Din Psikolojisi

10.BİR SOSYAL OLGU OLARAK DİN VE DİNİ İNANÇLAR

 

Sosyoloji sosyal aktörlerin, yani insanların birbirleriyle etkileşimlerini, bu etkile¬şimler sonucunda ortaya çıkardıkları sosyal olay ve olguları ele alır. Bir kişinin kendi başına yaptığı ve sadece kendisini ilgilendiren, kendi bireyselliğiyle sınırla kalan bir davranış genellikle sosyal bir davranış olarak nitelenmez. O davranışın sosyal sayılabilmesi için başka birinin davranışına yönelmesi ve başka insanlarla bir etkileşim içinde olması gerekli görülür. Bu konuda tartışmalar var olsa da sos¬yolojik davranışın kabaca sınırlarını bu esas çerçevesinde görebiliriz. Bu durumda bir kişinin hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir biçimde kendi başına dua etmesinin ne ölçüde sosyal bir eylem olduğu sorulabilir. Tamamen bireysel sınırlarda kalan bu davranışın sosyolojinin konusu olması için ya o duanın başkalarıyla da paylaşılan bir ortak inancı açığa çıkarması ya da bu dua eyleminin bir araya getirdiği insan¬larda yarattığı sosyalleşmeyi işaret etmesi gerekiyor. Her iki durumda insanlar ara¬sında işleyen ortak anlayış bir dünya kurma sürecini de barındırır. Dua eyleminin bir anlamı olduğu ve bu eylem yoluyla dünyaya bir etkide bulunulabileceği ortak anlayışının kendisi dünyaya bir etkide bulunuyordur. Topluca yapılan duanın dün¬yanın algılanmasında ve inşasında özel bir etkisi vardır.
Sosyal eylem sadece eylemi fiziksel olarak yaptığı görülen bir insan mıdır, yok¬sa insanın inşa ettiği bir alan olarak kutsallıkların da bu eyleme bir katkıları varsa- yılabilir mi? Bu soru aslında daha ötede Allah için de sorulabilir. Sosyolojinin bir ko¬nusu olarak sosyal eylem için eylemi yapanın yönelmesi gereken başka bir insan eylemi gerekiyorsa insanın Tanrıyla kurduğu ilişki sosyal bir eylem sayılamaz mı? Dahası insanın etkisine inandığı ve bu yolla etkisine cevap verdiği bir inanç konu¬su olarak Tanrı sosyolojik anlamda bir sosyal aktör sayılabilir mi? Allah’a inanan bir insan için kuşkusuz bu soru anlamsız hatta yanlış bir sorudur. Allah tabii ki her şe¬yi belirliyordur ve her şeyin mutlak failidir. Ancak burada bahsettiğimiz bu değil, sosyolojik bir araştırmada tespit edilmek üzere Allah’ın eylemidir. Marksist açıdan bakıldığında Allah veya genel olarak dinî inanç ve tasavvurların insan eylemi üze¬rinde bir etkisi vardır ama bu etki zaten ekonomik üretim ilişkilerinin bir türevi ola¬
rak üstyapısal bir etkidir. Yani insan zaten kendi yaratmış olduğu tanrının etkisi al¬tına girer. İnsan üretimi olan bir şeyin (emek veya düşüncenin) insanı etkileyecek bir noktaya gelmesi yabancılaşmanın bir başka örneğini ortaya koyar.
Doğrusu sosyolojik anlamda farklı Allah düşüncelerinin insanların hayatları üzerinde farklı etkileri oluyor. Farklı dinî inançlar farklı eylem tarzlarını ortaya çı¬karabiliyor. Bu dinî inancın insan hayatı üzerindeki etkisini gösteriyor. Sonuçta di¬ni inancı benimseyerek insanlar kendileri aktif bir tercih yapıyor olabilir. Ancak or¬talıkta fiziksel olarak bulunmayan ama varlığı insanların benimsedikleri inançla şe¬killenen tanrı, tam da benimsenen şekline uygun olarak da insanları etkisi altına alır. Örneğin, dünyada olup biten her şeyi insana hiçbir seçme gücü vermeksizin Tanrının yarattığını düşünen insanlarda bir tür kaderci, muhafazakâr ve sağcı dav¬ranış tarzı hakim olur. Çünkü olup bitenlerde nasılsa bir etkileri olmayacaklarını düşündüklerinden olup biten her şeyin tanrının bir takdiri olduğu inancıyla hiçbir şeye itiraz etmemeyi doğru sayarlar. Oysa Allah’ın insanlara hem seçme gücü ver¬miş olduğunu ve yapılan her şeyden de sorumlu tutacağını, bu sorumluluğu yeri¬ne getirmeyenleri de cezalandıracağını düşünenlerden sosyal hayata daha aktif bir katılım beklenebilir. Bazı toplumların gelişmişlik seviyesi o yüzden doğrudan tan¬rı veya din anlayışlarına bağlanabiliyor.
s|p, ŞjzpA

Alexis de Tocqueville (1805¬1859), Fransız sosyal düşünür. Liberal düşüncenin öncü isimlerinden kabul ediliyor. Otuzlu yılların ortalarında Amerika’ya yaptığı 9 aylık bir yolculuğun akabinde yazmış olduğu Amerika’da Demokrasi isimli eseri sosyoloji ve siyaset biliminin klasik metinlerinden sayılıyor.
O halde Tanrı veya din sonuçta insanın zihninde veya kalbinde olan bir konu olsa da insan davranışları üzerinde en azından bu yolla da olsa bir aktör olarak et¬kide bulunmaktadır.