SOSYAL TABAKALAŞMA
Sosyal tabakalaşma;
nasıl yerin labaka–lan
birbiri üstüne oturuyorsa, insanların da tabakalar veya katmanlara dikey olarak
bölündüğünü ifade eder. Sosyologların kullandıkları jeolojik metafor, birçok
toplumun çarpıcı bir yönüne dikkat çekiyorsa da, bu terimi hatalı olabilecek
kullanımları vardır. Bir toplumdaki insanların bağlantıları, yerin
katmanlarının birbiriyle bağlantısından çok daha karmaşık olup sosyal tabakalar
jeolojik tabakalar gibi çıplak gözle görülemezler.
Sosyal tabakalaşma
dediğimizde, toplumda bireylerin işgal ettiği eşit olmayan konumlara dikkat
çekiyoruz. Zaman zaman bu terim her türlü eşitsizliğe
atıfta bulunacak derecede çok geniş bir bağlamda kullanılır. Bununla birlikte
onu belirli veya en azından tanınabilir bir kimliğe sahip gruplar veya kişi
kategorileri arasındaki eşitsizliklerle sınırlamak yararlı olacaktır. Böylece,
bir ailenin üyeleri arasındaki tabakalaşmadan değil, zenciler ile beyazlar
veya elle çalışanlar ile çalışmayanlar arasındaki tabakalaşmadan söz ederiz.
Tabakalaşmanın tüm
insan toplumlarının evrensel bir Özelliği olup olmadığı konusunda, sosyal
bilimciler arasında bir anlaşma sağlanamamıştır. Bu anlaşmazlığın bir kısmı
aynı terimlerin farklı kullanımlarına bağlanabilirse de, bakış açısındaki
farklılıklar da gözardı edilemez. Fonksiyonel
tabakalaşma teorisi, geniş anlamda tabakalaşmanın yalnız evrensel olarak mevcut
olmakla kalmayıp, belirli bir sosyal fonksiyonu da ifa ettiğini iddia eder.
Başka teoriler ise, geçmişte dar anlamda tabakalaşmanın bulunmadığı ya da gelişmemiş
olarak bulunduğu
toplumda nasıl varol-muşsa, aynı şekilde gelecekte de onun bulunmadığı veya
önemsiz olduğu toplumların da olabileceği üzerinde dururlar. Halihazırda
tabakalaşmış olan toplumların, gelecekte tabakalaşmalarının nasıl zayıflayacağını
tahmin etmek veya tabakalaşmanın her yerde ya da
hemen hemen her yerde mevcut olduğu için belirli bir
sosyal fonksiyona sahip olduğunu kanıtlamak kolay değildir.
Jeolojik iabakalaşma benzetmesi zaman zaman
konuyu muğlaklaştırmaktadır. Çünkü verili bir toplumda aynı bireyler seçilen
ölçüte bağlı olarak farklı katmanlara ait olabilir. Her toplum birden çok
katmanlaşma ölçütü kullanır ve değişik toplumlar aynı ölçütlere aynı oranda
önem vermezler. Her durumdaki anlamlı ölçütü tesbit
etmek ve bu ölçütlerin tutarlılığını belirlemek çok daha fazla beceri ve çaba
gerektirir. Bazı bilim adamları farklı tabakalaşma boyutları ya da bir veya bir başkasının belirleyici rolü arasındaki
tutarlılığı (insicam) vurgularken, başkaları, birbiriyle ilişkili olduklarını
kabul etseler de bu boyutların karşılıklı olarak zayıflalılamayacağıni
öne sürerler.
Tabakalaşmanın
iktisadi yönü veya boyutu tüm toplumlarda önemli olmuşsa da, bu en açık bir
şekilde modern toplumda öne çıkmıştır. Fakat iktisadi boyutun mahiyetini tesbit etmeye kalktığımızda, sorunun ne derece karmaşık bir
yapı arzettiğini görürüz. Zira o, ya servete, ya gelire veya mesleğe
atıfta bulunur ki, her ne kadar yakından ilişkili de olsalar bunlar bir ve aynı
şey değildir. Servet ve gelirin Ölçülmesi nisbeten
kolaydır. Fakat bölüşülmeleri süreklilik ar zettiği
için bir insanın ya da başkalarının ne kadar parası
olduğu temelinde, insanlar
arasında ayırım
çizgileri belirlemek göründüğü kadar kolay değildir. Dahası, so run insanların ne kadar
servete veya gelire sahip oldukları değil, onu nasıl kazandıkları veya nasıl
kullandıklarıdır.
Geçmiş toplumlarda
toprak gibi bazı şekilleriyle servet, para gibi başka şekillerde-ki servetten
ve miras olarak kalan servet, ticaret yoluyla kazanılan servetten daha değerliydi.
Kapitalizm bu tür ayrımların önemini azalttı. Fakat tümüyle de ortadan kaldırmadı.
Nihayet servetin biriktirilmesi ve aktarılması sosyalist toplumlarda şiddetle
kısıtlanmış, gelir eşitsizliği de ortaya çıkmıştır.
Kapitalist veya
sosyalist tipte olsun tüm sanayi toplumları, mesleki yapılan bakımından lam
bir aile benzerliğine sahiptirler:
1) Mesleki rol bu toplumlarda, tarihte bilinen tüm diğer
toplumlardan çok daha büyük bir çıkış gösterir. Mesleğin, evin geleneksel
toplumlarda işgal ettiği kapsamlı alandan kopması tamamlandıkça, daha çok insan
belirli mesleklere sahip olmaya başladı ve onların sosyal kimlikleri artan biçim
de bu mesleklerin terimleriyle tanımlanır oldu. İnsanın yetişkin hayatının
büyük bölümü bir fabrika veya büroda mesleğini icra ederken geçer, hayatının
daha önceki kısmı ise büyük ölçüde bu mesleğe hazırlık niteliğini taşır;
2) Mesleki yapının kendisi daha karmaşıklasın iş ve
farklılaşmış hale gelmektedir.
Tüm meslekler bir
anlamda eşit biçimde yararlı olsalar da, onlara toplumun üyeleri tarafından
eşit biçimde değer verilmez. Bu konuya dair sağduyunun görüşü, en azından
kapitalist toplumlarda, mesleklere, eşit olmayan ücretler ödenmesinden dolayı
farklı biçimlerde kıymet biçildiği şeklindedir; fakat bu bazı mesleklere niçin
öbürlerinden daha fazla ücret ödendiğini açıklaya-maz.
Mesleklerin katmanlaşması gerçekte çok karmaşık bir fenomendir. Tüm modern
toplumlarda mesleki katmanlaşma aynı toplumun üyeleri arasında değerlerin deği–şebilirliği ve eski
değerlerin hızla yenileriyle yer değiştirmesi suretiyle karmaşıklaş-mıştır.
Bir mesleğe biçilen
değer ile, onun sağladığı gelir arasında açık bir mütekabiliyet varsa da, bu
mütekabiliyet kusursuz olmaktan uzaktır. Bu, kısmen modern dünyada hem gelir,
hem de prestij açısından çeşitli meslekler arasında sürekli meydana gelen
değişmelere bağlıdır. Fakat kusursuz mütekabiliyetin olmayışının arkasında
başka, daha temci nedenler de olabilir. Kol ile kafa işçisi arasındaki gelir
eşitsizlikleri çoğu sanayi toplumlarında büyük çapta azaltılmış-tır, fakat el
işçiliği, kafa işçiliğinden daha az itibar görmeye devam etmektedir; hatta daha
iyi Ücret ödense bile. Bu durum yalnız kapitalist değil, sosyalist ideolojide
kol işçiliğinin tarafında olunmasına rağmen, sos yalist
toplumlar için de doğrudur.
Meslek tüm sanayi
toplumlarında eğitimle yakından ilgilidir, ama bu durum muhtemelen kapitalist
toplumlardan çok sosyalist toplumlarda daha çok geçerlidir. Eğitime açıkça
değer verilir. Çünkü o iyi ücret sağlayan mesleklerin kapısını açmaktadır.
Fakat ona başka nedenlerle de değer verilir. Eğitim insanların bilgiyi edinmelerine
ve kendi mesleki alanlarının içinde ve dışındaki hayatın iç anlamına nüfuz etme
imkânı verir; bunların tümü yalnız parasal açıdan ileride sağlayacağı gelirler
için değil, aynı zamanda kendi başına da değerlidir.
Eğitim, meslek ve
gelir; insanlar tarafından benimsenen hayat tarzlarına önemli öğeler olarak
katılırlar. Sosyal tabakalaşma kendisini tipik olarak aynı toplumun üyeleri
arasında hayat tarzlarında ortaya çıkan farklılıklarla gösterir. Bu tür
farklılıklar hayatın hem maddi, hem de maddi olmayan yanlarıyla ilişkilidir ve
kendilerini daha saydam biçimlerde gösterirler. Alışkanlık, giyim ve gıda,
hayat tarzlanndaki farklılığa işaret eder ve iyi
bilindiği gibi dil insanları birleştirmek bir yana, ayırır.
Hayat tarzlarıyla birbirinden farklılaşan gruplara, özellikle de onlar kendi
aralarında tabakalaş-mışlarsa, statü grupları denir.
Yaygın kullanımda
sınıflar ile statü grupları arasında sistematik bir ayırım gö–zetilmezse de, bunu yapmakta fayda vardır. Ünlü bir ayırıma
göre, bir sınıf üretim sistemindeki konumuyla tanımlanırken, bir statü
grubunu karakterize eden şey onun tüketim kalıbıdır. Sınıflar kimliklerini
muhalefet içinde edinir. Statü grupları arasındaki ilişkiler özenme/taklit
ilişkileri iken, sınıflar arasındaki ilişkiler çatışma ilişkileridir.
Irk temelli
tabakalaşmanın en açık ve en uç örneği, Güney Afrika’da görülmüştür. Irkların
ayrılması burada yalnız yaygın bir sosyal uygulama değil, aynı zamanda kabul
edilmiş bir temel sosyal ilkedir de. Irk ayrımı (apartheid)
Güney Afrika toplumunda resmi bir normdur ve evlilikten siyasete, siyasal
hayatin tüm yönlerini düzenlemeye çalışır. Irk ayrımının kökleri, ırk temelli
tabakalaşmanın büyük kısmında olduğu gibi sömürge yönetimi tecrübelerine dek
geri gider.
Irk sık sık kastla karşılaştırılır. Zira her iki tabakalaşma türü
de aşın katı olmasıyla belirgindir. Gerçekte kast terimi, katı sosyal
tabakalaşmanın
eşanlamlısı haline gelmiştir. Kast sisteminin en karakteristik türüne Hindular
arasında, geleneksel Hindistan’da rastlanır. Yakınlara kadar kast ayrımları
Hindular arasında çok titizce yapılmaktaydı ve çeşİÜi
kural ve sınırlamalarla her kast mevkilerini korumaktaydılar.
Kas sisteminde birçok
değişmeler meydana geldi. Çağdaş Hindistan’da kastların bölünmesi -tıpkı
Birleşik Devletler’de ırkların bölünmesi gibi- pek
çok diğer ayrımlarla ve eşitsizliklerle bir arada varlığını sürdürür ki, bunun
kökleri başka yerlerde aranmalıdır. Geleneksel Hint toplum düzeninin önemli
bir özelliği, insanlar arasındaki eşitsizliklerin gerçekte varolması bir yana,
doğal ve eşyanın mahiyetinden kaynaklanan bir şey olarak kabul edilmişti. Bu,
büyük ölçüde hiyerarşik toplum anlayışının hem
hukuk, hem din tarafından desteklendiği Ortaçağ Avrupası
için de doğrudur. Bugün köprülerin altından çok sular geçmiştir ve çoğu
toplumlarda eşitsizlik ve tabakalaşma eşitliğin hakim değer olduğu hukuki ve
ahlâki bir çevre içinde varlığını sür dürmektedir. Bu demektir ki, çağdaş toplumların
çoğunda tabakalaşma geçmiş toplumların hiyerarşik
tabakalar, katmanlar ve kastlara ayrılmasından çok daha seyyal ve şekillenmemiş
haldedir. Geçmiş toplumlarda hiyerarşi kabul edilmiş ve tümü değilse bile,
toplumun çoğu üyesi tarafından benimsenmiş durumdaydı.
(SBA) Bk. Hiyerarşi,
Statü