Din Psikolojisi

23.Din ve Manevi Yaşam

 

Bilim adamları genel olarak “kurumsallaşmış”, “sosyal”, “geleneksel” dinî inanç ve pratikleri; “bireysel”,aşkın“, “karşılıklı bağlantılılık” ilkelerine sahip maneviyatçılıktan ayırmaktadırlar. Manevi yaşam, daha çok bireysel tecrübeyi tasvir etmekte ve “kişisel üstünlük”, “bilinç üstü duyarlılık ve anlamlılık” gibi şeylerle tanımlanmaktadır. Manevi yaşam terimi, giderek artan bir şekilde hayatın daha yüce/fonksiyonel tarafına tahsis edilmektedir. Buna göre manevi yaşam daha geniş, kapsamlı ve sonsuzdur. Manevi yaşam kuralcı değildir; manevi yaşam için kişinin kendi iç dünyasının özellikleri önemlidir. Bu özellikleri yargılamadan, değiştirmeden daha da geliştirmek, kişiyi daha çok kendisi yapmak ister. Dışarıdan hiçbir ölçüt, kıyaslama ve başvuru kaynağı kullanarak kişiyi yargılamaz. Onun olduğu gibi değerli olduğunu kabul eder ve kendi özellikleri içinde bilincini derinleştirerek, evrendeki ilişkiler ağı içinde yerini bilmesine doğru kişiyi götürür.

İslam geleneğinde medrese ve okulların daha çok ilmi gelişmeye ağırlık vermesi yanında manevi eğitime ağırlık veren ve bireyin manevi gelişimini dindarlığın başlıca gayesi kabul eden kurum ve bu konuda araştırmalar yapan disiplin hangisidir?

Buna karşılık din, daha ziyade katılıkla ya da insan potansiyelini sınırladığı ya da engellediği düşünülen “şekilsel olarak yapılanmış”, dinî kurumlarla tanımlanmaktadır. Maneviyatçılık hayatın anlamı, bütünlük, diğer bireylerle ilişkileri ve hakikat, bireyin kendi içsel potansiyeli gibi her durumda insanların ulaşmaları gereken amaçlar çeşidini temsil etmektedir. Buna göre maneviyatçılık net bir şekilde din kavramından farklıdır. Din ve
maneviyatçılık kutuplaşmıştır. Dış-güdümlü, kurumsallaşmış din; bireysel, karşılıklı ilişkiye dayalı maneviyatçılıkla zıtlık oluşturmaktadır. Katı, dogmatik din, fonksiyonel maneviyatçılıkla zıtlık teşkil etmektedir. Din olumsuz olarak ele alınırken, maneviyatçılık ise olumlu olarak değerlendirilebilmektedir. Sonuçta dindarlık, insan potansiyellerine kurumsal engeller olarak veya sıradan, sıkıcı bir iman olarak yerilmekteyken, maneviyatçılığın daha yüksek insan potansiyelini ve yaşamın daha yüce yönünü somutlaştırdığına inanılmaktadır.

Bu görüşler çerçevesinde dile getirilen maneviyatçılık şu noktalarda eleştirilmektedir:

  1. “Bireysel” maneviyatçılık, manevi meselelerle istekli bir tarzda ilgilenen büyük dinî kurumların ve geleneklerin var olduğu gerçeğine hemen hemen hiç önem vermemektedir. Tek başvuru kaynağı olarak insanın iç dünyasını esas almaktadır.
  2. Biçimsel dinî uygulamalardan ziyade duygusal coşkunluk ve manevi haz elde etme maneviyatçılıkta ön planda gelmektedir. Bazı gruplarda, yoğun duygusal yaşantılar bireyi Allah’a yaklaştırmada daha etkili olabilmekte iken, diğer bazı gruplarda bu amaç gücünü kaybetmiş olarak bir belirsizlik ve boşluğa, sapkınlık ve kuralsızlığa yol açabilmektedir.
  3. Maneviyatçılığın kavrama gücü, neredeyse felsefi içerikli ilhamları, varoluşla ilgili soruları, doruk deneyimleri, bireysel değerleri, manevi arayışları kuşatmış olsa da bu konular hususunda oldukça düşük düzeyde iletişim kurmaktadır. Kutsal ve katı dogmatik bir çekirdeği olmaksızın fonksiyonel maneviyatçılık aşırı derecede yüzeysel ve akışkan olmaktadır.
  4. Bir ayırım yapmaksızın her tür maneviyatçılığın “iyi” olarak kabul edilmesi, büyük sayıdaki bilgi ve uzman grubunun, potansiyel olarak manevi yaşamın yıkıcı yönünü ihmal etmesine öncülük etmektedir. İnsanlar etkili ya da etkisiz, yararlı ya da zararlı bir takım unsurları içeren pek çok farklı metotlar vasıtasıyla en yüce ve en asıl manevi amaçların peşine düşmektedirler. Tarih, en uç düzeyde kendini-öldüresiye her türlü dünyevi zevkten ve işten kendini soyutlayarak Tanrı’yla yakınlık kurmaya çalışan bireylerin ve grupların öldürücü mücadelelerinin, tehlikeli intihar eylemlerinin örneklerini ortaya koymaktadır.

Bazıları maneviyatçılığı “kutsalın bir arayışı” olarak tanımlamaktadır. Bu anlamda ele alınırsa maneviyatçılık dinin kalbi ve özüdür; o, dinin en merkezi fonksiyonudur. Maneviyatçılık bireylerin hayatlarını kutsallara dönüştürme, hayatlarında kutsalı bulma ve koruma çabaları içerisinde insanların girdiği birtakım yollara sahiptir. Oysaki din kutsal olan veya kutsal olmayan pek çok nesnenin anlamını araştırmayı kuşatmaktadır. Maneviyat- çılık ise özel ve direkt olarak kutsalı araştırma hususuna odaklanmaktadır. Dinle beraber maneviyatçılık da bireysel ya da kurumsal; geleneksel ya da geleneksel olmayan, faydalı ya da zararlı şekilleri alabilir. Bu merkezi kavramları dikkatli bir şekilde kavrama girişiminde dindarlık ve
maneviyatçılığın tanımlarını kutuplaştırmadan kaçınmak suretiyle birçok insani olguyu ortaya çıkarma fırsatı bulunabilir.

Hem din hem de manevi yaşam tecrübesi için merkez, bir kutsal anlayışıdır. Din ve manevi yaşam araştırmasını, diğer araştırma alanlarından ayırt eden bu anlayıştır. Esasen manevi yaşam dinin merkezi ve önemli bir işlevidir. Bu yüzden de manevi yaşam ve dindarlık birlikte meydana gelebilir (ve çoğunlukla da öyle olur). Bir kimse ya da belirli bir grup, destek aldıkları birtakım manevi yollar ve amaçlar çerçevesinde maneviyatla meşgul olduğu için, manevi yaşam aynı zamanda dindarlık yaşantısı için de bir temel olabilmektedir. Manevi yaşam din bağlamında ortaya çıkabilir ve çoğunlukla da bu şekilde ortaya çıkar, fakat böyle olmayabilir de. Aynı sebeple, manevi yaşam uygulaması, kişilerin dindar olmalarına ve organize olmuş veya ortaya çıkmakta olan bir dinin bir mensubu olmalarına yol açabilir, fakat yol açmayabilir de. Ayrıca, manevi yaşam kutsal olanın az ya da çok tutarlı bir tasavvuru olarak ve kutsalın bu tasavvuruna karşılık gelen inançları, tutumları, değerleri ya da davranışları ihtiva eden bir yaşam tarzı olarak tanımlandığı için, din, diğer şeyler arasında bir ya da daha fazla maneviyat için bir depo olarak anlaşılabilir.

Yahudi-Hırıistiyan geleneğinde dindarlık, ancak bir dinî kurum ve otoriteye resmi bağlılıkla mümkündür. Belli bir kiliseye bağlı olmayan kimseler resmen “dinsiz” sayılır. Bu kurumsal dindarlık anlayışı günümüz insanlarının yönelimleri ile çatışmaktadır. Bu yüzden kurumsallık dışı, bireysel manevi arayış ve bağlanmalar ortaya çıkmaktadır. İslam Dini geleneğinde bağlayıcı bir kurumsal otorite söz konusu olmadığı için, Batı’dakine benzer dinî gelişmeler yaşanmamaktadır. Ancak Müslümanlar geleneksel dinî anlayış ve kabullerle modern durum arasındaki çelişki, boşluk ve çatışmalardan kaynak­lanan sorunlarla uğraşmaktadır.