, yapılan araştırmalarda söz konusu ilişkiyi incelerken bazen dinî hayatın tek boyutundan, bazen de çok boyutundan hareket edilmesidir.

 

Demografik değişkenlerle dindarlık arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmaların çoğunda, dindarlığın çok boyutlu ara değişkenleri sürece katılmaktadır. Bu noktada özellikle çok boyutlu (inanç, ibadet, duygu, bilgi ve etki) dindarlık ölçekleri kullanılmaktadır. Dindarlığın boyutlarıyla ilgili geniş bilgi için kitabınızın 2. Ünitesine bakabilirsiniz.

Genel olarak Batı Avrupa ve ABD eksenli pek çok araştırma, kadınların erkeklere oranla daha dindar olduklarını ortaya koymuştur. Bu araştırmaların bir kısmına göre Hıristiyan mezheplerin tamamında kiliseye gidenlerin oranı, kadınlarda daha yüksektir. Erkeklerle karşılaştırıldıklarında kadınlar, kendilerini Tanrı‘ya daha yakın hissetmekte ve ibadetleri sırasında daha yüksek bir ruhanilik yaşamaktadırlar. Yine kadınlar, daha fazla ibadet etmekte, kutsal kitapları okumakta ve dua etmektedirler.

Batı dünyasında dinî hayatın çok boyutluluğunu esas alarak yapılan çalışmaların sonuçlarına göre bazı boyutlarda kadınların, bazılarında ise erkeklerin daha dindar olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak, erkek ve kadınların hangi boyutlarda daha önde oldukları, çeşitli faktörlere bağlı olarak değiş­mektedir. Örneğin Fukuyama’nın tespitlerine göre kadınlar; dinin inanç, ibadet ve duygu boyutunda; erkekler ise, bilgi boyutunda daha yüksek puan almışlardır. Buna göre erkekler daha fazla dinî bilgiye sahip olmalarına karşın inanç ve ibadetlerinde daha zayıf kalmaktadırlar. Dindarlığı, yedi boyutta ele alan benzer bir araştırma sonuçlarına göre kadınlar, genel
dindarlık, sosyal dindarlık, Tanrı ‘ya bağlılık
ve tövbe boyutlarında; erkekler ise otoriter/yargılayıcı bir Tanrı inancında daha yüksek puan almışlardır. Buna göre kadınlar erkeklere oranla daha dindardır.

Mevcut bulgulardan hareketle bir genelleme yapılarak dindarlık ve dinî ilginin hemen her türlü ölçümünde kadınların erkeklerden daha yüksek puan aldıkları dile getirilmiştir. Aynı şekilde dinî inanç ve dinî davranışlar üzerinde yapılan çalışmalarda kadınların erkeklere göre daha dindar olduğu belirtilmiştir. Buna göre kadınlar, dinî organizasyonlara daha sık katılmakta; dinsizliğe daha az eğilimli, inançlarında ise daha samimi ve tutarlı bir duruş sergilemektedirler.

Batılı toplumlarda yapılan araştırmalarda, her ne kadar kadınların erkeklere nispetle daha dindar olduğu yönünde bulgulara ulaşılmışsa da bu durum, her yer için geçerli evrensel bir olgu olarak kabul edilemez. Hatta büyük ölçekli bazı çalışmalarda gerek kişisel dindarlık gerekse dinî etkinliklere katılma hususunda her iki cinsiyet arasında belirgin bir farklılık tespit edilememiştir. Ayrıca, Yahudiler ve Müslümanlar arasında gerçekleş­tirilen pek çok araştırmada erkeklerin kadınlardan daha dindar olduğu yönünde bulgulara ulaşılmıştır.

Gerçekten de Müslüman Türk örneklemi üzerinde yürütülen bazı çalışmalarda erkeklerin dindarlık puanlarının kadınlardan daha yüksek çıktığı görülmektedir. Bu bağlamda olmak üzere, İzmir, İstanbul ve Erzincan’da halka yönelik; Ankara, Konya ve Kayseri’de üniversite öğrencilerine yönelik yapılan araştırmalarda Allah’a, Hz. Muhammed’in Peygamberliğine, Kur’an‘ın Allah kelamı olduğuna kesin olarak inanma ile ibadetleri yerine getirme oranının erkeklerde daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ancak erkekler lehine olan bu farklılık da genelleştirilemez. Zira kadınların erkeklerden daha dindar olduğunu ortaya koyan araştırmaların yanı sıra, dindarlık açısından her iki cinsiyet arasında anlamlı farklılıkların olmadığını tespit eden çalışmalar da mevcuttur. Her iki sonuç ile ilgili çalışmalara örnek vermek yerinde olacaktır: Buna göre Günay (1999), Çelik (2002), Kayıklık

  1. ,          Kirman (2005) ve Yapıcı‘nın (2007) tespitine göre kadınlar erkeklerden; Bayyiğit (1989), Karaca (2000), Kula (2001), Mehmedoğlu
  2. ,          Onay (2004) ve Uysal’ın (2006) bulgularına göre erkekler kadınlardan daha dindardır.

Cinsiyet-din ilişkisiyle ilgili bulguların bu şekilde farklı çıkmasında kuşkusuz her iki cinsin yaş, eğitim seviyesi, gelir düzeyi, meslek, medenî durum gibi kişisel koşullarının önemli bir etkisi olmalıdır. Nitekim hem Batı‘da hem de ülkemizde bu yargıyı destekleyen birçok bulgu vardır. Ülkemizde yapılan bir araştırmada (Çelik, 2002) kadınların çalışıp çalışmamasına göre ibadet davranışlarının farklılaştığı ortaya çıkmıştır. Yine, Almanya’da yaşayan Türk işçileri üzerinde yapılan bir araştırmada da (Taştan 1996) benzeri bir sonuca ulaşılarak çalışan kadınların erkeklere göre daha az namaz kıldığı belirlenmiştir.

Burada sonuçları aktarılan çalışmalarda farklı sonuçların çıkmasındaki belirleyici başka bir neden daha söz konusudur. Çoğu araştırmalarda dindarlık, farklı ölçütlerden hareketle tanımlanmakta; farklı ölçek ve yöntemlerle tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu durumda araştırmaların sonuçlarının seçilen örneklem ve kullanılan ölçekle sınırlı olduğu hususu akıldan çıkarılmamalıdır.

Cinsiyet-dindarlık ilişkisini bir bütün olarak değerlendirdiğimizde ortaya çıkan çok yönlü farklılıkların temel nedenleri hakkında ne söyleyebilirsiniz?

 

Kadınların erkeklere göre daha dindar olduklarıyla ilgili olarak birbiriyle örtüşen ve çelişen farklı görüşler mevcuttur. Bu çerçevede genel olarak kadınların günlük hayatlarında daha fazla risk altında bulundukları, bu nedenle tehlikelerden korunma arzusuyla dine daha fazla yöneldikleri ve önem verdikleri ileri sürülmektedir. Ayrıca ahiret hayatına daha çok inanmaları ve öldükten sonra ceza görebileceklerine yönelik korkuları, kadınları dindarlaşmaya daha yatkın hale getirmektedir. Genç kadınların dinî inanç ve bağlılıklar sayesinde daha güçlü ve daha başarılı bir sosyalleşme yaşadıkları, aile içindeki konumlarını meşrulaştırıp devam ettirdikleri genellikle vurgulanan bir husustur. Bu da çocuk yetiştirmeye ve aile birlikteliğine önem veren kadınların erkeklere göre daha dindar oldukları şeklinde değerlendirilmiştir.

Bazı araştırmacılar tarafından, kadınların erkeklere göre daha dindar olmalarınııklayan bazı görüşler dile getirilmiştir. Bunlar şu yedi madde altında toplanmıştır:

1. İlki günahkârlık duygusuyla ilişkilidir. Bu görüşe göre dinin temel işlevlerinden biri, bu duyguyu hafifletmektir. Kadınlar erkeklere nispetle daha fazla suçluluk ve pişmanlık yaşadıkları için daha fazla dindar olma eğilimi göstermektedirler.

2. Kadınlara has bazı kişilik özellikleri onları dindar olmaya yöneltmektedir. Örneğin, erkeklere nispetle daha az saldırgan, daha fazla çekingen, daha çok itaatkâr, bağımlı ve pasif, daha çok kaygılı, endişeli ve sıkıntılı olmaları; yine, gündelik hayatta maruz kaldıkları stresle başa çıkmada ciddî biçimde zorlanmaları, kadınları dine daha fazla yaklaştırmaktadır.

3. Ataerkil toplumsal cinsiyet anlayışı, kızların ve erkeklerin yetiştirilme biçimlerini farklılaştırmaktadır. Bu çerçevede örneğin kızlar itaat ve sorumluluğu, erkekler ise kendine güvenmeyi ve bağımsız olmayı öğrenmektedirler. Din, öncelikle yüce bir kudrete ve onun koyduğu kurallara itaati emretmektedir. Bu durumda kadınların eğitim ve sosyalleşme sürecinde öğrendikleri itaat davranışından dolayı, dinî hayata daha rahat yöneldikleri söylenebilir.

4. Kadınlar, etkilenmeye ve ikna edilebilirliğe daha açık bir tabiattadır. Bu da yine onların ilk yetişme ve sosyalleşme süreçleriyle yakından ilişkilidir. Kadınlar, bu özelliklerinden dolayı dinî telkine daha açık, dinin öğretilerini kabul etmeye daha yatkın ve dini yaşamaya daha eğilimlidir.

5. Mahrumiyet-telâfi görüşüne göre kadınlar erkeklere göre kendilerini gerçekleştirme, meslek edinme, ekonomik bağımsızlık ve cinsel hayat başta olmak üzere çeşitli konularda daha fazla hayal kırıklıkları yaşamakta, dolayısıyla kendilerini daha fazla engellenmiş hissetmektedirler. Bu engellenmişlik, onları telâfi mekanizması işlevi gören dine yönlendirebilmektedir.

6. Modern hayatın dışında kalan kadınların daha dindar olduğunu ileri süren görüştür. Bu durum, özellikle kadının iş hayatında yer alıp almamasına, yani çalışıp çalışmamasına göre dindarlık düzeyinin farklılaştığı anlamına gelmektedir. Henüz kadınlar, erkeklere göre pek çok sektörde yeterince iş

bulamamaktadırlar. Dolayısıyla çalışmayan kadınların geleneksel dinî hayata daha fazla yöneldiği düşünülebilir.

7. Psikoanalitik Kuram çerçevesinde erkek çocukların anneyi, kız çocukların ise babayı tercih etmesiyle ilişkilidir. Eğer Tanrı, baba figürü olarak yansıtılırsa, gelişme döneminde babayı daha fazla tercih eden kız çocukların, gerçek babadan sembolik babaya, yani Tanrı‘ya geçiş yapmaları daha kolay olmaktadır. Diğer bir ifadeyle söz konusu süreç, onları Tanrı‘ya inanmada daha avantajlı bir hale getirmektedir.

Batı kaynaklı gündeme getirilen bu nedenler, daha çok Hıristiyan topluluklar üzerinde yapılan çalışmalara dayandığı için, bunların tümünün Müslüman toplumundaki kadınlar açısından geçerli olup olmadığı tartışılabilir. Yakın zamanlarda tamamlanan bir araştırmada (Yapıcı, 2007) değerlendirildiği üzere kadınların daha çok dua etmesi, onların hem duygusal olmalarıyla hem de baş edemeyecekleri sorunlar karşısında Allah‘ın yardımı­nı arama arzularıyla ilişkili olabilir. Daha çok tövbe edip af dilemeleri ise, kısmen suçluluk duygusuyla ilişkili olsa da, genelde dindarlıklarının doğal bir sonucu olarak kabul edilebilir. Yani dini daha fazla önemseyen ve ona iç dünyalarında önemli bir yer ayıran kadınlar, dinî hayattan uzaklaştıkları düşüncesine kapıldıkları zaman, daha sık tövbe etme ihtiyacı duyarlar. Araştırmada üniversiteli kızların dini önemli görmeleri ve dinin etkisini üzerlerinde daha fazla hissetmeleri başlıca iki nedene bağlanmıştır: Birincisi, onlar kendilerini din ile koruma altına almak istemiş olabilirler. İkincisi, genç kızlar din ile iç içe geçmiş geleneksel sosyo-kültürel değerlerin yaygın etkisini hâlâ güçlü bir şekilde hissetmeye devam etmektedirler. Özellikle dinin etkisini hissetme düzeyi ile dua ve tövbe etme sıklıklarının fazla olması, onların dindarlık algılarını farklılaştırmaktadır. Dolayısıyla erkeklere kıyasla kendilerini daha fazla dindar olarak algılamaktadırlar.

Ülkemizde erkeklerin kadınlara göre daha dindar olduğunu ortaya koyan araştırma bulgularından hareket ettiğimiz takdirde, bu neticenin ardındaki nedenleri şu şekilde sıralamak mümkün görünür:

Hıristiyan dünyasının aksine Müslüman toplumlarda cami, Kur’an Kursu gibi din hizmeti veren kurumlardan faydalanma; dinî bilgilendirme programlarına katılabilme; dinî konuları tartışabilme ya da dinî sorunlarını paylaşabilme; cemaate iştirak edip hutbe ve vaaz dinleme fırsatlarından yararlanma açısından erkekler kadınlara oranla daha fazla imkânlara sahiptirler. Türk toplumunda daha çok örf gereği olarak kadınlar, dindarlıklarını vaaz ve hutbeleriyle olumlu yönde etkileyebilecek Cuma, bayram namazları vb. gibi bir takım dinî uygulamalardan ya da konferans, seminer vb. dinî bilgilendirme etkinliklerinden erkeklere göre daha uzak kalmaktadırlar. Buna ev işleri, iş hayatı, çocuk yetiştirme sorumluluğu gibi kadının vaktini ve rolünü belirleyen ilave faktörler eklendiği takdirde, durum daha da karmaşık hale gelebilmektedir. Zira ev hanımı, eş ve annelik rolleri, kadının zamanının büyük bölümünü evde ve işbaşında geçirmesi anlamına gelmektedir. Diğer taraftan çalışma hayatında, erkekler için büyük sorunlara yol açmadan yerine getirilen ibadetler, kadınlarda başörtüsü, abdest, namaz vb. birçok uygulama noktasında güçlükleri de beraberinde getirmektedir.

Sonuç olarak, yurtdışı ve yurtiçi araştırmaların da gösterdiği gibi cinsiyet değişkeninin dindarlıkla ilişkisi, oldukça değişken bir karakter arz etmektedir. Bu ilişkide dine yönelik kişisel bilgi, deneyim ve eğilimlerin etkisi kadar dinî yapının, toplumsal yapının ve kültürün de etkisi belirleyicidir.

İlgili Makaleler