Din Psikolojisi

13.Dinin Özsel Tanımı

Bu bakış açısı dinî olguları, kültür içerisinde yer alan kendine özgü bir gerçeklik olarak kabul eder. Dinin, asli ve değişmez bazı unsurları vardır ve bunların başka bir sosyal ve kültürel alana indirgenmesi mümkün değildir. Kendine ait dünyası içerisinde din:

Tabiat üstü (aşkın; müteâl) ilahi ve kutsal bir varlık (Tanrı, Allah, ilah..) ile ilişkili olan inançların, tasavvurların, tecrübelerin, duyguların, işaretlerin, dilin ve davranışların bütünü‘ (W.James 2002, s.29-30; Vergote, 1983, s.9-10; 1999,s.15) olarak tanımlanır. Benzeri bir başka tanım da şöyledir: Din;

Tanrı/kutsal/aşkın olana az veya çok bilinçli bağlılıktır. Bu bağlılık ve teslimiyet bireyin kişiliğinde tecrübeler, inançlar ve düşünceler şeklinde tezahür eder ve kişinin ibadetleri, ahlaki davranışları ve diğer etkinliklerini güdüler. (Tamminen, 1991)

Bu tanımlarda göze çarpan ve dini oluşturan başlıca unsurları şöylece ayırt etmek mümkündür:

  1. Dinde esas olan şey, tabiatüstü ile bir ilişkidir. Din tabiatüstü ve kutsal

olduğuna inanılan bir varlığı temel alır. “Tabiatüstü” ifadesi, doğal dünyanın güçleri ve insanî arzulardan bağımsız, onları aşan ve kendi bağımsız hakikati ile var olan bir Yüce Varlık anlamındadır. Dinde insana nispetle bu “aşkın” özelliği ile dinin ana konusu Allah’tır. Fakat Allah, ya da “tabiatüstü” gerçeklik bilimsel çalışmanın doğrudan konusu değildir. Allah, dindar insanın kendisine başvurduğu her yerde ve durumda bilincin bir konusu ve davranışlarımızın etkili bir faktörü olarak varlığını hissettirmesi bakımından bilimsel incelemeye konu olur.

  1. İnsanın ötesinde “nesnel” bir gerçeklik olduğuna inanılan Allah aynı zamanda dindar insanın kendisiyle şu veya bu anlamda ilişkide bulunduğu, kendisine bağlı olduğunu hissettiği içsel, şahsî bir gerçekliktir. Böylece inanan kimsenin iç dünyasında etkili kutsal bir güç, kişisel ve öznel bir gerçeklik olması bakımından “içkin” olma özelliğine de sahiptir. Buna bağlı olarak din bireyin hayatında belli tarzda ve ölçüde inanç ve uygulamalar, düşünce ve tasavvurlar, duygu ve tecrübeler, tutum ve davranışlar bütünü olarak kendisini ortaya koyar.
  2. Psikolojik anlayışa göre din en azından genelleştirilmiş düşünceleri, inançları ve tasavvurları, insanların varlığı manevi ve soyut yönden bütüncül bir algılama tarzını, gerçekliğin bir tanımını ve anlamını içerir. Kişilerde bağlılık ve sadakat uyandırır.
  3. Din inanç, öğreti, ahlak ve kutsalla ilgili tutum ve davranışlardan oluşur. Dinin İşlevsel Tanımı

Dinin, ona inanan insanların bireysel ve toplumsal hayatlarında varlığı tespit edilebilen birçok etki ve işlevleri vardır. Bazı din tanımları bu işlevlerden birini ya da birkaçını esas alır. Meselâ E.Fromm’ a göre din:

“Bir grup tarafından paylaşılan, o grup üyelerine kendilerini adayabilecekleri bir hedef sunan ve onlara ortak bir davranış biçimi veren bir sistemdir.”(Fromm, 1981, s.41.)

Bu tanıma bağlı olarak yazar her türlü ideolojik ya da insani tutkusal bağlanma biçimlerine “din” denebileceği sonucuna varmaktadır. Bu anlamda her insan dindardır; kapitalizm, komünizm gibi siyasi-ideolojik bağlanmaların yanında para tutkusu, seks düşkünlüğü, müzik bağımlılığı, spor takımı fanatik taraftarlığı gibi tutum ve davranışlar da din kategorisi içerisinde değerlendirilebilir.

Dinin ana konusunun “ölüm” olduğundan hareketle bir başka işlevsel tanım şu şekilde ifade edilmiştir:

Din, canlı varlıklar olduğumuzu ve mutlaka bir gün- bizimle birlikte diğer canlı varlıkların- öleceğimizi bilmemiz olgusundan doğan sorunların sorumluluğunu tek tek şahsen yüklenmeye bizi sevk eden her şeydir “(Batson-Ventis, 1982, s.7).

Bu tanımda da dinin, ölümü kabullenme, hayatın sorumluluğunu yüklenme işlevine öncelik verildiği görülmektedir.

Bu ve benzeri tanımlarda dinin belli bir özelliği, işlevi merkeze alınarak, bütün dinî sistemi ona göre düzenleme çabası göze çarpmaktadır. Gerçekte bu tür tanımlar dini bir ya da birkaç işlevine indirgeme gibi sakıncalı bir yol izlemektedir. Genel olarak bakıldığında dinin birey ve topluma yönelik birçok etki ve işlevinden söz etmek mümkündür:

  1. İnanılması gereken doğruları açıklar; Allah’la ilişki kurmanın yol ve yöntemlerini, kurallarını verir.
  2. Hayat, ölüm, kader, acı, mutluluk..gibi temel varoluşsal sorunlarla ilgili

açıklamalarıyla insana bütüncü bir dünya görüşü kazandırır.

  1. Din, varoluşu ve gerçekliği yorumlayarak kimliğin bir tanımı vasıtasıyla

insanı bu bütünlüğün içerisine yerleştirir. Böylece bireyin hayatını anlamlı kılar; anlam arayışına bir cevap oluşturur.

  1. İnsana sınırlarını ve görevlerini bildirerek, vicdanında büyük bir sorumluluk duygusu uyandırır. Nasıl yaşanması gerektiğine dair bir hayat rehberi sunarak insanı aydınlatır, belirsizlikten kurtarır.
  2. Kişinin kendi öz karakteri, duygu ve gönül dünyasında yer tutar; arzu ve

ihtiyaçları, korku ve ümitleri, eksikliği ve sınırları ile ilgilenir. Değer ve anlamın en üst ilkesi olarak kişide köklü değişimlere ve gelişmelere yol açar.

  1. İnanan bireyler arasında bir gönül birliği, ortak amaç ve hedefler belirleyerek dini grup, cemaat ve birliklerin oluşumuna imkân sağlar. Toplumun değişik kesimleri arasındaki bütünleşmeyi ve dayanışmayı güçlendirir.
  2. İşlevsel olarak din hayattaki önemli amaçların pek çoğu için bir araştırma

yapmayı temsil etmektedir. Bu bakımdan din, statik, donuk bir varlığa sahip değildir. Dini varış noktası ve dini yollar kutsalla bağlantılıdır ve hem bireysel hem sosyal dini ifadeleri kuşatmaktadır. Din gönül huzuru,
hayatın anlamı, kontrol, bu konuda uzmanlaşma, kendini geliştirme, iyi bir fiziksel sağlık gibi bireysel amaçları kapsamaktadır. Bununla beraber din, Allah’la yakınlık arzusu, diğer insanlarla dostluk, dini bir cemaate üyelik, dünyada huzuru ve adaleti hâkim kılma amacı gibi sosyal hedefleri de içermektedir.

8. Dini metotlar ve amaçlar yüce değerleri de yıkıcı ve geriletici davranışları da kapsamaktadır. Örneğin bazı kişiler, diğer insanları harcama, kendini yüceltme, sosyal yükseliş gibi dindar olmayan veya dindarlığa karşıt olanların en nihai ihtiraslarını başarmak üzere birtakım dinî yolları (mesela bir dinî gruba katı lma) kullanabilirler. Üstelik insanlar önemli varış noktalarına doğru yıkıcı dinî yollar kadar kendilerini geliştirici dinî yolları da takip edebilirler. Örneğin belli bir dinî cemaatin amaçları daha geniş bir cemaat içerisinde diğer insanları kucaklama çabaları olabileceği gibi; bir başka dinî cemaatin amaçları görüşleri farklı olan insanlara zulmetme, dar kafalılık ve hoşgörüsüzlük de olabilir.

Bu ve benzeri dinin daha sayılabilecek birçok psikolojik ve toplumsal ihtiyaçları karşılamadaki rolü bilimsel incelemelere konu yapılabilir ve yapılmaktadır. Fakat dinin bütün bir gerçekliğini bu işlevlerinden ibaret saymak, bilimin dinin bütün sırrını keşfedebileceğini iddia etmek isabetli bir yaklaşım olarak kabul edilmez.

 
 

Yukarıda belirtildiği gibi dinin bireysel ya da toplumsal pek çok işlevleri tespit edilebilir. Fakat bunların biri ya da tamamı dinin kendisini ifade etmez. Birçok din psikoloğu böyle bir yanılgıya düşerek,” indirgemeci” bir din anlayışı ortaya koymuştur. Ayrıca dinin sınırını alabildiğine genişleterek, belirlenen bu işlevi yerine getiren her türlü insani bağlanmayı din kategorisi içerisine almıştır. Bu, geçerli olmayan bir bilimsel yaklaşımdır.

Dinin birey ve topluma yönelik benzer işlevlerini yerine getirebilen bazı ideolojiler, insanî sistemler(Komünizim, Kapitalizm, Liberalizm, Milliyetçilik vb) ile kişinin bütün zihniyetine, duygu ve davranışlarına hâkim olan bağlanmalar( para tutukusu, müzik, spor fanatizmi vb.) “din ” kategorisi altında neden ele alınamaz? Bunların din ile aralarındaki en önemli fark nedir?